1. YAZARLAR

  2. Faruk Beşer

  3. Kur'an-ı Kerim Tarihsellik ve Tarihselcilik
Faruk Beşer

Faruk Beşer

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur'an-ı Kerim Tarihsellik ve Tarihselcilik

27 Ocak 2017 Cuma 20:30A+A-

Biliyoruz, mesele böyle gazete köşelerine sığacak bir mesele değildir. Ama yazmamız konusunda çok talep aldığımız için, avami ifadelerle de olsa, kafası karışıklara, ilahiyat öğrencileri düzeyinde bir şeyler söylememiz vacip oldu.

Önce tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarından ne anladığımı söyleyeyim: Tarihsel/tarihî olma, bir zamana, bir tarihe ait olma, mutlak olmama, zaman ve mekân üstü olmama demek. Sanıyorum bu anlamda Allah'ın dışındaki her şey varoluşu itibariyle tarihseldir diyebiliriz. Bu anlamda Kur'an-ı Kerim'in kendisi Kelamullah olarak mahlûk olmasa bile, nüzulü ve Gazalî'ye göre Arapçalığı dahi mahlûktur, dolayısıyla da tarihseldir. Yani tarihselcilerin, karşı görüşte olanları kolay alt edebilmek için iddia ettikleri gibi, tarihselciliği kabul etmeyenler Kur'an-ı Kerim'in hiçbir şeyi tarihsel değildir demiyorlar.

Bir hükmün tarihsel olması ise, konduğu tarihe ait kalmasıdır.

Tarihselcilik ise biraz daha farklı. Başta Kitab-ı Mukaddes olmak üzere özellikle vahye ait metinlerin sadece varoluşlarının değil, içerdikleri değerlerin ve hükümlerin dahi sırf var oldukları zamana ve şartlara ait olduğu, ilerleyen zamanlar için geçerli olmayacağı varsayımıyla yorumlanmasıdır.

En basit örneğiyle, Kur'an-ı Kerim ilk İslam toplumunda hırsızın elinin kesilmesini istemişse bu sadece o şartlar için geçerli bir hükümdür. O şartlar bir daha aynen tekrarlanmayacağına göre sonraki zamanlarda yapılacak hırsızlıklar sebebiyle hırsızın elinin kesilmesi gerekmez. Yani bu âlemşümul/evrensel bir hüküm değildir. Biz bu nastan sadece şunu alabiliriz: Demek ki hırsızlık kötü bir şeymiş, onu kendi zamanımıza uygun bir başka yöntemle engellemeliyiz. O yöntemi de biz bulmalıyız.

Kadının mirası, şahitliği, dövülmesi, çok evlilik gibi meselelerin hepsi zamanımız için ancak bu yolla 'insanileştirilebilir' (demeye getiriyorlar).

Söylenenlerden bu anlaşılabilir. Yoksa bu konuda çok farklı tanımlamaların, felsefi ve tarihsel temellendirmelerin yapıldığı, konuşanların hepsinin aynı şeyleri söylemediği de bilinen bir husus. Bunlara cevap vermeye çalışacağız ama buracıkta hemen kafamıza takılan şu soruyu sormadan da geçmeyelim: Mesela hırsızın elinin kesilmesinin hükmünü tarihsel sayıyoruz da, hırsızlığın kötülüğü hükmünü neden tarihsel saymıyoruz? Nitekim bugün hırsızlık bazı gruplarca bir başarı göstergesi olarak da görülüyor.

Bu girişe şunu da ekleyelim: Kur'an-ı Kerim hakkında tarihselci 'yorumsama'nın İslam dünyasındaki ilk başlatıcısı sayılan Fazlurrahman'dan beri bunu savunanların niyetlerinin kötü olduğunu söyleyemeyiz. Müslümanların yaşamakta olduğu 'tarihsel' bir mağlubiyetten çıkış yolu aramak istiyor olmalıdırlar. Ama şunu söyleyebiliriz; bu konuda oluşturulan edebiyatın kahir ekseriyeti bir varsayımdan, felsefi bir retorikten ibarettir. Meseleyi anlamayanlar bu konuda yazılanları okurken bir takım felsefi kavramlar içerisinde bocalayıp durur ve çok önemli şeyler anlatılıyormuş intibaına kapılabilirler. Oysa bendeniz o kanaate vardım ki, konu hakkındaki bunca retoriğin sonucu şairin dediği gibi, 'yek beyza'vü sad hezar gıgıdak'tan ibarettir. Bir yumurta ama yüz binlerce gıdgıdak.

Söyleyeceklerimize başlamadan önce, izninizle yazılış tarih sırasına göre bir kaç tane alıntı yapacağım. Ta ki, bu fikir nerede ve niçin ortaya çıktı anlaşılsın. Parantezler yazının öncesiyle bağlantıyı kurabilmek için bize aittir.

“(Modernleşme sürecinin başlamasından itibaren) Hıristiyan kutsal metinlerinin anlaşılması çalışmalarında tarih veya tarihsellik, başvurulan en önemli “teknik” olmuştur… (Yani tarihselci okuyuş önce Kitab-ı Mukaddes'i anlaşılır kılmak için(!) doğmuştur).

(Bu yolla) kutsal metin artık kutsallığı içinde, yaşanan ve ritüelin bir parçası olarak okunan bir kitap olmaktan çıkmış, ilk dönem Hıristiyanlarının veya tabiri caizse tanrının psikanalizininyapılmasına imkân veren ipuçlarının koleksiyonuna dönüşmüştür. Kutsal metnin bilimsel bir okuması metin ile metni okuyan arasına bir mesafe konulabileceğini, dolayısıyla metnin nesnel bir biçimde anlaşılabileceğini varsayıyordu. Metni nesnel olarak anlamaya çalışan modern insanın selefleri ise ilk etapta İncil'deki olağanüstü anlatımların akıldışılığına karar verdiler. Bunun sonucunda dinden vazgeçemeyenler için bile din, hâkim olan ve daha olumlu bir statüsü olan düşünce açısından negatif bir değer olarak, hayat içinde alakasız bir unsur olarak hayatiyetini sürdürdü”. (Yasin Aktay, 1996)

“Toplumlar tarihi laboratuvarı belirleyecek güçten yoksunlarsa, o toplumda otokritik esnasında genellikle kutsal olanla ilişki sorgulanmaya başlanır. Bu da son derece tabiidir. Yahudilerin Babil sürgünü esnasında metin kritiklerinin artmış olması, Hıristiyanlığın Protestanlık reform hareketleri içinde metin kritiklerine yönelmiş olması bu açıdan şaşırtıcı değil”. (Ahmet Davutoğlu 1998).

Başlamış olduk.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT