1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Kurbanın Tarihçesi, Anlamı ve Bazı Hükümleri
Kurbanın Tarihçesi, Anlamı ve Bazı Hükümleri

Kurbanın Tarihçesi, Anlamı ve Bazı Hükümleri

İbrâhim (a.s.), yakılmayı göze alacak derecede tehlikelere göğüs gererek putperestlere karşı mücadele verdiği gibi evladını kurban etme buyruğuna da tereddütsüz boyun eğmiş.

09 Eylül 2016 Cuma 06:47A+A-

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Allah Teâlâ şuurlu varlıkları kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. Kulun önde gelen vasfı sahibine tam teslimiyetidir. O'nun rızası ile kendi arzusu karşılaştığında sahibinin rızasını tereddütsüz tercih etmesidir. Kullukta pazarlık, “şu kadar sana bu kadarı bana” hesabı olmaz; Rabbi kuluna neyi vermiş ise ona razı olur, ondan neyi isterse gücü yettiği kadarını derhal îfâ eder…

Allah'ın rızasına nail olmuş ve bu sebeple O'nun dostu (hâlîli) olma şerefini kazanmış bir kul örneği olarak Rabbimiz bize Hz. İbrâhîm'i takdim ediyor ve onun teslimiyetini etkili bir ifade ile şöyle anlatıyor:

“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlat ver!”/Bunun üzerine kendisine akıllı ve edepli bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. /Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum, dedi, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.” /Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüz üstü yatırınca, /“Ey İbrâhim” diye ona seslendik; /“Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz./ Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. /Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona değerli bir kurbanlık verdik. /Onun hakkında, “İbrâhim'e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. /Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz. /Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı (Sâffât: 100-111).

Hz. İbrâhim, rüyasında aldığı ilâhî buyruğu yerine getirmeye karar verip gerçekleştirmek üzereyken, bu tutumuyla Allah tarafından tabi tutulduğu büyük teslimiyet sınavını kazandığı için Allah Teâlâ, Cebrâil aracılığıyla iri bir koç göndererek oğlunun yerine bunu kurban etmesini istemiş, İbrâhim de öyle yapmıştır. İbrâhim (a.s.), yakılmayı göze alacak derecede tehlikelere göğüs gererek putperestlere karşı mücadele verdiği gibi evladını kurban etme buyruğuna da tereddütsüz boyun eğmiş; bu büyük özveriye karşı Yüce Allah hem onun ateşte yanmasını önlemiş hem de oğlunu ona bağışlamıştır.

“Hz. İbrâhîm'in kurban etmesi emredilen oğlu İshak mı yoksa İsmail miydi” konusu tartışılmıştır. Sahâbe döneminden beri her iki tespiti de savunanlar olmuştur.

Rivayetlere göre Hz. İbrâhîm oğlunu kurban etmek üzere Minâ'ya götürürken şeytan, insan suretinde çocuğun yanına gelmiş ve ona babasının niyetini açıklayarak isyan etmesini sağlamak istemiş, çocuk ise şeytana kanmamış, onu yanından uzaklaştırmak için taşlamıştır. İslâmî hac ibadetindeki şeytan taşlamanın böyle bir tarihi ve manası vardır. Terviye ve Arafe günlerinin, sa'yin ve kurbanın da yine Hz. İbrâhîm ve ailesinin örnek kulluk hayatlarının izlerini taşıdığı bilinmektedir.

Bu büyük imtihanın sebebi olarak şöyle bir nükte de ifade edilmiştir:

Hz. İbrâhîm Allah'ı sevdiğini söyleyip dururken çocuğuna da sevgi ile bakmış, Allah kendine mahsus sevginin paylaşılmasına razı olmadığı için bu büyük imtihanı uygulamış, sonunda Hz. İbrâhîm'in Rabbine olan sevgisinin özel ve ortaksız olduğu sabit olmuştur.

İslam'daki kurban ibadeti Kur'an ayetlerinden ziyade hadislere ve sünnete dayanmaktadır.

Kurban Bayramı'nda bu ibadetin vacip mi, sünnet mi olduğu da müctehidler tarafından tartışılmıştır. Ebu Hanîfe'nin mezhepte tercih edilen içtihadına göre seferî olmayan ve maddi durumu da müsait olan müminlerin kurban kesmeleri vacibdir. Başka birçok müçtehide göre ise bu ibadet kuvvetli (müekked) sünnetlerden biridir.

Sünnet olduğunu söyleyen müçtehitlerden bir kısmına göre kesmek, diğer kısmına göre ise bedelini yoksullara vermek daha uygundur (efdaldir).

Ümmet bu konuda ve diğer konulardaki farklı ictihadları İslam'ın içinde ve uygulanabilir ictihadlar olarak kabul etmiş, taassup ve tefrikadan kaçınmış, çokluk içinde birliği gerçekleştirmeye muvaffak olmuştur.

 

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

3 Yorum