1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kemalist Rüya: ‘Emri Bil Maruf’suz İslam
Kemalist Rüya: ‘Emri Bil Maruf’suz İslam

Kemalist Rüya: ‘Emri Bil Maruf’suz İslam

Hiç kimse hariçten gazel okumasın. Müslüman Kur’andaki tanımlarıyla en başta mümin ve muvahhittir. Muhacir ve mücahittir. Takva ve tevekkül sahibidir. Şükreden ve sabreden bir kuldur.

16 Ağustos 2012 Perşembe 00:27A+A-

Kenan ALPAY

Kemalist Rüya: ‘Emri bil Maruf’suz İslam

Mübarek Ramazan ayının sonuna doğru geliyoruz. Türkiye toplumu bu yıl önceki yıllara nazaran İslam’ın itikat ve ibadet boyutuyla merkezinde devlet sınıflarının yer aldığı psikolojik savaşa nispeten daha az malzeme kılınabildiği bir sürece şahitlik etti. Bu sürecin bloke edilmesinde toplumsal itirazlara paralel seyreden siyasi iktidarın askeri vesayete karşı yürüttüğü mücadelenin önemli payı olduğu inkâr edilemez herhalde.

Çağdaşlaşma projesi çerçevesinde İslam’ı ve Müslüman toplumu bir gerilik, aşırılık, istismar, akıl dışılık hatta komiklik vesilesi kılmak üzere yürürlüğe sokulan operasyonların açtığı derin tahribatların etkisi halen sürüyor. Türk ulus kimliğini ve devletini tahkim etmek üzere tasarlanan bu psikolojik harekâtların açtığı yaraların tedavisi için ciddi bir tedavi sürecine ihtiyaç olduğu muhakkak.

İslamcılık mı, Müslümanlık mı Caizdir?

Kemalizm gibi selefi İttihatçılık da siyasal ve toplumsal alandan İslam’ı olabildiğince seyreltmeyi hedefliyordu. İdeolojik ve örgütsel temellerinde yatan pozitivizm ve komitacılık/çetecilik “halka rağmen halk için” zorbalığına sözde meşruiyet hatta zaruret kazandırıyordu.

Devlet sınıfları en iyi ihtimalle kamusal alandan tecrit edilerek vicdanlarda yer bulabilen İslam inancına bağlı makbul vatandaşlar üretmek üzere hesaplar yaptı yıllar boyunca. Toplumdaki İslami kimlik ve talepleri “öncelikli tehdit” olarak algılayan resmi ideoloji ve kadrolar bitimsiz bir seferberlik ve “topyekûn savaş” stratejisiyle bu kâbustan kurtulmak istediler.

Psikolojik harekatlara eşlik eden darbe ve muhtıralar, sermaye sınıfları tarafından finanse edilen ajitasyon ve provokasyonlar, emir ve talimatla teyakkuzda tutulan mahkemeler, resmi ideolojinin imkanlarıyla söylem üreten aydın ve sanatçılar aynı hedef için seferber oldular: Müslümanları laikleştirmek, Türkleştirmek ve devlet sınıflarının hizmetine koşmak. İslam ve Müslümanlar ancak mezkûr sıfat ve hizmetleri benimsedikleri oranda Cumhuriyet Türkiyesinde muteber oldular. Aksi durumda her zaman için “Türkiye Türklerindir” denilerek “ya sev ya da terk et!” ilkesi hatırlatıldı. Kimi zaman Suudi Arabistan’a çoğu zaman da İran’a doğru yol gösterildi.

Özellikle 28 Şubat süreciyle birlikte “Kamusal Alan, Mahalle Baskısı, Malezyalılaşma” gibi sosyal bilimlerin imkânlarıyla üretilmiş her bir manipülatif hamle Müslümanları savunmaya geçmeye ve kendilerini kabul edilebilir sınırlara çekmeye doğru zorladı. İslam’ın iktisadi, siyasi ve toplumsal hayata yön veren söylem ve sembollerini laik devletin bekası adına boğmak istediler. Sürekli olarak Müslümanları kendini müdafaa ve ispata mahkûm pozisyonda tutmanın yollarını zorladılar.

Yazının devamı…

HABERE YORUM KAT