1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. "Kentli Mülteciler" Fotoğraf Sergisi ve Suriyeli Kadın
"Kentli Mülteciler" Fotoğraf Sergisi ve Suriyeli Kadın

"Kentli Mülteciler" Fotoğraf Sergisi ve Suriyeli Kadın

Belgesel fotoğraf alanında çalışmalar yapan Sabiha Çimen, sanatıyla da Suriyeli mültecilerin yaşadığı sıkıntıları İstanbul’da yaşama tutunmaya çalışan kadınların üzerinden anlatarak farkındalık oluşturmaya çalışmış.

13 Ekim 2014 Pazartesi 23:48A+A-

HAKSÖZ HABER

Raneem Mahmood, 14 yaşında. Suriye’nin Rakka şehrinden. Esed rejiminin bombardımanında tüm malvarlıklarını yitiren ailesi ile Türkiye’ye sığındı. Öğrenci olan Rannem şimdi Habibler’de ailesi ile birlikte bir çiftlikte çalışarak hayata tutunmaya çalışıyor.

Hazar Alnahas, 17 yaşında. 2014 Temmuz ayında rejimin bombardımanında babasını kaybetti. Şimdi Fatih’te yaşıyor. Evine ve memleketine olan özlemini küçük ayrıntılarla gidermeye çalışıyor. Onun için aksya ağacını çok seviyor.

Rawan Alalawe, 32 yaşında. Cilt doktoru. Baas rejiminin sistematik saldırılarından Türkiye’ye sığındı. 4 çocuğuna bakmak için mesleğinin dışında olan işlerde çalışıyor. Rawan, “Allah bana bolluk verdiğinde ‘neden ben’ demedim, beni sınadığında da asla ‘neden ben’ demeyeceğim” diyor.

Eric Nur Rehavi, 16 yaşında. Deyrezzor’dan annesi ve kardeşleri ile Türkiye’ye sığındı. Şimdi Arnavutköy’de tarla ve bahçelerde tarım işçiliği yapıyor.

Yukarıda adı geçen kişiler her gün istatistik rakamı olarak “Suriye’den şu kadar kişi Türkiye’ye giriş yaptı” diye başlayan haberlerdeki sayılara karşılık gelen insanlar ve bu sayılar şimdilik milyonlarla ifade edilecek boyuta ulaştı.

Suriye ‘de yaklaşık 4 yıldır Esed’in ve destekçilerinin baskıları ve sistematik katliamları yaşanıyor. Bu süreçte her gün onlu veya yüzlü rakamlarla ifade edilen ölüm haberleri duyuyoruz. Ve bu süreçte neredeyse Suriye halkının üçte ikisi mülteci konumuna geldi. Bunlardan yüz binlercesi de Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı.

Bugün Kobani için timsah gözyaşı dökenlerin 4 yıl önce “Suriyelilere ev vermeyin” kampanyaları organize ettiği 2011’den bugüne değin Türkiye halkları tüm etnik unsurlarıyla Suriyeli kardeşlerine ensar olmaya çalıştılar. Elbette insanlıktan çıkmış vandalların zaman zaman saldırıları olmadı değil mültecilere karşı. Ama Allah’a çok şükür ki genel olarak yüz kızartıcı bir tablo ile karşılaşmadık.

Suriyeli mülteci kardeşlerine ensar olan, olmaya çalışan, dua eden, emek sarfeden isimsiz binlerce kişi var. Onlardan birisi de Haksöz Haber’e çektiği fotoğraflar ile katkı sunan Sabiha Çimen.

Bizlere sığınan muhacir kardeşlerimiz bir rakam olmanın, istatistiksel bir veri olmanın ötesinde eşleri, çocukları, babaları, hayalleri, umutları olan birer insanlar. Belgesel fotoğraf alanında çalışmalar yapan Sabiha Çimen, sanatıyla da Suriyeli mültecilerin yaşadığı sıkıntıları İstanbul’da yaşama tutunmaya çalışan kadınların üzerinden anlatarak farkındalık oluşturmaya çalışmış. Çimen ensar olma bilincini sanatçı duyarlılığı ile de birleştirerek harika bir iş ortaya koymuş.  Kentli Mülteciler konulu fotoğraf sergisi 12 Eylül – 13 Ekim tarihleri arasında Galata Fotoğrafhanesi’nde  sergilendi.

 Sergiyi gezmek için fırsat bulamamış okurlarımıza, sanatçıyla yaptığımız röportaj aracılığıyla projenin çıkış noktasını, ayrıntılarını ve ana derdini açıyor ve fotoğrafların bir kısmını inceleme imkanı sunuyoruz.

Neden kadınlar ve neden gece çekimi?

Genellikle yalnız olan kadınlarla çalıştım. Kadınları hayatta bir çok rolleri vardı. Kimi eğitmendi, kimi mühendis, dermatolog... çoğu yüksek tahsilli olan bu kadınlar kendi formasyonlarının dışındaki işlere yönelmişlerdi. Terzide, kuaförde, kebap salonunda çalışıyorlardı. Aynı zamanda anne rolleri de vardı . Bir yandan Türkçe öğreniyor başka bir yerde Arapça öğretiyorlardı.  İçiçe geçmiş bir çok rol hayatlarını zorlaştırıyordu. Zihinlerinde debelenip duran dehşet anları, çocuklarının rüyalarından hala çığlıklarla uyanmaları ve büyük kentteki  zikrettiğim yaşam mücadeleleri bana göre onları 2011 sonrası savaş sürecinin kent boyutunu aktarmada bilir kişi konumuna getiriyordu. Bu  sebeple iç savaşın kente göç boyutunu kadınlar aracılığıyla anlatmaya karar verdim.

Evet çekimde kullandığım ışıklandırma tekniği sıkça soruldu. farklı bir teknik ile fotoğraflandılar... Çift flaşla çalıştım. Bunun için çekimin yapılacak olduğu fiziki koşullar ve çekilecek olan kişinin boyu vs dahi önemlidir. Biraz teknik bir stil.  Ancak bu spot  ışıklandırmayı özel olarak tercih ettim. Suriyeli kadınlar savaştan ve yıkımdan kaçıp bambaşka bir savaşımın içine girmişlerdi ve bence büyük yıkım kentte  başlıyordu. Susan Sontag ‘fotoğrafın söylediği şey çeşitli biçimlerde okunabilir, önünde sonunda bir fotoğrafta okuyacağımız anlam onun söylüyor olması gereken şeydir’ der. Bana göre Suriyeli kadınlar geçiş̧ yaptıkları bu bambaşka topraklarda apaydınlık bir gökyüzü altında fotoğraflanamazdı…

Fotoğraftaki hikayelere ve öze ters düşecek ve  onu bağlamdan koparacak  herhangi bir ışık kaynağından bilinçli olarak uzak durdum. Bu tekniği tercih etmemin bir diğer nedeni de Kent ile kadınlar arasındaki mesafeye dikkat çekmekti.  Bu nedenle çekimler kadınların yaşadıkları yerlerin fiziki koşullarını da belgelemek amacıyla genellikle kadınların evlerinin önünde ve gece ışığında kurgulandı.

Muhacirler özelde de Suriyeli kardeşlerimiz Esed rejiminin barbarlığından genelde kendileri ile ilgili bilgiler vermekten çekinirler. Bu kadınları nasıl ikna ettiniz?

Kadınları fotoğraf projesine ikna etmek neredeyse imkânsızdı. Çoğu kez red  cevabı aldım. Çünkü korkuyorlardı. “Istihbarat!”diyorlar ve susuyorlardı.  Ancak sonunda ‘İstanbul’da yaşamaya devam  etmek isteyen kadınlar’ hayat hikayelerini aktarmama razı oldular. İstanbul’da  geçici olduğunu düşünen, bir şekilde evinin yıkılmamış olduğunu duyan ve dönmeye dair umudu olan kadınlar fotoğraf vermekten çekiniyor ve yaşadıklarını aktarmaya asla yanaşmıyorlardı. Ancak Suriye’de kendilerine ait hiçbir şeyi kalmayan kadınlar İstanbul’da kalmayı hedefliyorlardı ve proje konusunda daha esnektiler.  Dönecek olmanın  ya da kalacak olmanın zihinlerinde bir  karşılığı vardı çünkü.  Bir nevi hani rahatça  söylediğimiz hayat memat meselesi gibi bir şey… 

Aslında zaman alan ve  sağlam şekilde kurulan ilişkiler belgesel fotoğraf alanı için çok önemli. İnsanların hayatında gelip geçici bir turist şeklinde girmek değil proje bitimin de de  sürdüreceğimiz ilişkiler kurmak önemli bence. Bu sayede konunun turisti olmaktan da kaçınmış oluyorsunuz. Ve bu bana daha samimi geliyor. Saha araştırmasının sıhhati bağlamında da insani anlamda da ... Bu sayede çok güçlü arkadaşlıklar kurdum diyebilirim.

Muhacir kardeşlerimizle uzun zamandır yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Muhacirlerlerin ortak yönler nelerdi, sizce ne tür sıkıntılarla karşılaşıyorlar yoğun olarak. Bizlerden ne tür beklentileri var.

Evet yaklaşık bir buçuk yıldır  üzerine çalışıyorum. Araştırma yaparken bir çok semt dolaştım. Sultançiftliği, Fatih, Gaziosmanpaşa, Başakşehir, Eyüp, Alibeyköy, Arnavutköy, Altınşehir, 4.Levent… Sosyo ekonomik açıdan birbirinden farklı bir çok aile ile tanıştım. Bence hepsinin ortak yönü bence “muğlak olmak” ya da “arafta” olmaktı. Hayatlarındaki belirsizlik onların ortak kaderiydi. Sahip oldukları işten ve başlarını soktukları evden rahatlıkla çıkarılıyorlardı. Örneğin portresini çektiğim İlham Kunberjee, evine kap çanak almak için uzun  bir müddet seçim sonuçlarının nihayete ermesini bekledi. Seçim sonuçlarına göre şayet hükümet değişirse kendilerinin kapı dışarı edileceğine inanıyordu çünkü. Hep bir belirsizlik üzerine yaşıyorlar…ve  mesela artık  ne İstanbul’a aitler ve ne de Suriye’ye… araftalar çünkü.

Beklentilere gelecek olursak, hayatlarını kolaylaştıracak işte eğitim sağlık barınma güvence gibi hususlarda poliitkalar geliştirlmesidir diyebilirim. Mesela Fatih’te , Başakşehir’de ve başka semtlerde Suriyeliler için  okullar açıldı. Ancak infak kabul etmeyen Suriyeliler dahi bu okullara çocuklarını veremediklerini söylüyorlar. Okullar pahalı, geçinmek çok zor, dil yok, dolayısıyla hayatlarını bir nebze pratikleştirecek uygulamaların beklentisi içindeler diyebilirim. Misafir, geçici mülteci, göçmen gibi bir takım değişen adlandırmalar söz konusu ve Türkiye’nin geçerli bir göç politikası olmadığıysa aşikar. Bunca insanı bir avazda ensar olma bilincini vurgulayarak Türkiye’de ağırlamak ciddi bir sorumluluk ve çaba gerektiriiyor. Yani gerekli bilgi, belge ve dokümanla tüm muhacir kardeşlerimizin bir takım hizmetlerden faydalanmalarının artık bir yolu olmalı.

Sergi nasıl karşılandı, izlenimlerinizi paylaşır mısınız?

Sergi  gayet ilgiyle karşılandı, katılım yoğundu. Açılışta işlerini takip ettiğim yabancı fotoğrafçılar ve gene Türkiye’de çalışan yetkin isimler de vardı ve çok olumlu yorumlar aldım. Çalıştığım  stilin ve konunun bir sürpriz olduğunu söylediler. Projeyi büyütmem yönünde telkinler de oldu,  gene projeye dair yüreklendirici  ve ileriye dönük  teklifer de aldım. Bunun üzerine fotoğrafçı Kemal Cengizkan ile projeyi daha fazla portre ve hikaye ile genişletmek ve bir kitap haline getirme  kararı aldık.  Uzun vadeli bir plan ancak üzerine konuşulmaya başlandı. 

Bundan sonra çalışmayı planladığınız  ya da çalışıyor olduğunuz başka bir projeler var mı?

Sergileniyor olan fotoğraf projesi ile paralel yürüttüğüm bir multimedya projem vardı, ancak hikayenin ciddi bir süre ve takip gerektirdiğini düşündüğüm için  belgesel formatında devam etmeye karar verdim. Aynı zamanda master tezi olarak sunmayı düşündüğüm proje üzerine Yaklaşık bir buçuk yıldır çalışıyorum. Proje Suriye’den İstanbul’a göç etmiş olan dört çocuk annesi bir cilt doktorunun buradaki yaşama entegre olma sürecini anlatıyor olacak nasipse. Rawan, iki yıl önce İstanbul’a göç etti,  çeşitli sivil toplum örgütlerinin desteğini aldı ancak çocuklarının eğitimlerine devam edebilmesi için çalışmak zorundaydı kendi alanında iş bulamadığı için alternatif işlere yöneldi. Farklı kültürde insanları tanıdı , farklı  davranışlar ve tutumlarla karşılaştı. Bir kuaförde işe başladı, ardından bir kebapçıda çalıştı ve şimdilerdeyse bir terzide iş görüyor. Ancak işverenlerin mizacına ve kültürüne yabancı olduğu için çeşitli sıkıntılarla karşılaşıyor. Ben de Rawan ‘ın yaşadığı bu sürece tanık oldum ve belgelemek  istedim. Bu arada Belgesel projesinde hikayesini anlatıyor olduğum kadın aynı zamanda fotoğraf sergisinde de hikayesine yer verdiğim  Rawan Alhada’dır.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.  Önemli bir duruma ışık tutmuşsunuz. Rabbimizden çabalarınızın hayırlara vesile olmasını diliyoruz.

İlginiz için ben teşekkür ederim

Ropörtaj: Murat Ayar / Haksöz Haber

Sergiden birkaç fotoğraf:

kentlimulteciler1.jpg

kentlimulteciler2.jpg

kentlimulteciler3.jpg

kentlimulteciler4.jpg

kentlimulteciler6.jpg

kentlimulteciler7.jpg

 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum