1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Kadınların Şâhitliği Meselesi
Kadınların Şâhitliği Meselesi

Kadınların Şâhitliği Meselesi

Hayrettin Karaman: ​​​​​​​Kadının şâhitliği konusunda usul dışına çıkarak bir şey söylemedim ve yazmadım. Konuyu “mekâsıd fıkhı” bakımından ele aldım.

18 Kasım 2018 Pazar 22:06A+A-

Hayrettin Karaman, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Bedri Gencer üzerinden kendisine yapılan ithamları cevaplandırmaya devam ediyor:

B. Gencer’in asılsız ve saptırılmış ithamlarına cevap vermeye devam ediyorum. Cevap vermesem “Bak sustu, cevap veremedi, demek ki söylediklerimiz doğruymuş” diyecekler.

Bid’at ve sapkınlık olarak takdim ettiği konular görüldüğü gibi bazı fıkıh meseleleridir, bunları fıkıh usulü çerçevesinden çıkmadan ele alıp meselâ onun dar mezhep görüşüne uymayan bir yorum yapan bid’at işlemiş, bid’ata meydan vermiş olmaz. Kadının şâhitliği konusunda usul dışına çıkarak bir şey söylemedim ve yazmadım. Konuyu “mekâsıd fıkhı” bakımından ele aldım.

“Kadın ve Aile İlmihâli” isimli kitabımda yazdığımı burada özetleyeyim:

Yakın zamanlara kadar birçok Batı ülkesinde kadına eksiksiz bir hukukî şahsiyet ve ehliyet tanınmazken asırlarca önce İslâm ona tam bir hukukî şahsiyet ve ehliyet tanımış, onları erkeklerin vesâyetinden kurtarmıştır. Kadın her nevi akdi yapar, mülk sahibi olur, mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunur; ne babası, ne kocası ne de bir başkası ona müdahalede bulunabilir. İslâm kadınla erkeğin insanlık, fazilet, Allah’a makbul kul olma bakımlarından eşit olduklarını açıklıkla vurgulamış, yaratılıştan gelen ve birbirini tamamlayan farklı kabiliyet ve özelliklerini göz önüne alarak toplum hayatında iş bölümünü öngörmüş, bu iş bölümünde öncelikler belirlemekle beraber ihtiyaç (zaruret) bulunduğunda rollerin değişmesine kapıyı açık tutmuştur. Bu genel çerçeve içinde kadının şâhitliği konusuna geldiğimizde, bazı konularda kadının şâhitliğinin hiç kabul edilmemesinin, bazı konularda ise bir erkek şâhidin yanında iki kadın şâhidin istenmesinin, kadının insanlık değeri konusunda bazı tereddütlere yol açtığını görüyoruz. Fıkıh kitaplarındaki açıklamalara göre zina suçunun sübutu için dört erkek şâhide ihtiyaç vardır. Bu konuda kadınların şâhitlikleri makbul değildir. Buna karşı yalnızca kadınların bilgi sahibi olabilecekleri durumlarda sadece onların şâhitlikleri makbuldür.

Bu iki konu dışında erkek şâhit yanında kadın şâhidin şahitliği -meselâ borç ilişkilerinde- bütün müçtehitlerce caiz görülmekle beraber, ilgili âyet delil gösterilerek “bir erkeğin yanında iki kadın şahit” bulunması şart koşulmuştur. Âyet şöyle diyor:

“... erkeklerinizden iki şâhidin tanık olmalarını sağlayın. Eğer iki erkek şâhit olmazsa, razı olduğunuz şâhitlerden bir erkek ve -biri doğrudan saptığında diğer şâhit ona hatırlatsın diye- iki de kadın şâhit olsun...” (Bakara: 282).

Âyette kadın şâhidin iki olmasının gerekçesi açıkça ifade edildiğine göre bundan “kadının değer ve insanlık yönünden erkekten aşağıda tutulmuş olması” gibi bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Gerekçe, insanlık değeri, üstünlük veya aşağılıkla ilgili olmayıp, tamamen “unutma, şaşırma, yanılma” ile ilgilidir ve hakkın, adâletin yerini bulması amacına yöneliktir. İbn Mâce ve Ebû Davud’un rivayet ettikleri “Göçebenin (Bedevinin) şehirli hakkında şâhitlik etmesi caiz değildir” meâlindeki hadis de böyledir (Avnu’l-Ma‘bûd, Medine 1969, c. X, s. 10). Burada şâhitliği kabul edilmeyen kadın değil, erkektir. Gerekçe bedevinin insanlık değerinin düşük olması değil, içinde bulunduğu şartlar ve eğitim seviyesi bakımından adâletin gerçekleşmesine, hakkın ortaya çıkmasına katkıda bulunma imkânının sınırlı oluşudur. Durum böyle olunca burada araştırılması gereken husus, kadının bazı konulardaki şâhitliğinde tek başına yeterli olmamasının, cins olarak ebediyyen onunla beraber olacak bazı özellik ve vasıflarına mı, yoksa geçici, bazı zaman ve zeminlerde bulunan, bazılarında bulunmayan vasıflarına mı dayandığıdır. Eğer hükme temel teşkil eden, gerekçe olan vasıf, her zaman nadir olmayan ölçülerde bulunan bir vasıf ise hükmün devam etmesi tabiidir. Kültür ve medeniyetin belli dönemlerinde bulunmakla beraber -nadir oluşlar müstesna- geride bırakılmış ise hükmün de değişmesi gündeme gelecektir… Modernist yorumcuya sorarsanız öyle fazla ince eleyip sık dokumaya gerek yoktur. Bu hüküm mazide kalmış sosyokültürel ve sosyoekonomik şartların ürünüdür. Bugün şartlar değişmiş, kadın değişmiştir; şâhitliğin amacını gerçekleştirmek bakımından kadın ile erkek arasında fark kalmamıştır. Şu halde kadın da erkek gibi gerektiğinde şâhit olur ve şâhitliği geçerlidir.

Gelenekçiye göre böyle bir hükme varabilmek için mesele bazında ciddi araştırmalara ihtiyaç vardır. Bu meselede iki noktanın aydınlatılması gerekir:

a) Çağımızda kadının değişmesi ve -iddia doğru ise- şâhitlik yönünden erkeğe eşit hale gelmesi, fıtratın kadına biçtiği kemâl yönünde bir gelişme midir, yoksa bir geriye gidiş midir? Eğer birinci ihtimal doğru ise böyle bir değişmenin yaygın olarak gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılır. İkinci ihtimal doğru ise İslâm kadınında böyle bir değişme beklenemez, hoş görülemez ve teorik olarak buna hüküm bina edilemez.

b) Kadının şâhitliğinin ihtiyatla karşılanmasını ve tedbir alınmasını gerektiren psikolojik özellikleri gerçekten ve yaygın olarak değişmiş midir? Bu konuda elde ne gibi araştırma sonuçları, belgeler ve bulgular vardır?

Bu iki nokta aydınlığa kavuşturulduktan sonra kadının, tek başına şahitliğinin geçerliliğini engelleyen özelliklerinin değiştiği ve bu değişmenin bir gelişme mahiyetinde olduğu hem ilmî hem de İslâmî değer ölçülerine uygun olarak ortaya çıkarsa, ancak o zaman “âyetin belli bir duruma ve şarta bağlı hüküm getirdiğinden, bu durum ve şartın değişmesi sebebiyle hükmün de değişebileceğinden” bahsedilebilir.

Şunu da eklemek gerekir ki, mâlî haklar ve borçlar konusunda kadının şâhitliği ile ilgili olup yukarıda meâli verilmiş bulunan âyet, şifâhî şâhitlikle ilgilidir. Yazı ve imzanın yaygın olmadığı bir dönemde başvurulan usul de budur. Kadının dikkat, ilgi, etkileşim konularındaki farklı psikolojisi, hem konuşulan ve görülen hususların zaptı hem de zamanı geldiğinde hakkın ispatı için ifade edilmesi bakımından ihtiyatı gerektirebilir. Yazı ve imzalı şâhitlik yaygın ve geçerli hale gelince (meselâ bir borçlanma, alım-satım, kira akdi yazılı hale getirilip kadın da bunu okuduktan sonra şâhit olarak altını imzalayınca) şâhitlik konusu olayda yanılma, unutma, onu ifade ederken şaşırma ihtimalleri ortadan kalkar ve âyet, bu mânâdaki şâhitliği kapsamaz.

HABERE YORUM KAT