1. YAZARLAR

  2. İhsan Işık

  3. Küresel krizde madalyonun öbür yüzü
İhsan Işık

İhsan Işık

Yazarın Tüm Yazıları >

Küresel krizde madalyonun öbür yüzü

29 Eylül 2008 Pazartesi 01:37A+A-

Bilindiği gibi, küresel kriz Amerikan mortgage piyasasındaki problemlerden kaynaklanmaktadır. Mortgage piyasaları -uzun vadesiyle- sermaye piyasasının bir alt kategorisidir.

Ancak, sermaye piyasalarında temel oyuncu şirketler iken, mortgage piyasalarında bireylerdir. Mortgage kredilerinin %83'ü kişilere, %16'sı işletmelere ve %1'i çiftçilere verilmektedir. Aşikâr ki, bütün dünyayı tehdit eden mali kasırganın merkezinde mortgage piyasası, mortgage piyasasının merkezinde ise kişiler vardır. Dolayısıyla, mevcut kriz nereden bakarsanız bakın bir tüketici krizidir. Aşırı kâr hırsıyla uluorta büyük bir "günah işlenmiştir"; toplumun "mahremine" ilişilmiştir. Gözünü hırs bürümüş bankalar, sonunda toplumun temel taşı olan aileye musallat olmuştur. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bankaların en hızlı büyüyen kredi çeşidi bireysel kredilerdir. Şirketler ve devletler mali piyasalara artık direkt erişebildiklerinden ve daha sofistike olduklarından, bankaların gözdesi olmaktan çıkmışlardır. Bankaların bugün yeni sevgilileri bireylerdir; özellikle de "öğrenciler", "kadınlar", "ihtiyarlar", "eğitimsizler", "göçmenler" ve "azınlıklar". Bu marjinal gruplar, daha önce sistemin nimetlerinden uzak tutuldukları için, bu yakın ilgiyi çok sevmişlerdir ve uzun zamandır vur patlasın çal oynasın süren partiye daveti hemen kabul etmişlerdir. Yalnız partinin sonuna yetiştiklerini fark etmeden...

Bilinçsiz borçlanma krizin ana sebebi

Birçok mağdur, bankaların kendilerini kandırdıklarını ve yeteri kadar bilgilendirmediklerini iddia ediyor. Doğrudur, Amerikan Merkez Bankası piyasaları yıllar boyu paraya boğmuştur, kasaları dolup taşan bankalar da önüne gelen herkese -bin bir şaklabanlıkla- kredi dağıtmıştır. Yalnız bu krizde madalyonun bir de öbür yüzü var. Kişisel finans öğretileri aylık mortgage ödemelerinin brüt gelirin %25'ini, toplam borç ödemelerinin ise %35'ini geçmemesini öngörür. Hal böyle iken, gelirinin üzerinde maceraya girenlerin hiç mesuliyeti yok mu? Kolayca ayartılan ve hesabını kitabını şaşıran kişilerin hiç vebali yok mu? Kapılarını -eşimin dediği gibi- saldırganlara kapatmayanların hiç suçu yok mu? John Bryant adlı bir toplum lideri küresel krizin temelinde "finansal cehaletin" yattığını düşünüyor. Bu yüzden, 1992'de fakirlere ve zayıflara danışmanlık ve eğitim vermek üzere ülke çapında "Ümit Operasyonu-OPERATION HOPE" projesini başlatıyor. Şu an finansal eğitim konusunda Başkan Bush'un kurduğu komiteye de başkan yardımcılığı yapan Bryant, "Para gerçekten büyük bir tabu!" diyor: "Herkes ona sahip olmak istiyor ama kimse tabiatını anlamıyor. Doğru dürüst yönetmeyi bilmiyor, hakkında konuşmaktan müthiş çekiniyor. Açgözlülüğü, bankaların alaveresini dalaveresini aradan çıkartın, bu krizin ana sebebi -Kaf Dağı nispetinde- finansal cehalettir". Normalde öğrenciler çok kârlı bir müşteri grubu olmasa bile, bankalar onları çok genç yaşta yakalayıp sadık bir müşteriye dönüştürmek istemektedir. Hatta öğrencilerin gönlünü ilk kazanan olmak için birçoğu bedava müzik CD'leri, tişörtler, sinema biletleri, pizzalar vesaire sunmaktadır. Önceden borçsuz-tasasız üniversitelerden mezun olurken, bugün Amerika'da öğrenciler kredi kartlarında 10.000$ bakiye ve öğrenci kredilerine ortalama 19.000$ borçla hayata atılmaktadır. Artan sağlık, ilaç ve gayrimenkul vergisi maliyetlerini karşılamak için maalesef emekliler de bu borç kervanına katılmıştır. 55-64 yaş grubu arasındaki ihtiyar delikanlılar bugün ortalama 6.900$ kredi kartı borcu altına girmekten çekinmemektedir.

Tarihin hiçbir döneminde borç almak ve imkânlarının üzerinde yaşamak hiç bu kadar kolay olmamıştır. Pek tabii ki bu kadar borçlanmanın bir bedeli vardır. Sürekli olarak günlük enerji ihtiyacınızdan daha çok yerseniz obezite, gelirlerinizden daha fazla harcarsanız da iflaslar kaçınılmazdır. Nitekim son senelerde iflas edip alacaklılara karşı federal korunma isteyen aile sayısında büyük bir patlama olmuştur. Yıllar süren bol ve ucuz para ortamı ev fiyatlarını her yerde şişirmiş, saadet zincirini sürekli beslemiştir. Fiyatlar açıklanamaz bir noktaya gelince de, kalabalıktan birisi "kral çıplak!" demiş ve birden film kopmuştur. Evler ülke çapında %20, kimi yerlerde ise %40 kadar değer kaybetmiştir. Bu zararlar krizin sadece mukaddimesidir; daha kötüsü geridedir. Ev değerlerinin kredi değerinden düşük olduğu (negatif sermayeli) ev sayısı 8,8 milyon civarındadır. Şu an atıl 4 milyon konut müşteri beklemektedir. Bu da ancak 10 ayda eritilebilecek bir stok demektir. Ayrıca, 1,3 milyon eve haciz gelmiştir ve mahkemelerde ihtilaf halinde hâlâ 2,5 milyona yakın ev vardır. Birçok fert, aylık ödemelerin altından kalkamayacağını anlayınca, ev anahtarlarını bir mektubun içine koyup bankasına postalamaktadır. Şıngır şıngır ses çıkaran mektuplar bankaların su sıralar yüreğini hoplatmaktadır! Ayrıca, kredi kartı sektörü de kriz sinyalleri vermektedir. Kredi kartı sahiplerinin sadece %50'si minimum ödemeleri yapabilmekte, %67'si hesaplarında bakiye bırakmaktadır. Ödeme gecikmeleri ve limiti aşma cezaları kredi kartı firmalarının kârlarının %40'ına kadar ulaşmıştır. Anlaşılan, birçok kişi hafif bir ters rüzgârla alabora olacaktır. Dahası, krizin menşei olan sub-prime krediler daha çok Amerikalı siyahiler ve hispaniklere verilmiştir ve bu gruplar tarihlerinin en büyük servet kaybıyla yüz yüzedir (bir hesaba göre 214 milyar dolar). Bu gelişmeler de Amerika'nın sosyal dokusunu tehdit etmektedir.

Türkiye'de de sorumsuz kredi kullanımı birçok "acemi" insanı ve aileyi vurmuş ve onarılması zor sosyal yaralar açmıştır. Bankaları baştan çıkartan kredi kartı gelirleri, gelir-ödeme gücü kıstasının kredi analizlerinde gitgide geri atılmasına sebep olmuş ve kredilendirilmeyecek insanlar bile 15-20 karta sahip hale gelmiştir. Mehmet Ali Birand'ın sunduğu bir haber programında bankalara 400.000 Euro kredi kartı borcu olduğunu anlatan bir bayan düşük ücretli bir banka memuresi çıkmıştır. Bu korkunç borç yüküne nasıl ulaştığı sorulduğunda, bankaların harcadıkça daha çok kredi kartı gönderdiğini ve uzun zaman borcu borçla ödeyerek bu çarkı döndürdüğünü ifade etmiştir. Yine aynı programda kredi kartı borcu batağına düşen muhafazakâr bir bayanın ve ailesinin dramı, bu problemin toplumun tüm katmanlarına sirayet ettiğini göstermektedir. İflas etmiş bir devlet dairesi odacısı, okullarda artan sosyal baskıdan dolayı çocuklarının geri kalmasını istemediğinden kredi kartlarına yüklendiğinden bahsetmiştir. Tatiller ve harcamalar da artık başkaları için yapılmaya başlanmıştır. Egzotik bir yerde tatil yapabildiğini göstermek için insanımız tatillerini bile finanse etmekte, bir haftalık tatil için bir ya da iki senelik gelirlerini ipotek etmektedir. Uyuşturucuya müptela olan insanlar nasıl "hayatta kalmak" için daha fazla doza ihtiyaç duyarsa, anlaşılan borçlular da yüksek yaşam standardını sürdürmek için daha fazla borçlanmaya ihtiyaç duymaktadır. Borç sarmalı içinde boğuşan birçok Türk vatandaşı öyle acze düşmüştür ki, mağazalara gidip kredi kartıyla aldığı 1.000 YTL'lik bir malı 200 YTL'ye aynı mağazaya bırakıp günlük ihtiyaçlarını gidermeye ya da ivedi borçlarını ödemeye çalışmıştır. Bu strese daha fazla dayanamayan birçok insan da ya anti-depresanlara başvurmaya ya da hayatına kıymaya başlamıştır. İntihar eden borçluların çoğunun dar gelir grubundan olması ise oldukça düşündürücüdür. Anlaşılan, toplumda yaygın gösteriş hastalığı ve sosyal rekabet insanları kaldıramayacakları yükler altına sokmaktadır.

Ünlü Amerikan finans şirketi Fidelity'nin yaptığı araştırmaya göre Amerikalılar emeklilik öncesi gelirlerinin ancak %57'siyle emekli olacaklardır. Halbuki aynı şirketin tahminlerine göre bir ailenin rahat yaşayabilmesi için emeklilik öncesi gelirinin en az %85'ine gereksinim vardır. Hal böyle iken, Amerikalıların %20'sinin ak saçlı günler için hiçbir birikimi yoktur ve yarısından fazlası da emeklilik için bir plan yapmamıştır. Üstüne üstlük ağırlaşan sosyal sigorta ve emeklilik maliyetlerinin içinden çıkamayacağını anlayan birçok şirket ve devlet topu bireye atmıştır. Bugün bireylerin emeklilik fonlarına ne kadar para koyacağına ve hangi enstrümanlara yatırım yapacağına kendisi karar vermesi gerekmektedir. Hemen görünürde bir gelir arz etmediği ve şiddetli borç yükü altında kıvrandığı için birçok insan (takriben işçilerin yarısı) bireysel emeklilik fonlarına teveccüh etmemiştir. Son yıllarda finansal piyasaların liberalleşmesi ve bilgi teknolojisinin ilerlemesinden dolayı mali ürün çeşidi de fevkalade artmıştır. Öyle ki insanlar yeterli bilgi donanımı olmadığından dolayı bu kadar ürün arasından seçim yaparken adeta panik atak yaşamaktadır. Bir Kanada firmasının yaptığı ankete göre, emeklilik planını seçerken yaşanılan stres o kadar büyüktür ki, deneklerin çoğu bir diş doktoruna ziyareti tercih etmektedir. Zaten bu kadar gönülsüz oldukları emeklilik planlamasında, bilgisizce yaptıkları yatırım tercihleri çok düşük performans göstermekte ve emeklilik zamanında gerekli olacak geliri tehlikeye sokmaktadır.

Gerek artan borç yükü, gerekse kişisel iflaslar ve beraberinde nükseden sosyal sorunlar bütün dünyada hükümetleri birtakım tedbirler almaya yönlendirmiştir. İlk önce tasarruf özendirilmeye çalışılmıştır ve bunun için birçok alanda vergi muafiyeti getirilmiştir. Örneğin, Amerika'da tırmanan okul harçlarını karşılamak için veliler tarafından tahsis edilen tasarruf yatırımları ve çalışmayan eş için oluşturulan bireysel emeklilik fonları vergiden muaftır. İkinci olarak da, insanların karmaşıklaşan finansal dünyada yörüngesini bulabilmesi için finansal eğitim projeleri geliştirilmiştir. Bir OECD çalışmasına göre, finansal eğitim insanlarda borç yükünü azaltmakta ve tasarrufları artırmaktadır. Son zamanlarda birçok diğer araştırma da insanlar arasında finansal bilgi eksikliğini açıkça ortaya koymuştur. Birçok yetişkinin içinde bulundukları finansal çevrenin temel prensiplerini bilmediklerini, birçok gencin de en basit araba sigortası özelliklerini ve banka kredi şartlarını anlamadıklarını ve en ucuz öğrenci kredisi için ne opsiyonların bulunduğunun farkında olmadıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu bulgulara binaen OECD bir finansal eğitim ofisi kurmuş ve üye ülkelerde finansal eğitimi teşvik etmeye başlamıştır. Bu bağlamda, İngiltere kişisel finans derslerini 2010 yılından itibaren milli eğitim müfredatına almaya karar vermiştir. Aynı şekilde, Ekim 2005'ten beri, ABD iflas eden aileleri finansal eğitim kurslarına katılmaya ve danışmanlık hizmetleri almaya mecbur tutmuştur. Yine Amerika'da birçok eyalet finansal eğitimi okul müfredatına sokmak için yasama sürecini başlatmıştır. Yine, Singapur, Hong Kong, Macaristan, Finlandiya ve Avustralya, çocukları erken yaşta geleceğin daha karmaşık finans dünyasına hazırlamak için tedbirler almıştır. Günah çıkartırcasına birçok finansal şirket de finansal eğitim kampanyasına katılmaya başlamıştır. Citibank, Çek Cumhuriyeti'nde yetimhanelerde öksüzlere "para yönetimi" dersleri vermeye başlamıştır.

Aşırı tüketim ve israf global bir hastalık

Şu an gösterimde olan Hollywood yapımı "korku filmi" ibretlerle doludur. Bireyleri, dünyanın en büyük ekonomik sorunlarından biri olmaya namzet sorumsuz tüketim ve aşırı kredi kullanma konusunda eğitmek ve geleceğin karmaşık dünyasına hazırlamak gerekmektedir. Batı ülkelerine göre finansal piyasalarımızın daha yeni, okur yazar oranımızın daha düşük, şehirleşmemizin daha geri ve en önemlisi nüfusumuzun çoğunun "acemi" gençlerden oluştuğunu düşündüğümüzde, temel finans eğitiminin ülkemiz için önemi daha büyüktür. Batılı düşünür J. Brotherton "benim zenginliğim sahip olduklarımın fazlalığından değil, isteklerimin azlığındandır" der. Yine, İslam'da "veren el, alan elden üstündür" ve "risk gütmeksizin kâr helal değildir" düsturları hakimdir. Hıristiyanlıkta ise "borçlu alacaklının kölesidir" denir. Yalnız son zamanlarda din, dil ve ırk gözetmeksizin insanlığın içine düştüğü borç batağı gösteriyor ki hastalık küreseldir. İnsanlar karmaşıklaşan dünyada adeta pusulasız seyretmektedir. Kanaat, sabır, tasarruf, gayret ve iktisat gibi kavramlar demode olurken, hırs, acelecilik, tüketim, kısa yoldan köşeyi dönme ve başkalarının birikimleriyle saadet sürme hevesleri tavana vurmuştur. Yalnız her gece partisi gün ışığıyla sona erer. Bu saadet zinciri ilelebet devam edemezdi, nitekim etmedi de. Ancak devletler borçlarını borçla döndürebilirler. Son yıllarda süper devletlerin bile bu çemberi döndürmekte zorlandığı göz önüne alınırsa, kişiler olarak -küçücük cirmimizle- en iyisi ayaklarımızı yorganımıza göre uzatmaktır. Yoksa, dost var düşman var; bir eylül ayı El-Aleme rezil olmak var!

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT