1. YAZARLAR

  2. Zeki Savaş

  3. Kaybının 14. Yılında Fidan Güngör
Zeki Savaş

Zeki Savaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Kaybının 14. Yılında Fidan Güngör

11 Eylül 2008 Perşembe 21:56A+A-

Önce cevaplanması gereken sorularla başlayalım:

Neden ve niçin güvenlikle ilgili birim ve kurumlar tarafından 14 yıl boyunca Fidan GÜNGÖR olayıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmadı?

Türkiye’de güvenlikle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü, JİTEM, MİT ve Genelkurmay İstihbaratı olmak üzere dört temel kurum vardır. Her zaman bu kurumlar arasında uyumdan söz edilemez. Bazen iç rekabet veya hesaplaşma sonucu birbirlerinin kirli çamaşırlarını açığa vururlar. Ne ki, bunca zamana rağmen bu dört kurumdan hiç biri, konuya ilişkin açıklama yapmadı. Adı geçen kurumlardan hiç birinin konuya ilişkin bilgi ve belgeye sahip olmadığını var saymak imkansızdır. Ellerinde konuya ilişkin bilgi ve belgelerin varlığı kesindir.

Öyleyse ilgili tüm kurumları GÜNGÖR olayıyla ilgili ortak tutum ve tavır almaya sevk eden nedenler nedir?

Kaçırılma olayının ucu tümüne birden mi dokunuyor?

Fidan GÜNGÖR olayında Ergenekon’un rolü var mıydı?

Ergenekon’un rolü varsa, mahiyeti nedir?

Ergenekon ile ilgili her türlü bilgi ve belge açıklanırken Fidan GÜNGÖR olayı neden muammada bırakılıyor?

Adı hiçbir şaibeli olay ve ilişkiye bulaşmamış olup şeffaf yaşama sahip olan ve on binlerce muhibbinin var olduğu bir fikir adamı, aksiyon eri ve eğitimci abidesinin kaçırılıp kaybedilmesine, akıbetinin meçhul kalmasına hangi gerekçelerle sessiz kalınıyor?

Fidan GÜNGÖR, ilgili kurum ve birimlerce aykırı bulunsa, suçlu sayılsa bile, bir vatandaşın akıbetine karşı bu denli ısrarlı sessizlik hangi gerekçelerle izah edilebilir ve hangi hukuki ilkelere dayanılarak savunulabilir?

En acımazsız savaşlarda, en haklı/haksız çatışmalarda bile doğrudan savaşan ve cephede yer alan insanların akıbetini açıklamak uluslararası hukukun gereği iken, bir fikir önderinin, insan terbiye eden bir mürebbinin beşerî ve semavî hiçbir hukuk sisteminin onaylamadığı bir tarzda kaçırılıp akıbetinin 14 yıl boyunca muammada bırakılmasına karşı sorumsuzca bir tavır sergilemenin ne tür nedenleri olabilir?

Bir insan ya hayattadır veya değildir. Hayatta ise, yeri ve koşullarının, değilse, na’şının yerinin bilinmesi her insanın, ailesinin, akrabasının ve dostlarının hakkıdır ki, bu müsellem hak, bütün beşere aittir. İnsanlığın ortak değerleri bu kadar pervasızca nasıl ayaklar altına alınabilir?

Devletin ilgili birim ve kurumları, insan haklarına duyarlı sivil toplum kuruluşları ve olay hakkında şu veya bu şekilde bilgi ve belge sahibi olan insanlar, insanlığın müşterek değerlerinin ve bir gün kendileri için de lazım olacak bu değerlerin ayaklar altına alınmasına neden ve niçin sessiz kalabilir?

İnsan hayatı mukaddestir. Bu mukaddesin çiğnenmesine alıştık. İnsanın(hayatta değilse) na’şına karşı saygılı olmak, onun izinin yok edilmemesini sağlamak da, bütün dinler ve ideolojilerin kabul ettiği ortak bir değer iken, insanların, üstelik de büyük şahsiyetlerin varlığının veya na’şının kaybettirilmesine, beşer için var olan bu türden müşterek değerlerin çiğnenmesine karşı sorumsuzca davranmak, bir gün herkesin ayağına dolanabilir.

Fidan GÜNGÖR, Türkiye’de Said Nursi’nin ve Lübnan’da Musa SADR’ın akıbetini paylaştı. Said Nursi’nin na’şı, devlet görevlileri tarafından kabrinden çıkartılarak bilinmeyen bir yere defnedildi. Milyonlarca muhibbi, sevdikleri âlim ve fikir adamının kabrine gidip bir fatiha okuma hakkından mahrum bırakıldı. Yarım asırdan fazla bir zamanın geçmiş olmasına rağmen akıbeti açıklanmadı ve kimse de bu fecaati sorgulamıyor. Devlet, hangi hukuk sistemine göre bir vatandaşının na’şını kaybettirebilir? Devlet böyle kuralsız ve hukuksuz olursa, başkaları ne yapar?

Musa SADR’ın otuzuncu yıl dönümü anıldı geçen hafta. Otuz yıldır akıbeti meçhul. Sağ mıdır, ölü müdür bilinmez; aynen Fidan GÜNGÖR gibi. Üç büyük şahsiyet ve benzer akıbet… Neden ve niçin?

Fikir ve dava adamı olmak, bu kadar mı ağır cezayı gerektiriyor?

En zalim ve gaddar insanlara tanınan cezaevi veya mezar hakkı, hangi kurala göre büyük şahsiyetlerden esirgeniyor? Siyonist rejim bile kaçırdığı insanların akıbetini açıklarken, kendi dünyamızda insan haklarıyla ilgili uygulamaların, Siyonistleri geride bırakması içimizdeki inhirafın, dalaletin ve çürümenin boyutları hakkında herkesi yeniden düşündürmelidir.

Firavunların mezarı anıta çevrilirken, diktatörlere cenaze merasimleri düzenlenirken, beşeriyete karşı suç işlemiş canilerin akıbeti meçhule bırakılmazken Said Nursi, İmam Musa SADR ve Fidan GÜNGÖR gibi şahsiyetler neden ve niçin beşer için var olan en temel haktan mahrum bırakılır?

Büyük şahsiyetler, siyasete ilgisiz kalamaz. Büyüklüklerinin bir nedeni de siyasete olan ilgileridir. Elbette ki, her şahsiyetin siyasete ilgi tarzı ve ilgisinin temelleri herkes tarafından kabul görmez. Böyle insanların her zaman dostları ve düşmanları olmuştur. Ancak düşmanlığın da bir sınırı vardır. Sınırsız ve ölçüsüz düşmanlık, bütün beşeriyet için bir tehlikedir. Bir şahsiyeti düşman telakki edenler, onun hayatına kıyabilirler, ama onun akıbetine ve na’şına karşı saygısızlık edemezler. Ediyorlarsa, düşmanlığın sınırı bütün beşeriyete zarar verecek boyutlara ulaşmış demektir. İnsan hakkının bu denli ihlaline ne devletler, ne sivil toplum kuruluşları ne de şahsiyetler ilgisiz kalamaz, sorumsuz davranamaz. Aksi halde, bu meçhul akıbet, yapanların da seyredenlerin de bir gün başına gelir.

Siyasetin ve siyasi sorunların ötesinde insani bir mesele söz konusudur. Bir insanın, bir şahsiyetin meçhul akıbeti, her şeyden önce insanlığı ilgilendiren bir konudur. Bir insanın hanımını, çocuklarını, kardeşlerini, akrabalarını, dostlarını, sevenlerini bir ömür boyu sevdiklerinin akıbetinin meçhuliyetiyle muzdarip etmek, hangi din veya ideolojinin öngördüğü hukuk sistemiyle bağdaşır? Hangi insani ölçülerle uyuşur? Hangi insani değerlerle bağdaşır? Birey olarak insan, kendi türüne; kurum olarak devlet, kendi vatandaşına nasıl bu kadar ilgisiz, ölçüsüz, duyarsız ve sorumsuz olabilir?

Bir insanın na’şına karşı saygısızlık, kin ve husumetin cinnet derecesine ulaştığını gösterir. Hakeza, hayatta olan bir insanı meçhule terk etmek de aynı cinnetin bir başka tezahürüdür.

Fidan GÜNGÖR olayı meçhul kaldığı sürece, devletin alakalı birimleri bu vebalin ve bu insanlık suçunun ithamı altında kalacaktır. Olayı ister kendileri yapmış olsun, ister Ergenekon yapmış olsun, isterse kendilerine bağlı bir çeteye yaptırmış olsunlar, olayı aydınlatma gücüne ve imkanına sahiptirler. Bu güçlerini kullanmadıkları sürece, zan altında kalacaklardır. Aynı şekilde konuya ilişkin bilgi ve belge sahibi olan diğer insanlar da.

İnsanlık değerlerini yitirmemiş, hukukun bir gün herkese lazım olacağına dair inancını kaybetmemiş ve bütün beşer için asgari hukuki müştereklerin ve insan haklarının korunmasına ilişkin kaygılarını rafa kaldırmamış olan bütün kurum ve şahsiyetlerin Fidan GÜNGÖR olayına ilişkin duyarlılık göstereceklerini umar, adı geçen üç büyük şahsiyetten ikisinin akıbetinin, Said Nursi’nin  de kabrinin vuzuha kavuşmasını Mevla’dan niyaz ederim.

FITRAT

YAZIYA YORUM KAT