1. YAZARLAR

  2. Roger Cohen

  3. Korku siyaseti İsrail'i kemiriyor
Roger Cohen

Roger Cohen

Yazarın Tüm Yazıları >

Korku siyaseti İsrail'i kemiriyor

23 Nisan 2009 Perşembe 15:37A+A-

1990’larda Almanya’da yaşarken başkent unvanının Bonn’dan alınıp, suç mahalli olan Berlin’e geri verilmesi, Holokost’un nasıl anılacağına dair ıstıraplı tartışmalara yol açmıştı. Almanlar, imkânsızlığının farkında olsalar da, ‘Schlussstrich’ (Hitler’e sünger çekmek) için yanıp tutuşuyordu.

Berlin’de büyük bir Holokost anıtı dikildi, fakat ancak yazar Martin Walser açıklamalarıyla infial yarattıktan sonra; Walser, ‘utancımızın sürekli olarak sunulmasına’ ve Auschwitz’in ‘ahlaki bir sopa’ olarak kullanılmasına karşı ağzına geleni söylemişti. Nazilerin toplu katliam defterini kapatmak elbette imkânsız. Bu, suçun miras bırakılması değil, miras kalan sorumluluğun devamı meselesi. Almanlar o sorumluluk sayesinde dünyanın en başarılı demokrasilerinden birini kurdular, küllerden bir mucize yarattılar.

Bölgenin en dinamik toplumu

Almanya’nın aynasına yansıyan ülke İsrail, suçtan doğmuş bir başka canlı demokrasi, fakat onun Almanya’dan farkı barış içinde birlikte yaşamayı gerçekleştirememiş olması. İsrail de, imha hayaletinin ısrarla gezindiği bir geçmişe sünger çekmeyi çok istiyor. Siyasetbilimci Şlomo Avineri’nin yazdığı gibi, İsrail’in Yahudi halkını sürgünden kurtarmakla kalmayıp, ‘Yahudilerin ruhundan sürgün mevzusunu söküp atacağı’ düşünülüyordu. Kuruluşunun üzerinden 61 yıl geçti ve İsrail’in bunu başardığı söylenemez. İsrail’de İran, Hamas ve Hizbullah’tan demografiye uzanan varoluşsal tehditler ilelebet gündemde tutuluyor. Başbakan Binyamin Netanyahu (şu an için) Filistin devleti mefhumunu bile desteklemeyi reddediyor.

İran’la ilgili son yazılarıma Amerikan Yahudi Komitesi’nin İsrail/Ortadoğu bürosu direktörü Eran Lehman’dan gelen bir yanıtı okuduğumdan beri bu kemirici İsrail vesvesesi üzerine düşünüyorum. Lerman yazısını 17 yaşındaki ‘savunmasız’ kızı etrafında örmüş; kızının kendisine sık sık, İran’ın imhacı söylemi ve nükleer programı söz konusuyken, ‘kendisinin 25 yaşına ulaşmasını sağlamak için’ ne yaptığını sorduğunu yazıyor.

Lerman’a göre İsrail’in yüz yüze olduğu mesele, ‘basitçe hasmane bir ortamda hayatta kalmanın zorluğu.’ Fakat o kadar basit değil. Eski varoluşsal terörle, daimi kurban hissiyatıyla, Holokost korkusuyla ve İsrail’in kurtuluş sağlayacağı söylenen savunmasızlıkla yaşarken İsrailli bir genç gerçekten nasıl korkmasın? Evet, İsrail küçük (Ürdün Nehri’yle Akdeniz arasındaki bütün toprak ABD’nin Maryland eyaletinden biraz daha büyük) ve hasmane bir ortamda. Eski başkan Jimmy Carter’ın ‘Kutsal Topraklar’da Barış Sağlayabiliriz’ adlı kitabında işaret ettiği gibi, bu durum İsrail’i saldırıya açık kılıyor. Fakat Carter, “İsrail, modern, iyi eğitimli ve potansiyel hasımlarının hepsinin toplamından üstün bir askeri güce sahip” diye de yazıyor.

Bundan ibaret de değil. İsrail’in azametli bir nükleer cephaneliği var; Mısır ve Ürdün’le barış yaptı; ABD’nin güvenlik garantisine sahip; duvarlarla, dikenli tellerle, ablukalarla ve yol kontrol noktalarıyla Batı Şeria ve Gazze’deki yaklaşık 4 milyon Filistinli’yi acınası bir çaresizlik adasına hapsetmiş durumda; düşmanları Hizbullah ve Hamas son savaşlarda ancak kendi yıkımlarını önlemelerini zafer diye ilan edebildi.

İsrail bölgedeki en dinamik ve yaratıcı topluma sahip; İran’ın daha geçenlerde Roksana Saberi’ye yaptığı gibi Amerikalı gazetecileri gizli mahkemelerde hapse mahkum etmeyen bir toplum bu; İran’la hiçbir zaman savaşmadı; ve (bütün bu yaygaraya rağmen) İran’ın 3 bin yıldır, askeri çılgınlıkla intiharını hızlandırmak gibi bir merakı olmadığını da biliyor. Lerman bunların bazılarını kızına anlatmıştır. Lerman kızını temin etmeli. Korku temellerin en çürüğüdür.

Yerleşimler tıkanıklığı artırıyor

İran’ın ve ona yalan yanlış atfedilen bıkkınlık verici Nazi yakıştırmalarının çok ötesinde başka bir tehdit söz konusu. Önde gelen Ortadoğu akademisyeni ve yazarı Gary Sick’in geçenlerde bana dediği üzere: “İsrail’e yönelik en büyük tehlike İsrail’dir.”

İsrail politikasının tam kalbini işgal eden şey çelişki ve inkâr. İki devletli çözümden konuşurken (en azından Netanyahu tekrar başbakanlık koltuğuna oturana kadar) İsrail Batı Şeria’daki yerleşim inşaatlarını sürdürüyor ve bu, teorik olarak Filistin’e ayrılmış yüzde 23’lük toprağı atomize ederek bir barış anlaşmasını imkânsızlaştırıyor.

Şu an savunma bakanı olan Ehud Barak’ın 1999’da dediği gibi: “Bu bölgeyi tek bir siyasi varlık olarak elde tutmak yönünde her girişim, mecburen ya demokratik ya da Yahudi olmayan bir devlete varır, zira Filistinliler oy kullanıyorsa bu iki uluslu bir devlettir, oy kullanmıyorlarsa apartheid devletidir...”

Kurban psikolojisi sığınak değil

Bu doğru. Kutsal Topraklar’daki Arapların nüfusu yaklaşık 5.4 milyon ve günün birinde Yahudilerin nüfusunu geçecek. Öyleyse İsrail’in bir Yahudi devleti olarak hayatta kalması için iki devletli çözüm zaruri. 42 yıllık işgalde ve yerleşim inşasında ısrar, tam da Siyonist hayalin temellerini kemiriyor.

Netahyahu İsrail’i tanımış olan Batı Şeria’daki Filistin liderlerinin daha ileri gitmesini ve İsrail’i Yahudi devleti olarak tanımasını istiyor; daha farazi bir Filistin devletini bile kabul etmeden öne sürüyor bu isteği. Bu, işgalin kurumsallaştırdığı İsrail endişesinin işareti.

Sünger çekmek korkunun üstesinden gelmektir. Normalliğin sorumluluk yoluyla kazanmasıdır. Bunu tehdit enflasyonuyla, korkuları sürdürmekle veya ne kadar şiddet içeriyor olursa olsun bütün eylemleri savunma olarak gören kurban psikolojisine sığınmakla başarmak mümkün değildir. (20 Nisan 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT