1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Kocaeli Özgür-Der’de Suudi Arabistan ve Yemen Konuşuldu
Kocaeli Özgür-Der’de Suudi Arabistan ve Yemen  Konuşuldu

Kocaeli Özgür-Der’de Suudi Arabistan ve Yemen Konuşuldu

Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin iki haftada bir düzenlediği “Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Müslüman Coğrafya” seminerlerine Suudi Arabistan ve Yemen oturumuyla devam edildi.

02 Mayıs 2016 Pazartesi 21:00A+A-

Özgür-Der Kocaeli Temsilciliği’nin iki haftada bir düzenlediği “Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Müslüman Coğrafya” seminerlerine  Suudi Arabistan ve Yemen oturumuyla devam edildi. 14'üncüsü yapılan dizi-seminerlerin bu ayki konuşmacısı Kocaeli Özgür-Der yetkililerinden Rıdvan Çeliköz idi.

Sunuma Suudi Arabistan ve Yemen’e dair geniş bir arka plan fotoğrafı çekerek başlayan Rıdvan Çeliköz, ayrıca bölgenin aktüel durumuna dair de bilgi aktarımları ve tahlillerde bulundu. Kriz teorisini merkeze alan Çeliköz,  bu bağlamda özetle şunları kaydetti:

“Osmanlı’nın Avrupa’daki etkinlikleri sonucunda ipek ve baharat yollarının kapanması Hıristiyan dünyayı bir sosyal ve teolojik krize sürüklüyor. Bu kriz karşısında Hıristiyan bu Avrupa ‘Üstün olan bizdik ve Yaratıcı da bizimle birlikteydi. Şimdi ne oldu da düştük?’ sorusunu sormaya başladı. Bu kapsamlı sorgulama beraberinde Rönesans’ı, Reform’u, daha sonra Aydınlanma ve Sanayileşme’yi getirdi. Amerika’nın keşfi, Fransız Devrimi ve buharlı gemiler ile ateşli silahların icadı bu kez doğuya/Osmanlı’ya kriz olarak geri döndü. Daha Osmanlı özelindeki dönemin Müslüman coğrafyası durumu anlamaya çalışırken sarsıcı işgaller başladı. Bu am anlamıyla bir alt üst oluş haliydi. Tüm bunlar sonucunda bu kez Müslüman dünya bir sorgulama sürecine girerek ‘Üstün olan bizdik ve Yaratıcı da bizimle birlikteydi. Şimdi ne oldu da düştük?’ sorusunu sormaya başladı.”

Krizin sürüklediği bu sorgulama sürecinin beraberinde direnişin yanı sıra çağdaş anlamda ihya, ıslah ve tecdid çalışmalarını da tetiklediğini belirten Rıdvan Çeliköz, coğrafyamızda farklı kulvarlarda arayışların da olduğunu söyledi. Bu bağlamda Osmanlı’daki modernleşme/batılılaşma sürecine dikkat çeken Çeliköz, özellikle de Balkanlaşma sendromunun batılılarca devreye sokulması sonucunda bunalım ve krizin derinleştiğini kaydetti. Suudi Arabistan ve Yemen’de petrolün keşfinin ise emperyalistlerin bu coğrafyadaki iştahını daha bir açtığını sözlerine ekledi. Yine bu bağlamda “Arapların ihaneti” söylemini de tartışmaya açan Rıdvan Çeliköz, aynı söylemin mesela Balkanlar bağlamında gündemleştirilmemesinin ciddi bir çelişki ve artniyeti ifade ettiğini belirterek ihanet defterinin açılması durumunda kimin kime hangi gerekçeyle ihanet ettiğinin tartışmalı hale geleceğini ve dolayısıyla ‘Arapların ihaneti’ ezberinin fazlasıyla insaftan ve nesnellikten uzak olduğunu kaydetti.

Öte yandan Osmanlı’daki krizi sekülerleşerek/Batılılaşarak aşma eğiliminin yine Sünni havza içindeki bir kısım Arap Müslümandan tepki aldığını belirten Rıdvan Çeliköz, bu bağlamda Arabistan’ın Osmanlı’dan kopmasının sadece Şerif Hüseyin’in kaprislerine değil aynı zamanda Vahhabiliğin Osmanlı sekülerleşmesine duyduğu tepki faktörüyle de okunmasının daha adil olabileceğini ifade etti.

Müslüman coğrafyada halihazırdaki durumu açıklamada da kriz teorisinin fonksiyonel olabileceğini belirten Çeliköz, emperyalistlerin Müslümanlar arası bölünmüşlük, taifecilik, mezhepçilik vb. iç hastalıklardan da istifade ederek sürekli kriz ve istikrarsızlık ortamını oluşturduklarını söyledi. Batılı kapitalist büyük güçlerinin bir zamanlar Sovyet tehdidine karşı Suudi Arabistan üzerinden İslamcılığın yayılmasına göz yumduğunu belirten Çeliköz, İslamcıların bu durumu müslümanların uyanışını sağlama noktasında lehlerine dönüştürmek için istifade ettiğini ve bunun da doğal olduğunu kaydetti. Aynı şekilde Afgan cihadı sürecinde de Amerika’nın Sovyet karşıtı tutumundan istifade edildiğini ama tüm bunların özellikle de solun lanse ettiği şekilde emperyalizmle işbirliği anlamına gelmediğini ifade etti. Yine bu meyanda BOP projesini zikreden Çeliköz, İslami hareketlerin lehine sonuçlar doğurduğu görülür görülmez bu projeden de vazgeçildiğini söyledi.

‘Arap Baharı’ olarak tanımlanan sürecin ise BOP projesiyle izah edilemeyeceğini belirten Rıdvan Çeliköz, bunun doğru olabilmesi için İhvan’ın Mısır’da iktidardan düşürülmemesi gerektiğini kaydetti. ‘Arap baharı’ ile birlikte Ortadoğu sosyolojisinde kitlesel kıyamlar özelliğinin öne çıktığını belirten konuşmacı, batının doğal olarak sürece dahil olmak istediğini ve bunun için planlar geliştirdiğini ancak bunun bugün ayağa kalkan kitlelerin ve bir siyasal özne olarak İslamcıların batılı ajandalara razı olduğu anlamına gelemeyeceğini ifade etti.

Daha sonra “Arap Baharı neden Suudi Arabistan’a uğramadı?” sorusunu irdeleyen Rıdvan Çeliköz, özetle şunları kaydetti:

“’Arap Baharı’ bugün Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde yaşandı ama Suudi Arabistan’a uğramadı. Bunun nedenlerinden biri aynı dönemde Suudi’nin ABD’den aldığı konvansiyonel silahlar olabilir. Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’da adeta İhvanofobia’nın öncüsü gibi hareket etmesi de bunda etkili olan bir diğer faktör olarak zikredilebilir. Bugünkü Kral Selman yönetimi ‘Arap Baharı’nın muhtemel etkilerini önlemek için bir takım reformlara gideceği izlenimi veriyor.”

Yemen’le ilgili olarak ise ‘Arap Baharı’nın buraya uğradığını belirten Çeliköz, devrim olmasa da siyasi ıslahla bunun atlatılmaya çalışıldığını, diktatör Salih’in tahttan indirildiğini ancak Zeydi Husilerin süreç içerisinde İran siyasetine yanaşması sonucunda ıslah sürecinin tersine döndüğünü kaydetti. Batının da özellikle de enerji koridorunu kendi kontrolü altında tutmak için bu bölgeleri kriz içinde tutmak istediğini belirten Rıdvan Çeliköz, bu bağlamda özetle şunları söyledi:

“Bosna örneğinde olduğu gibi bugün de Suriye ve Yemen’de batı diplomasi yoluyla insanları oyalamakta, sürecin gidişatına göre hareket edeceği izlenimi vermektedir. İslam dünyasındaki iç çatışmalar ve mezhepçilik de maalesef şer güçlerin kontrolünü kolaylaştırıyor. Emperyalist güçler bugün İslam coğrafyası üzerine monopoly öngörmektedir. Müslümanlar genel olarak özne olmadıkları için dayatılan süreçlere bir şekilde tabi olmak zorunda kalıyorlar. İslami hareketler mezhepçilik ve diktatörlük arasında farklı bir formül, üçüncü bir yol üretmeye çalışıyor ama genele vurulduğunda güçleri maalesef az. Dolayısıyla yaygın anlamda düşünüldüğünde mezhepçilik ve ırkçılık duvarı aşılmadan kültürel, askeri, siyasi birlik kurulmadan mevcut krizi bütünsel anlamda aşmak zordur.”

Seminer dinleyicilerden gelen soru ve katkıların konuşmacı tarafından cevaplandırılmasını müteakip son buldu.

img-20160502-wa0009.jpg

img-20160502-wa0018.jpg

 

HABERE YORUM KAT