1. YAZARLAR

  2. Faruk Köse

  3. Kur’an’ı kese kâğıdına koymak
Faruk Köse

Faruk Köse

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an’ı kese kâğıdına koymak

26 Aralık 2012 Çarşamba 05:05A+A-

Cumhuriyet’in neyin üzerine kurulduğunu bir kez daha gördük. “Harf Devrimi”nin ne menem bir şey olduğuna “bir delil daha” bulduk. “Büyük kurtarıcı”ların Allah’ın Kitabı’nı, Kur’an’ı nasıl bir muameleye tâbî tuttuğuna yeniden şahid olduk. Aksiyon Dergisi’nin “Kese kâğıdı yapılan Kur’an” araştırması üzerine kinimiz depreşti, kızdık, yapanlara lanet okuduk.

Haberi biliyorsunuz, ayrıntılara girmeyeceğim. “Büyük kurtarıcı”lar, yurdu -güya-düşmandan kurtardıktan sonra kendilerini ülkenin ve toplumun sahibi görüp, sınırsız tasarruf yetkisi vermişler kendilerine. Hem de ne tasarruf!.. Dilediklerini diledikleri gibi yapabiliyorlar. Astıkları astık, kestikleri kestik! Milletin inanç ve kültür değerlerine dair ne varsa kısa sürede, “geri döndürülemez biçimde imha”ya kalkışmışlar. Öyle ki, “milletin değer düzeyi” paramparça olsun da tam anlamıyla dönüşsün diye en “kutsal ve dokunulmaz değerler”i bile alçaltmaya çalışmışlar.

İşte bu kapsamda yapılanlardan biri Harf Devrimi. Tabiî ki ortada bir “devrim” varsa, devireceği ve yerine ihdas edeceği bir şeyler olmalıydı, değil mi? Olmuş da nitekim. Kur’an’ı devirmişler! Kur’an sayfalarını da kese kâğıdı yapmışlar.

Bir tek “Türk-Yunan savaşı”ndan ibaret bir savaşı “Kurtuluş Savaşı” adıyla yutturup, yurdu düşmanlardan -güya- kurtarmışlar ya, aslında tam da “yurdun düşmanlarının istediği”ni yaparak “Kur’an’dan kurtulma”nın gerekenleri neyse onları harfiyen icra etmişler. Bir milletin alfabesini kökünden silip süpürerek, koskoca ülkeyi bir gecede “cahiller sürüsü” haline getirmişler. Yeni bir alfabe ile “yeni bir toplum üretme”ye kalkışmışlar. Kur’an’ın olmadığı, imanın inkârla ikame edildiği, Tevhid’in şirk’e kurban edildiği, İslam’ın kul yapımı uyduruk sistemlere değiştirildiği yepyeni bir toplum...

Böyle bir toplumun kafasına ve gönlüne dilediklerini yazmışlar; bunda büyük bir başarı da elde et mişler. İslam’a göre biçimlenmiş, en azından esasında İslam olan bir inanış, düşünüş, yaşayış tarzı öylesine kıymetsizleştirilmiş ki, bunun bir numunesi olarak o hayat tarzının en önemli değeri olan Kitap, kese kâğıdı yapılmış.

Niye böyle yapılmış? Çünkü Cumhuriyet’i kuran kadroların ana hedefi “devlet”le birlikte “toplum”u da, “birey”i de dönüştürüp bambaşka bir hale, ama asırlardır süregelen aslına ters düşecek bir hale büründürmek. Bunun için de öncelikle bütün kutsalları hedef almışlar; “kutsalları imha” etmeyi birincil görev bilmişler.

Bunlar tarihi hakikatler. Şimdi bu hakikatlere bakarak, Kur’an sayfalarını kese kâğıdı yapan Cumhuriyet kadrolarına kızıyoruz. Fakat buna kızarken, bizzat kendimizin âdetâ “Kur’an’ı kese kâğıdına koyduğumuz”un, güzel kılıflar içinde evlerimizin en müstesna yerlerinde bulundurduğumuzun, ama hükümlerinden haberdar olmayışımızın, hayatımızı ona göre yaşamayışımızın bundan ne farkı var, bunu sorgulamıyoruz.

“Müslümanlar” olarak başta “itikad esasları” olmak üzere tüm yaşantımıza Kur’an değil de “yerleşik kültürel ve moral değerler”, eleştirdiğimiz Cumhuriyet’in biçimlendirdiği ya da öyle biçimlenmeye iteklediği “din algıları” egemen. İbadetlerimizde, sosyal, siyasal, kültürel, mali-iktisadi, hukuki ve benzeri bütün alanlardaki ferdi, ailevi ve içtimai ölçekteki ameli yaşantımızda, hayatımıza egemen olan Kur’an değil; tam da Kur’an’ı kese kâğıdı yapanların kurguladıkları her neyse o, değil mi?

Peki, “Kur’an’a göre yaşamamak”, bırakın yaşamayı, “Kur’an’ın mesajı”ndan haberdar bile olmamak, bir nevi “Kur’an’ı kese kâğıdına koymak” gibi güzel kılıflar içinde tutmak ve içinde ne dediğine hiç bakmamak, Kur’an sayfalarını kese kâğıdı yapma cürmünden daha mı hafif bir sapkınlık? Kur’an’ın ölülere okunan, belirli günlerde “manevi haz ve tatmin” için tilavet edilen, ama “mana ve mefhum”u anlaşılmayan, hükümleri yaşanmayan bir “kutsal” olarak algılanması ve o haliyle kalması çok mu masum bir tutum?

Kur’an’ı kaldırarak yerine getirilen rejimin yasal ve idari sistemi, mekanizması, hükümleri, hayat biçimi Kur’an’a tercih edilmişse, artık o sisteme/rejime göre yaşamakta bir beis görülmüyorsa; bunların “Kur’an’a göre dönüştürülme”sine dair çalışmalar gereken nitelikte ve ölçüde yapılmıyorsa, “Kur’an’ın hayattan uzaklaştırılması” gibi büyük bir sapkınlığı “Kur’an’ı hayata hakim kılma” gibi önemli bir ıslaha dönüştürme sorumluluğundan kaçılıyorsa, hatta bu sorumluluğun gereklerini yapmak Kur’an’a bağlı olduğunu söyleyenler arasındaki kısır çekişmelere kurban ediliyor ve bu sebeple de “Kur’an’ı kese kâğıdı yapanların kurduğu rejim/sistem” hükümranlığını sürdürüyorsa, müslümanların bu tutumunun affedilir bir yanı var mıdır?

“Kur’an hükümleri”ni yaşamayı ve yaşatması kenara itip “Kur’an mushafı”na sevgi ve saygı göstermek de “Kur’an’ı kese kâğıdı yapanlar”ın yerleştirdiği bir tutum değil mi?

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT