1. YAZARLAR

  2. Merve Şebnem Oruç

  3. Kölecilikten Sömürgeciliğe, Krallıklardan Özel Teşebbüslere
Merve Şebnem Oruç

Merve Şebnem Oruç

Yazarın Tüm Yazıları >

Kölecilikten Sömürgeciliğe, Krallıklardan Özel Teşebbüslere

29 Ocak 2017 Pazar 13:22A+A-

1789 Fransız İhtilali'nin ünlü sloganı “Liberté, égalité, fraternité”, yani “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” harika bir tını bırakıyordu kulaklarda, ama gerçekte bu mottoyu bulanların dahi amacı o değildi. Fransız burjuvası, monarşinin yenilmesini istiyordu ama bununla yetinmiyor, İngiliz modelindeki gibi yönetime katılmayı arzuluyordu. Fransız Devrimi, egemenlik hakkını göklerden aldığını iddia eden mutlak krallıkların dahi yıkılabileceğini gösterdi belki ama, ortaya başka güç odakları da çıkardı.

Her ne kadar özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri Fransız İhtilali'nden sonra bolca kullanılır olsa da, insanlar özgür, eşit ve de kardeş olamıyordu. Zaten özgürlük ve eşitlik birbiriyle çelişiyordu. Dünyaya eşit gelmeyenlerin, özgür olduklarında eşit, eşit olduklarında özgür olmaları mümkün değildi. Egemenlik belki artık halka aitti, ama halk kimdi? Biz hizmetçinin efendisi kadar söz hakkı var mıydı? Bir köylü şehirli kadar egemenlik hakkına sahip miydi? Fakirle zengin eşit miydi?

İhtilal, milliyetçiliğe siyasi karakter kazandırarak çok uluslu devletlerin parçalanmasına zemin hazırlarken, kardeşlikten bahsetmek de imkansızlaşıyordu. Siyahlar beyaz adamla eşit miydi? Farklı ırklar arasında adalet var mıydı? 1789'da kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, insanların eşit doğduğunu, eşit yaşamaları gerektiğini söylüyordu; ama bildiriye başta Fransızlar uymuyordu.

19. yy.'da Fransa, Britanya İmparatorluğu'nun ardından dünyanın en büyük ikinci sömürge imparatorluğunu kurdu. 20. yy.'ın başında Fransa'nın sömürge toprakları 13 milyon km'ye ulaştı. Benzer şekilde, İngiltere'nin uçsuz bucaksız sömürge imparatorluğunu kurması da 16. yy.'da, modern devrimlerin ilki olan İngiliz devrimiyle başlamıştı. 15. yy.'ın sonunda İspanyol ve Portekiz krallıklarına bağlı deniz yolculuklarıyla başlatılmış olan ilk Avrupa sömürgecilikleri ve köle ticareti, sonrasında kamu ve özel teşebbüs ortaklıklarıyla yürütüldü. Britanya, Fransa ve Hollanda, sömürgelerinde ticari yatırım gerçekleştiren Doğu Hindistan Şirketi ve Hudson Bay gibi şirketlere ticari tekel hakkı tanımıştı. Söz konusu ticaret, sömürgelerdeki zenginliklerin Avrupa'ya taşınmasından başka bir anlama gelmiyordu. Bu şirketler, günümüzün global finans devleriyle bankacılık şirketlerinin, enerji devlerinin atalarıydı. O dönemde güçleri ve imtiyazları, krallarınkini dahi aşmaya başladı.

Afrika'yı bir köle kaynağı olarak görenler, artık orada hem yeni ve büyük bir hammadde kaynağı hem de devasa bir pazar görmekteydi. Çalıştıracak insan ihtiyaçlarını, Hindistan gibi başka sömürgelerinden getirdikleri ucuz iş gücüyle ve yeni nesil bir kölelik biçimi kurmak için köleciliği yasaklayarak yine Afrikalılarla karşıladılar. Köle tüccarları, madenlere işçi temin eden 'insan kaynakları şirketleri' haline geldi. Afrika hızla sömürgeleştirildi.

22-25 Ocak tarihlerinde Doğu Afrika turuna çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu kez ziyaret ettiği ülkelerden Tanzanya kısa süre Alman, ardından İngiliz sömürgesi, Mozambik Portekiz sömürgesi, Madagaskar ise Fransız sömürgesi oldu. Bugün hala her birinin sadece başkentinin bile sokaklarında dolaşırken, sömürgeci ülkenin, oralardan alıp götürdüklerinin yerine bıraktığı acıklı hikayeyi, görebiliyor, ona temas edebiliyorsunuz. Çoğu farklı Afrika ülkesinde olduğu gibi, buraların da pek çok yerel dil arasından seçilmiş ortak bir dili var, ama resmi dil hepsinde hala eski sömürgesinin dili. Hepsi girdiği ülkeyi kendi meşrebince sömürmüş; örneğin Fransa iddia ettiği medeniyet namına diğer sömürgelerinde olduğu gibi Madagaskar'a hiçbir şey götürmemiş, sadece almış; İngilizler Tanzanya'da yerleştirdikleri 'efendi-hizmetkar' psikolojik üstünlüğünü geride bırakmış; Portekiz ise Mozambik'te görece daha insaflı davranmış, üç beş bina dikmiş, tren yolu yapmış. Yine de hangisi daha iyi durumda diye sorsanız cevabını bulmak o kadar kolay olmuyor. Tanzanya, diğer ikisine oranla daha çok gelişmiş ama yine de Afrika'nın en fakir ülkelerinden biri. Mozambik, Tanzanya'ya oranla ekonomik açıdan daha kötü, ama Madagaskar'a oranla daha iyi durumda. Bir doğa harikası olan ada ülkesi Madagaskar ise her ikisinden de kötü durumda.

“Kaynakların kıt, ihtiyaçlarınsa sonsuz” olduğunu iddia eden ve bu anlayış üzerine inşa edilen kapitalist iktisat teorilerinin çöktüğü zamanlardan geçerken, her gittiği yerde ve özellikle Afrika'da muhataplarına “Gelin birlikte kazanalım, kazan-kazan ilkesiyle hareket edelim” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, devasa bir hammadde kaynağı ve büyük bir pazar olan Afrika'ya tüm dünya liderlerinden farklı şekilde yaklaşıyor. Tıkanmaya yüz tutmuş küresel finans sistemi, kaynaklar kıt, insan ihtiyaçları sonsuz olduğu için bu durumda değil. Aksine o kadar sömürülmesine rağmen kaynakların yeterince fazla olduğunu Afrika'da çıplak gözle görebiliyor; insanın ihtiyaçtan değil, hırs ve açgözlülükten sömürü düzenine alet olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Her türlü emtiayı geçirip insanı geçirmeyen sınırlar, milyonlarca mülteci doğuran bu mevcut düzen, merhamet eksikliğini profesyonellik olarak göstermeyi başardı bugüne kadar. Ancak faizle borçlanma üzerine kurulup şişen küresel ticaret ve finans sistemi, tam da bu nedenle devam edemez ve sonunda efendilerini de tehdit eder hale geldi. Magna Carta'dan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne bugün tüm yönetimsel kağıt parçalarına yazılanlar eğer ticaret anlaşmalarına da konulabilseydi, sonunda ne dünyanın bir tarafı fakirlikten kırılırdı ne de öteki tarafı birbirini takip eden ekonomik krizlerle kavrulurdu.

Dünya bir kez daha sancılı ancak tarihsel bir dönüşümden geçerken, geleceği ıskalamamak adına, bugün tüm öğretilmiş gaddarlıkları bırakıp, yeni, farklı ve merhametli bir iktisadi yaklaşıma ihtiyaç var. Tarihinde sömürgecilik olmayan Türkiye'deyse bu yaklaşımı çıkarıp benimseyecek ve yayacak potansiyel var.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT