1. YAZARLAR

  2. Uğur Kömeçoğlu

  3. Kürt Sorununun hakiki durumu
Uğur Kömeçoğlu

Uğur Kömeçoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt Sorununun hakiki durumu

30 Ekim 2011 Pazar 08:28A+A-

Bazı arkadaşlar Kürt sorununda çatışma sonrası toplum kavramını öne sürmek için oldukça erken olduğunu, daha kat edecek çok mesafe bulunduğunu, hele ki içinden geçtiğimiz fecaat arz eden bu sıcak günler düşünüldüğünde, şiddet sona ermeden çatışma sonrası toplum kuramlarından bahsetmenin yersiz olduğunu öne sürüyorlar.

Ancak çatışma sonrası toplum kavramının siyasi ve askerî bir terim olmaktan çok sosyolojik bir terim olduğunu gözden kaçırıyorlar. Çatışma sonrası illaki şiddet sonrası değildir, onu da içerir ama esasında tarihsel bir temel çelişkinin aşılmaya başlamasına işaret eder. Şiddet ise yapaydır, süreksizdir, organik değildir ve apolitizmi hedefler. Çözüm için ulaştığımız önemli aşamanın bize uzak gibi görünmesini sağlamak tam da PKK'nın 14 Temmuz'dan beri kurduğu bir tuzaktır. Aydınların, bu tuzağa düşmemesi gerekir. BDP ve CHP, seçimlerden hemen sonra yeşermiş umutları destekleyecek bir tavır içinde olsaydı, bu dediğim daha da açık olarak görülecekti. Türkiye, Kürt sorununda Cumhuriyet dönemi boyunca erişilmemiş bir sosyolojik zemin üstündedir. Sorun, baskıcı ve homojenleştirici bir ulus devlet modeli ile bu modele uyum sağlaması beklenmemesi gereken bir nüfusa silahlı öncülük yapanlar arasında cereyan etti. Kürt sorunu 90'lı yıllarda ne kadar "sahici" bir sorun idiyse, 2012'ye yaklaştığımız bugünlerde PKK şiddeti nedeniyle bir o kadar "yapay" nitelik kazanıyor. 90'lı yıllarda Kürtlere yönelik ne kadar sistematik bir zulüm uygulandıysa son 10 senedir o kadar anti-asimilasyoncu bir devlet politikası takip ediliyor. Mesele bunun yeni anayasa yoluyla daha da sağlam ve hukuki bir zemine oturtulmasıdır. Kürt sorunu ile PKK'nın ayrılmazlığı artık geçerli değil. PKK'yı silahlı mücadeleye iten toplumsal koşullar bugünün Türkiye'sinde ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu sürecin çok başında olduğumuz için, geçmiş için geçerli olan analizler bugün ve gelecek için de geçerli olacakmış sanılıyor.

Güneydoğu Anadolu, 10 yıl öncesindeki gibi bütünüyle makûs talihine terk edilmişlik içinde tamamen yoksulluktan kırılan, sağlık ve eğitim hizmetlerinin alınamadığı bir bölge değildir. Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgeleri de içerecek şekilde Türkiye'deki bütün yerel yönetimlerin güçlendirilmesi planlanmaktadır. Şiddet içermeyen öneriler, anadilde eğitim dâhil, ele alınabilir durumdadır. PKK çizgisinde siyaset yapan BDP'nin bölgeden "alamadığı" oylar hiç de azımsanmayacak bir düzeydedir. PKK'yı eleştiren önemli Kürt aydınlarının sayısı azalmıyor, artıyor ve yanlarına anti-Stalinist özgürlükçü liberal solu da çekiyorlar. Kamuoyunda Ergenekoncu olarak adlandırılan kişilerin ve organizasyonların yargıya sevk edilmesiyle, Kürtlere karşı yürütülen 90'lı yılların sistematik ve kitlesel ağır hak ihlalleri sona ermiş durumda. Asit kuyularını bizzat devlet ortaya çıkarıyor. O beyaz Toroslarla yürütülmüş cinayetlerin sorumlularını devlet yargılıyor. PKK ve Ergenekoncu subaylar arasındaki kaotik ilişkiler engelleniyor. Hemen KCK tutuklamalarından bahsedenleri de duyar gibi oluyorum. Ancak seçimlerden sonra KCK'nın büyük şehirlerde kan gövdeyi götürecek şekilde nasıl eylem planları içinde olduğu da (yani devrimci halk savaşının bir parçasını üstlendiği de) bu tutuklamalar sayesinde ortaya çıkarılıyor. KCK tutuklamalarında madalyonun her zaman için bir de öteki yüzü var. Belediyelere yerleşen KCK uzantıları yoluyla halkın bazı kesimleri üzerinde nasıl ayrımcılık yapıldığı ve her türlü baskının uygulandığı biliniyor. Seçimlerden sonra KCK'nın hangi planlamalar içinde olduğuna dair ipuçları elde etmek isteyenler 5-6 Ekim tarihli haberleri bir kez daha inceleyebilirler. KCK tutuklamalarını antidemokratik bulmak, konuyu değerlendirmekte tek başına yetersiz kalıyor; çünkü KCK fiziksel ve psikolojik şiddetten kendini arındırmış olan salt siyasi bir yapılanma değildir. Orhan Miroğlu, "Şiddete başvurmamak kaydıyla... Kim kime 'heval' olmak istiyorsa, hadi buyurun denir..." diyerek, KCK tutuklamalarının çözüm getirmeyeceğini öne sürüyor. Ama koştuğu şart çok önemli: "Şiddete başvurmamak kaydıyla". Kürt sorunu, şiddet sorununa dönüştürülüyor ve KCK, bu noktada önemli bir rol üstleniyor. KCK'nın üst düzey yapılanması, şiddeti politika olarak benimseyen bir organizasyon biçiminde davranmaktadır. PKK'nın görüşleriyle uyumlu bir çizgide siyaset yapan Mahmut Alınak'ın "Öyle şeyler yapılacak ki seçimlerden sonra AKP iktidarı altı ay içinde istifa etmek zorunda bıraktırılacak." dediğini; PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Cemil Bayık'ın da AKP'nin bitirilmesinden söz ettiğini Emre Uslu aktarmıştı. Etyen Mahçupyan, bu tabloda "arkaik bir solculukla Kemalizm'in bileşkesini gördüğünü ve bunun doğrudan Kürtler üzerinde tahakküm oluşturucu antidemokratik bir siyaset üretmeye hizmet ettiğini" belirterek, demokratik özerklikten değil "otoriter özerklikten" bahsetmişti.

KÜRT SORUNU NEYİN SORUNUDUR?

Benim çatışma sonrasından kastım, bu yapay şiddetin hemen sona ereceğine ilişkin değildir. Çatışma sonrası sürece sahici biçimde girenler, Türklerin büyük çoğunluğudur, onların tutum ve beklentileridir, yine çoğunluğu itibarıyla Kürtlerdir ve çoğunluğu itibarıyla bölge halkıdır. Kürtler ve Türkler 'Yeter Artık' (Edi Bese) diyor. Benim Adıma Öldürme Platformu kuruluyor, ki bu sesler tabandan gelen aysbergin sadece küçük ucudur. Bu sesler şu anda örgütsüzdür, ama mobilize olmaya başlayarak çatışma sonrası toplumu inşa edeceklerdir. Kürt sorunu en dip psikolojide bir onur ve haysiyet sorunuydu. PKK aslında ekonomik sorunlara çözüm üretileceğini ve demokratikleşmenin daha da artacağını fark ettikçe, Kürt sorununun bir milliyet sorunu olduğunu dayatmaya çalışıyor, bunu da en az ırkçılar kadar benimsiyor. Öyleyse hedef nedir? Hedef demokratikleşme değil, hedef hak hukuk değil, onur ve haysiyet değil, hedef kalkınma ve büyüme değil. O vakit Kürt sorunu neyin sorunudur? Kürt sorunu aşağılanmış, hakir görülmüş, dili ve kültürü yok sayılmış, anadilini kullanması engellenmiş, Türkleştirilmeye çalışılmış bir nüfusun sorunuydu. Peki 2012 itibarıyla, hatta yeni bir anayasadan sonra Kürt sorunu neyin sorunu olarak tanımlanacaktır? Hepimiz görmeliyiz ki PKK, Kürt sorununu şiddet sorununa dönüştürmek istiyor. PKK, kendi varlık biçimini değiştirmeden bu mevcudiyeti sürdürmenin yolu olarak imkânsızı istemeyi seçiyor. Mümkün olamayacak olanı istiyorlar ki, her daim mümkün olsunlar. Mümkün olamayacak olanı istediklerini kamufle etmek için de kelime oyunlarına başvuruyorlar. Ahmet Selim, bu türden bir aldatıcılığı mükemmelen izah etti: "Bu oyun genellikle vuzuhtan kaçıp müpheme sığınmak için yapılır". Tam da budur. Müphem, muğlak, ikircikli, sürekli birbirleriyle tenakuza düşen ve nihai analizde ne istediklerini kesinleştirmeyen bir dili bilerek kullanıyorlar ve insanlar da PKK'nın tam olarak ne istediğini bilmeyen bir örgüt olduğunu sanıyor, buna inandırılıyorlar. Osman Kavala bile bir televizyon programında "Ayrı bir toprak veya bölünme isteyen yok ki" diyerek, programdaki bölünme eleştirilerine tepki verdi. Ancak, "Bezdirmek, bıktırmak, yıldırmak yoluyla bölünmenin kabulünü sağlamanın peşindeler... Fiilen oraya dönüşecek bir statü istiyorlar. Bir bölgeye bir başka ad verecekler, bir sınır çizecekler, oranın silahlı gücü de olacak, bölünme başka nasıl olur?" (A.Selim) Ne istendiği konusunda dilbilim tartışması yapmadığımıza göre, PKK'nın, yöneteceği bir toprak bütünlüğünü istediği çok açık. "Terörün refakatinde dayatacaklar ki zorla kabul ettirebilsinler. Manzara apaçık. Kelimelerle, kavramlarla oynamak, bir marifet değildir... Aslında bölünme; maddeten, fiziken, hukuken, beşeren, mantıken, fiilen ve sosyolojik, psikolojik, ailevî, demografik, hiçbir açıdan mümkün değil. Sadece kabul edilemeyecek değil, mümkün olamayacak bir şey istiyorlar. Başka şeyler olur, bu olmaz. Gayri mümkünü zorlamak kötü sonuçlar getirir... Batı'daki örnekler yanlış örnekler. Oralarda lokal homojenlikler vardı. Tamamen iç içe geçmişlik yapısı yoktu. Bize hiç benzemezler." (A.Selim) Doğrudur, Kürtler Türkiye'nin her yerine yayılmıştır ve üçte ikisi Güneydoğu Anadolu'da değildir. Madden ve manen ilişkiliyizdir. PKK, kendine mahsus bölünmeci sembol ve projelerle donatılmış özerklik fikrinin siyasi rantını vahşet yoluyla sömürerek, konuyu tekelinde tutma peşinde. Bunun ne kadar umutsuz bir çaba olduğunu tarih gösterecek. PKK'nın amacının Kürtleri özgürleştirmek olmadığı çok açık. Türkler son 10 senedir nasıl militarizmi ve resmî ideolojiyi sorguladıysa, PKK'nın temsil ettiği Kürt militarizmi ve onun Mezopotamyacı resmi ideolojisî de Türkiye Kürtleri tarafından sorgulanma evresine girmiştir.

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT