1. YAZARLAR

  2. Elif Çakır

  3. Kurultaydan veda!
Elif Çakır

Elif Çakır

Yazarın Tüm Yazıları >

Kurultaydan veda!

25 Mayıs 2010 Salı 17:33A+A-

Hafta sonu iki gün Ankara’da CHP Kurultayı’ndaydım. Kargaşayı gördüm, kendilerinden olmayan medyaya tahammülsüzlüklerini gördüm, sevinçten ayakkabılarını çıkartıp masa üzerinde alkış tutan “duayen!” gazetecileri gördüm... Bütün bu olanları fotoğraflama ya da yazma becerisi olmayan ve bu şekilde bir nevi onlara kıyak çeken “yandaş medyayı” da gördüm...

Basın kapısından girip boyunlarında basın kartı taşıyan, partiye üye gazetecileri, MYK’ya seçildikleri halde basın kartlarını hâlâ boyunlarından indirmeyenini gördüm, “yayıncı kimliğimizle buradayız” diyenini işittim...

Kendilerine örnek olarak “ama ama Ayşe Böhürler de MYK üyesi ve gazetede yazıyor” diyerek, kalemlerini ve programlarını devam ettireceklerine dair gerekçelerini dinledim...

Kemal Kılıçdaroğlu’yu “Başörtülü kız bak buraya” deyince şaşkınlıkla bana sesleniyor sanıp “Bakıyorum buradayım” diye dikkatle dinlemeye başlayınca, “Sendikanı, sigortanı yapacağız, mağduriyetine son vereceğiz” deyince, “lahavle” çektiğim halde sigortamın attığını hissettim...

Tribünde Gürsel Tekin’i gördüm. Bin bir zorlukla yanına çıkmak isteyişimde “elinden tutabilir miyiz” hassasiyetine çıldırıp, az önce “hacı teyze.. aha o kadınn gene burada..” diyenler kimler acaba şaşkınlığını yaşadım...

Dayanamayıp “ben misafirim, bana iyi davranın, asıl kendinizi bana anlatın” serzenişlerime karşılık yaka kartımın çekiştirilmesinin şaşkınlığıyla acayip korktuğumu hissettim...

Gürsel Tekin’in “iki medya kuruluşunu sevmiyorum, medyadan da saymıyorum, ciddiye almıyorum” deyişine acı acı gülümseyerek “galiba birisinden gidiyorum, diğerine başlıyorum” deyip, hallerine mi acıdım, umutsuzluğa mı düştüm bilemedim...

Yine Gürsel Tekin’in tribünde bir gazeteci arkadaşıma “off the record” olarak “listeden asla mutlu olmadığını yanlış liste yapıldığını” anlatırken duyunca memnuniyetsizliğinin sebebini de anlamış oldum...

Radisson Otel’de Sevilay Yükselir’le birlikte çorba içerken yanıma gelen Gürsel Tekin’in ağzından “Medya Kılıçdaroğlu’yu yanlış yönlendiriyor” cümleleri çıkarken kocaman dev ekrandan Kılıçdaroğlu’nun “yandaş medyaya yüklenmesi”ne ilahi bir tecelli mi acaba desem diye düşündüm...

Kılıçdaroğlu’nun “yandaş medyası” tam bir çıkartma yaparken, Başbakan’ın “yandaş medyası”nın ilgisizliği ve meraksızlığı üzerine “makul bir muhalif medya” olması gerektiğine karar verdim...

Kurultay’da şahsıma yönelik “yandaşın yan tarafına geçmişsin, hayırlı olsun” tebriklerini “darısı sizin başınıza” diyerek kabul ettim...

Nihayet sözü getirebildim. Bütün bu cümleler, günlerdir acayip içimi sıkan, daraltan, kaçıp gideyim buralardan psikolojisine sokan vedalaşma yazısı içindi...

Yazı yolculuğumda direksiyon kırdım ve istikamet değiştirdim. Alıştığım yol güzeldi, Kürdü Türkü, dindarı dinsizi, Sünnisi Alevisi, Ermenisi Yahudisi herkes barış içerisinde yaşasın diyen, bütün bunlar için ölümü göze alan Ahmet kaptanla yolların engebesini, dikenini, tozunu ya hissetmedik ya da umursamadık...

Zarifliği kadar cesurluğuyla da öncülerden olan “önce parmaklarınızı indirin, bizler sizin emir erleriniz değiliz” sözleriyle gönülleri fetheden Yasemin Çongar...

“Haydi anacım, haydi prenses” diyerek benim gibi tüm yazarlarımızın ayrı ayrı nazlarını çeken Tamer Kayaş...

Yıldıray, Markar, Erkan.. daha isimlerini sayamadığım tüm arkadaşlarım...

Taraf, her inançtan, her ırktan, farklı gettolarda yaşayan her sınıftan insanı biraraya getirerek belki de Türkiye’nin özlemini kurduğu bir “mahalle” oluşturdu. Burası herkesin mahallesiydi ve “mahalle baskısı” denen şey burada hiçbir anlam ifade etmiyordu. (Geçmiş zaman eklerine bakıp aldanmayalım, bundan sonra hep böyle olacak. Geriye dönüşü yok bunun.)

Herkes fikrini rahatlıkla söyleyebildiği bir zemin olarak Taraf, kısa zamanda yüzbinler satan gazetelerin yapamadığını yaptı.

Adaletin tarafında durdu.

Barışın tarafında durdu.

Doğrunun tarafında durdu.

Hiçbir tehdide aldırmadan hem de...

Uzağa gitmiyorum...

Yeni bir kapı açıldı önümde... Bu kapıdan girmek istedim. Çünkü orada da yalnız olmayacağımı biliyorum. Ahmet Ağabey’in “vedalaşmayalım, burası baba ocağın sayılır, kapımız her zaman açık” sözünden aldığım cesaretle daha rahat gidiyorum. İyi bir Taraf okuru olmaya devam edeceğim.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT