1. YAZARLAR

  2. Kerim Balcı

  3. Lieberman'a mı kızmalı, Netanyahu'ya mı?
Kerim Balcı

Kerim Balcı

Yazarın Tüm Yazıları >

Lieberman'a mı kızmalı, Netanyahu'ya mı?

01 Ekim 2010 Cuma 00:17A+A-

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, tam da başbakanı Filistinlilerle kalıcı bir barış için görüşmelerde bulunurken, tam da 26 Eylül'de bitmiş olan yerleşim birimi inşasını dondurma süresinin uzatılıp uzatılmayacağı tartışılırken Birleşmiş Milletler'e hayli tartışılacak bir rapor sundu.

Kalıcı bir barış için bugün İsrail vatandaşı olarak İsrail topraklarında yaşayan Arapların yarısının yaşadıkları topraklarla birlikte kurulacak Filistin Devleti'ne verilmesi, bunun karşılığında da bazı büyük yerleşim birimlerinin İsrail'in elinde kalmasını öngören bu rapor, dolaylı bir nüfus transferi aslında. Lieberman'ın raporu "ya bunu alın ya da daha kötüsünü" diyen bir teklif gibi. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek denilen şey bu olsa gerek...

Lieberman'ın sözleri, başta Araplar olmak üzere hemen herkesi kızdırdı. Amerikan Yahudi liderleri bile Lieberman'ın bu açıklamasının yersiz olduğunda hemfikir. Bazıları Lieberman'ın bu açıklamasını ırkçı buluyor; diğerleri içeriğini beğendikleri bu açıklamanın Netanyahu'nun samimiyetsizliğine delil olarak gösterilmesi sebebiyle zamansız olduğu düşüncesinde. Biz kime kızalım? Kafasından geçen ve aslında pek çok İsraillinin tercih edeceği nüfus ve toprak mübadelesi fikrini eğmeden bükmeden konuşan, dobra ama aynı zamanda ırkçı Avigdor Lieberman'a mı, yoksa Lieberman gibi bir ırkçıyı dışişleri bakanlığı koltuğunda tutmakta kararlı görülen ve kalıcı bir barışı terennüm ederken bile samimi olmayan Binyamin Netanyahu'ya mı? Ben Netanyahu'ya daha fazla kızıyorum. Çünkü o hem kötü hem de iyi görünmeye çalışıyor. Lieberman ise kötülüğünü içselleştirmiş biri.

Lieberman, İsrail toprakları içinde olan Arap topraklarını da, bu topraklarda yaşayan Arap nüfusunu da problemin bir parçası olarak görüyor. Ona göre mübadele iki sorunu birden çözecek. Bir taraftan yerleşim birimleri boşaltılmak ve yıkılmak zorunda kalmayacak, diğer taraftan uzun vadede İsrail Devleti'nin Yahudi kimliğini tehdit eden İsrailli Arap nüfusundaki artış engellenmiş olacak. Yani Lieberman, bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışıyor.

Netanyahu'nun da kafasında çok farklı şeyler yok. O da yerleşim birimlerinin tümden boşaltılamayacağını biliyor. O da İsrail Araplarının artan nüfusunun zamanla İsrail'i ya katılımcı demokrasiden ya da Yahudi devleti karakteristiğinden vazgeçmek zorunda bırakacağından endişeli. Nitekim dün çevresindeki bazı isimlerin "Lieberman'ın konuşması Başbakanlık ofisi ile koordineli bir şekilde hazırlanmadı; ama Netanyahu konuşmanın içeriğine karşı değil." açıklamaları yansıdı basına.

Peki toprak ve nüfus mübadelesi tümden ret mi edilmeli? Hayır. 1967 öncesi sınırların bazı durumlarda tabiatın ve tarihi yerleşimlerin çizgilerini takip etmediği vakidir. Bu durumlarda mübadele, sosyal realitenin dayattığı bir şeydir. Ancak böylesi durumlarda bile İsrail'in Arap vatandaşlarına isterlerse İsrail'in başka bölgelerine göç ederek İsrail'de kalma hakkı tanınmak durumundadır. Aksi durum, dolaylı bir nüfus tahliyesi anlamına gelir. Bu da ya hiç olmaz ya da bir defa başladı mı durdurulamaz. Söz gelimi Ümmülfahm kasabasını bütün Arap nüfusuyla birlikte müstakbel 'Filistin Devleti'ne devrettiniz ve karşılığında bir yerleşim şehri olan Ariel'i aldınız. Bunu Ümmülfahm'dan sonra Nasıra'ya, Taberiye'ye yansıtmayacağınızı kim garanti edebilir? Böylesi bir arındırmanın Haham Kahane'nin ırkçı politikalarından ne farkı kalır?

Gariptir; 2001 yılında İsrail ve Filistin yönetimleri mültecilerin geri dönmelerini konuşuyordu. Ehud Barak yönetimi, beş yüz bin kadar Filistinli mültecinin İsrail topraklarına kabul edilmesine bile sıcak bakıyordu. Bugün geldiğimiz noktada bu sayıdan daha fazla Filistinlinin mübadeleye tabi tutulması teklif edilebiliyor. Netanyahu "Çabalamadan barış gelmez." diyor ama ekibinin çabaları hep ters istikameti gösteriyor.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT