1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Kaşıkçı Konusu ve de Danıştay'ın Resmî İdeoloji Refleksinin Hortlaması
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Kaşıkçı Konusu ve de Danıştay'ın Resmî İdeoloji Refleksinin Hortlaması

20 Ekim 2018 Cumartesi 02:28A+A-

Kaşıkçı, ‘Uluslararası Menfaat Dengeleri Gereği’ Bir Kaşık Suda Boğulmuşa Benziyor.

Hele de Müslüman dünyasında yüzbinleri bombardımanlar altında yok etmekten bir an bile duraksamayan ve cinayetlerinde insanî-ahlâkî bir aykırılık göremeyen emperial güçler, Suûdî rejiminden yeni on milyarlarca - yüz milyarlarca dolar koparabilmek için tek bir kişinin katledilmiş olması ihtimalini uluslararası bir mesele haline getirdiler.

USA Başkanı Trump, bir taraftan  ‘Bir Kaşıkçı Meselesi’nden dolayı Suudî’yle aramızı bozamayız’ diyor, ama, diğer taraftan da ‘Bana gelen bütün istihbarat verilerine göre Cemal Kaşıkçı öldürülmüşe benziyor. Eğer öldürüldüyse, bunun bedeli çok ağır olur..’  tehdidinde bulunuyor. Bu hadiseden iki hafta önce,  ‘Bak Kral.. Seni ve saltanatını ben koruyorum, bizim askerlerimiz olmasa bir hafta bile ayakta kalamazsınız, öyleyse bunun bedelini ödeyeceksiniz..’ dediğini kamuoyu önünde açıkça beyan eden de yine Trump idi.

Tabiî bu günlerde başı en çok ağrıyan da, saltanatının henüz kıyısından-köşesinden tuttuğu halde dünyada ilgi uyandıran ‘Veliahd Muhammed bin Selman’ın iktidarının sonunun gelebileceği’görüşleri Amerikan ve bütün Batı dünyası medyasında da paylaşılıyor. CNN International televizyonu, Riyad’da Veliahd Prens Selman ile  görüşen Mike Pompeo'nun, onu ‘kral yapmamakla tehdit ettiğini’ bile haber yaptı. Fotoğraf çekiminin bitmesiyle gülümsemelerin de sona erdiğini aktaran bu kaynağa göre, USA Dışbakanı, Suudi Veliahdi’ne ‘Kral olmasının Kaşıkçı Vak’asının içinden çıkıp çıkmamasına bağlı olduğunu’ söylemiş..

Bu günlerde, bu Veliahd efendinin kenara konulması gibi bir durum ortaya çıkarsa, şaşılmamalı.. Ki, o esasen, Veliahdlik sırasında olmadığı halde yıllarca tahsil yaptığı Amerika’da edindiği güçlü dostlukların da etkisiyle şekillenen bir Saray manevrası sonunda Veliahd oluvermiş ve ileri derecede yaşlı olan babasının bütün yetkilerini elinde toplamıştı.

*

Bu konuya, Rusya Başkanı Putin’in yaklaşımı da Trump’dan farklı değil..

Putin Mısır’ın eli kanlı darbeci-zorba lideri Gen. A. Fettah Sisî’yle 18 Ekim günü Soçi liman şehrinde görüştükten sonra.. Suûdî gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın kaybolmasıyla ilgili soruşturma tamamlanmadan Moskova’nın Riyad ile ilişkilerini bozmayacağını belirterek, “Rusya’yı suçlayıp yaptırım uygulayanlar, gazetecinin öldürüldüğünü söyleyip Suudi Arabistan’a yaptırım uygulamıyorlar.” diye yakınıyor.

B. Amerika’da yaşadığı için Kaşıkçı konusunda bu ülkenin sorumluluk aldığını belirten Putin, “Rusya’yı kimyasal saldırı yapmakla suçlayıp yaptırım uygulayanlar, gazetecinin öldürüldüğünü söyleyip Suudi Arabistan’a yaptırım uygulamıyorlar. Böyle olaylarda eşit bir yaklaşım geliştirmemiz gerekiyor.” diyor. Rusya ve Suudî Arabistan arasındaki ilişkilerin, özellikle son yıllarda iyi bir noktaya geldiğine işaret eden Putin, “Söz konusu şahıs (yani Kaşıkçı) elit Suudî çevrenin bir üyesiydi. Kendisi belirli güç sahibi çevrelerle bağlantılıydı. Olanları yorumlamak biraz güç ve gerçekte ne olduğunu bilmiyoruz.  Soruşturma tamamlanmadan Riyad ile ilişkilerimizi neden bozalım?” değerlendirmesinde bulunuyor.

Putin’in Kaşıkçı’yı ‘Suûd saltanatının elit tabakasından birisi’ olarak nitelemesi yanlış değil.. Çünkü, o kaybolmandan 3 gün önce ing. BBC’ye (of therecord) /yayınlanmaması’ şartiyle verdiği mülâkatta, Suûd’daki baskıların giderek arttığından söz ederken, ‘Ben bile artık kendimi muhalif gibi hissediyorum..’ demiş ve BBC, bu konuşmayı, onun kaybolmasından sonraki gelişmelere ışık tutabileceği ihtimaliyle yayınlamıştı. (Böyleyken, bizdeki bazı arkadaşların, Kaşıkçı ortadan kaybolur kaybolmaz, ‘Onun için gıyabî cenaze namazı kılalım..’ gibi eylemleri düşünmeleri ve meslekdaşlık duygusuyla, ilk anda, henüz konu belli olmadan çok duygulu açıklamalarda bulunmaları ilginçti.)

*

Şimdi, USA ve Rusya’dan sonra, AB ülkeleri de insan hakları havariliğine soyundular. 

Böyle olunca Türkiye konuyu fazla niçin büyütsün.. Çünkü Türkiye’yi uluslararası hukuk açısından ilgilendiren bir durum yok..Her ne olduysa uluslararası hukuk açısında, Türkiye’nin hâkimiyet alanı sayılamayan, ex-teritorial, ‘karşı devletin toprağı sayılan bir bölgede’ cereyan etmiştir. 

Esasen Amerika da, ‘Sen böyle konularla bizim isteğimiz dışında ilgilenme’diyor, zımnen..Çünkü onun derdi başka..

Nitekim, bu tartışmalar sırasında ‘Amerika’nın Sesi', resmî yayınlarında Türkiye’ye IMF çağrısı yapmakla, 'Türkiye ekonomisi batıyor' algısını oluşturmakla meşguldü,18 Ekim günü..

‘Amerika'nın Sesi’ adlı sitede, 'Türkiye ekonomik krizin henüz başında' başlıklı bir haberde Jacob Kirkegaard isimli ekonomist‘Türkiye ekonomisinin son dönemlerde giderek düzeldiği görüşüne katılmadığı’nda ısrar ediyor ve Türkiye'nin içinde bulunduğu 'kriz'den kurtulması için tek çaresinin IMF'ye gitmek olduğunu söylüyor ve ‘Türkiye de Pakistan gibi IMF’e gitmeli, ondan yardım istemeli..’ diyerek, "Bana kalırsa Türkiye’nin kısa ve orta vadede problemlerini  aşması için IMF’in kapısını çalması gerekiyor. Ancak bu şekilde uluslararası yatırımcının güveni yeniden tesis edilebilir. IMF de tabiî bunun karşılığında çok şey isteyecek. Bunlar da Erdoğan hükûmetinin uyguladığı ekonomik politikaların ana unsurlarıyla uyuşmayan talepler olacak. IMF’in desteğini almak için de ana paydaşlar yani Amerika ve Avrupa Birliği ile iyi ilişki içinde olmak gerekecek. Pakistan’ın yaptığı gibi Türkiye’nin de IMF’e gitmesi lâzım."gibi yüksek görüşlerini dile getiriyordu.

Müslüman dünyası üzerinde böyle daha nice entrikalar döndürüldüğünü şu küçük örneklerden çıkarabiliriz.

***

Fırsat Kollayan Kemalist-Laik Güç Odaklarına Teslim Olmak Yok!

Türkiye’deki sosyo-politik temel meselelerin sadece siyasî iktidara gelmekle biteceğini sananları uykularından uyandıran bir gelişme oldu.. Hele de 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nden sonraki OHAL (Olağanüstü Hal) uygulamaları döneminde alınan kanûnî tedbirlerle hattâ Anayasa Mahkemesi üyelerinden bazıları bile vazifelerinden atılmışken, diğer yargı kurumlarına da biraz çeki-düzen verilmiş olabileceği sanılıyordu.

Ama, evvelki gün, Danıştay- 8. Dairesi, 5 yıl öncesine kadar 80 yıl boyunca sabahları okullarda milyonlarca çocuğa,‘ayrımcı, bölücü ve ırkçı ve de bir siyasî kişiye taptırmayı hedefleyen’, And denilen bir laf yığınının zorla okutulmasının uygulamadan kaldırılmasını, ‘Türk  Eğitim-Sen’ başvurusu üzerine ibtal edivermiş!. Eski komunist ülkelerde görülen ve tek tip, ‘kurşun asker’ yetiştirmeyi hedefleyen ve Stalinci eğitimi çağrıştıran o And meğer, kalmalı imiş..

‘Söz konusu ‘And’ın uygulanmaya başlamasından itibarendayanağını teşkil eden anayasal ve yasal kurallarda bir değişiklik olmadığı gibi bu kuralları şekillendiren ve metinde de yer alan toplumsal değer yargılarının ve ilkelerin değişmesinin de mümkün olmadığı’ aktarılan kararında, Danıştay 8. Dairesi, "Dava konusu kararı hukuki bir zemine oturtacak, idarenin takdir hakkını ve düzenleme yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri uyarınca kullandığını ortaya koyacak yeterli bilimsel gerekçenin bulunmadığı, Türk Devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesi olan milli eğitim sistemimizin temel amaçlarını gerçekleştirmesini içeriği itibarıyla sağlamaya yardımcı olabilecek nitelikteki öğrenci andının kaldırılmasına ilişkin değişikliğin haklı ve hukuksal temellere dayandırılmadığı anlaşıldığından dava konusu düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.‘ deniliyordu.

*

Bunca seçim kazanmalara ve milletin iradesinin hangi yönde olduğunu ortaya koyan bunca gelişmelere rağmen, şu pervasızlığa ve cür’etkarlığa bakar mısınız..

Hükûmet’in o uygulamayı kaldıran kararında hukuka uygunluk görülmemiş!!!

Bu millete karşı , milletin iradesine karşı hukuk adına bir meydan okumadır ve resmî ideolojinin ardına sığınarak‘Yargıçlar diktatoryası’nı hortlatma eğiliminden başka bir şey değildir.

Milletimiz, yargı ve adâlet kurumları adına ne büyük zulümlerle karşı karşıya getirildiğini unutmamıştır ve o yolu açmak isteyenlere de fırsat vermeyecektir, inşaallah..

*

Neyse ki, hem Adalet Bakanı, hem Eğitim Bakanı ve hem de AK Parti sözcüleri bu kararın alınmasıyla Danıştay’ın sözkonusu ‘Daire’sinin yetki gasbında bulunduğunu ve Danıştay’ın ancak hukuka aykırılık iddialarını inceleyebileceğini, ama, İcra’nın, Hükûmet’in kararlarının yerinde olup olmadığı gibi konularda görüş belirtemiyeceğini net olarak ortaya koydular.

Bu konuda, MHP’nin, o And metni, Tayyib Erdoğan tarafından, ‘Bu and ırkçı, ayrımcı sloganlar dizisiydi..’ diyerek kaldırıldığı zamanki tepkisi hatırlanacak olursa; bugün, MHP’nin Hükûmet’e yakın durması hatırına,  AK Parti çevrelerinin konuya maslahat kılıfı giydirerek bakacağını umanlar, AK Parti’den yapılan bu kesin tavırlar karşısında yanıldıklarını görmüşlerdir. Umulur ki, Bahçeli ve ekibi de o saçmalığı tekrar hortlatmak isteyenlerin yanında yer almazlar.

Bu beklenmiyen pervâsızlık karşısında insan hakları kuruluşları,  Hükûmet’in olumlu tepkisi olmasaydı bile, derhal tepkilerini ortaya koymak için kolları sıvamışlar ve ofaşist ve kişiye taptırıcı lafların 7-8 yaşındaki çocuklara bile 80 senedir okunmasını delil göstererek devamı yönünde karar verenlere karşı kesin bir tavır geliştirmek üzere ülke çapında harekete geçmişlerdir.

Bu vesileyle, ‘Hâkimler- Savcılar Kurulu (HSK)’nunda, böylesine zorbalıklara yargı adına imza atan yargıçlar karşısında sessiz kalmaması gerektiğini de hatırlatalım..

‘Vicdan bile duymaz, sesi çıkmazsa bir âhh’ı,

Sessiz kölelerdir yaratan, binbirilâh’ı..’

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum