1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Kur’an’da Şiir ve Şair
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an’da Şiir ve Şair

30 Nisan 2015 Perşembe 03:53A+A-

Kur’an’da belirtildiğine göre, Mekkeli müşriklerin Hz. Muhammed’i yalanlamak için kullandıkları ithamlardan birisi de onun şair, Kur’an’ın da şiir olduğu idi. Bu yazıda nüzul sırasına göre şiir ve şairlerden söz eden ayetleri ele alacağız.

Kur’an Arapların bildiği şiirlerden farklıydı. Zaten Hz. Muhammed risalet öncesi Arapların meşhur şairlerinden biri de değildi. Buna rağmen müşrikler, onun şair olduğu iftirasını gündeme getirdiler. Allahu Teala’nın bu iddiaya vahiy ile yanıtı şöyle oldu: “Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. (Yasin, 36: 69). Vahyin güzelliği ile karşılaştırıldığında şiir basit kalır. Bu nedenle şiirin Hz. Muhammed’e yakışmayacağı ifade edilmektedir. Şiir genellikle şairin kişisel tecrübeleri özelde de duygularının ifadesidir. Halbuki Kur’an sosyal içerikli bir mesajdır. Onun mesajını iletirken sahip olduğu ifade güzelliği, mesajı iletmede bir araç niteliğindedir.

Şairler hayal güçleri geniş insanlardır. Sosyal problemlere çözüm üretip, çözüm sürecinde liderlik yapacak güçte değildirler. Kur’an “vahyi dikkate almayan şairlere” uyan kimselerin yanlış yolda olduğunu belirtir: “Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?” (Şuara, 26: 224-226). Bu ayetlerde söz konusu edilen şairlerin ortaya koydukları sanatın hedefi, insanların doğru yolu bulup o yolda sebat etmeleri değil, sanatın kendisi ya da çıkar teminidir. Yani iyimser bir ifadeyle böyle bir şiir, sanat içindir. Ancak bütün şairler bir değildir: “Ancak iman edip salih ameller işleyen, Allah'ı çokça anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar müstesna. Zulmedenler hangi dönüş yerine döneceklerini yakında bilecekler.” (Şuara, 26: 227). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla, kendilerini ve şiirlerini vahyi doğrulara tabi kılanlar farklıdır. Bu kimseler, şiirleriyle İslam davasına hizmet edebilirler. Şiir Allah rızasını kazanmak için yazılıyor ve okunuyor ise o zaman değerlidir. Onun dışında şiirin ahirette şaire bir katkısı olmaz, sadece dünyada o şiirin, yazıldığı dile olur.

Peygamber (s)’in mecnun bir şair olduğu iddiası da gündeme getirilmektedir: “Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?" derlerdi.” (Saffat, 37: 36). Müşriklerin bu sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla, kendilerine tevhidin anlatılması onları rahatsız etmiş, onlar şirki kötüleyen ifadeleri dinlemiş ancak şirkten vazgeçemeyeceklerini belirtmişlerdir. Nüzul sırasına göre ilk inen ayette sadece “vahiy alan değil şiir öğretilen kimse” denen Peygamber (s) bu ayette mecnun olmakla da suçlanmaktadır. Görüldüğü kadarıyla müşrikler onu yalnızlaştırmak için Peygamber (s)’e onda olmayan ikinci bir nitelik ithamında daha bulunmaktadırlar.

Mekkeli müşrikler, Mekke’de kurulan panayırlarda, Rasulullah’ın mesajının etkisini kırmak için, akıllarına ne gelirse onu aleyhte propaganda imkânı görüp kullanıyorlardı: "Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (Eğer öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir ayet getirsin." (Enbiya, 21: 5). Bu ayetteki “şair itirazı”, vahyin gerçekliğini inkâr amaçlıdır. Bu iddiaya göre, Allah peygamber göndermemiştir. Aksine gerçekte şair olan kişi kendisini peygamber gibi takdim etmektedir. Bu iddialarına gerekçe oluştursun diye ondan bir ayet yani olağanüstü bir şey getirmesini istemektedirler. Halbuki inanmaya gönlü olana ayet olarak Kur’an yeter, başka bir mucizeye gerek yoktur (Ankebut, 29: 50-51).

Şu ayette müşrikler Peygamber (s)’i hafife almak için onun şair olduğunu ifade etmekte ve onu kendi haline bırakmayı önermektedirler: “Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?” (Tur, 52: 30). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla, müşrikler tanrı edindiklerinin eninde sonunda bir gün Hz. Muhammed (s)’i çarpacaklarını ve onun bu şekilde cezalandırılıp ömrünü tamamlayacağını düşünmüş olabilirler. Kur’an Hud peygamber döneminde müşriklerin böyle bir zannı olduğunu haber vermektedir: “Ancak şu kadarını diyebiliriz ki tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış.” (Hud, 11: 54).

Nüzul sırasına göre konumuzla ilgili son ayette şöyle denilmektedir: “Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! (Hakka, 69: 41). Peygamber (s) vahyi hem kayıt altına aldırıyor hem de Müslümanları onu ezberlemeye teşvik ediyordu. O sözlerle kendi sözleri arasında bariz belağat farkı vardı. Kur’an’ı dinleyip Peygamber (s)’e tabi olanlar büyük zorluklarla karşılaştılar. Bazıları işkence gördü. Müslümanlar boykot edildi. Buna rağmen Kur’an’ı “O bir şair sözüdür.” deyip küçümsemenin bir zemini olabilir mi? İnsanlar bir şiir için bu kadar ezaya ve cefaya katlanır mı?

Görüldüğü gibi Kur’an, Peygamber (s)’in şair, getirdiği vahyin de şiir olduğu itirazının diğer peygamberlere de yapıldığından söz etmemektedir. Bundan yola çıkarak son Kitab’ın öncekilere kıyasla daha etkileyici bir üsluba sahip şeklide gönderildiği sonucu çıkarılabilir.

Allah en doğrusunu bilir.

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum