1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Kadınlar neyi değiştirmek istiyor?
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Kadınlar neyi değiştirmek istiyor?

30 Aralık 2011 Cuma 04:00A+A-

Geçtiğimiz hafta düzenlenen “Müslüman Toplumlarda Değişim ve Kadının Rolü” konferansında en çok tekrarlanan anahtar kelimelerin “demokrasi” ve “değişim” olduğunu yazmıştım. “Kadınlar Neyi Değiştirmek İstiyor” başlıklı bildirimde de ifade ettiğim gibi, bu iki sihirli sözcük, sadece İslam dünyası kadınlarına değil, yeryüzünün Doğu ve Güney yarıkürelerinde yaşayan kadınlara, hiç de iç açıcı sonuçlar getirmiş değil maalesef...

“Demokrasi” adına Irak’ta seyrettiğimiz bilanço, 1 buçuk milyon ölü bedenle tartılıyor... “Değişim”i, yerel giysisi “burka”yı yırtmasıyla tamamlayacak Afgan kadınının, 1979’dan beri işgal altındaki ülkesinde, nükleer bombardımandan, asit yağmurlarından başka ne var? Demokrasi ve Değişim, birer imha projesi, atom bombası gibi uygulandı bu iki ülkede de ne yazık.

Miladic ve Karadzic’in “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, her şey değişecek” dediği Bosna’da, kadınlara uygulanan sistematik tecavüz, Savaş Suçları Mahkemesi’ne, tecavüzün, savaş suçu olarak kabul edilmesi içtihadını yaptırttı...

Kuzey Afrika’da, Sahra altında ve Okyanus Adalarında “demokrasi” adına halklara reva görülen toplu katliam ve sömürgecilik de cabası... Konferansta da söylediğim gibi; oturumların sihirli sözcükleri olan “demokrasi ve değişim”, Bush’un 2002’de “şer ekseni” olarak ilan ettiği ülkelerin kadınlarına; işgal, imha, katliam ve tecavüz olarak yansıdı... Bir küresel medya projesi olarak ikame edilen “islamfobia”nın bile en iş görür pankartında, üstüne çarpı çekilmiş, örtülü müslüman kadın resmi var... “Demokrasi ve Değişim” adına İslam toplumlarına ödetilenler ortadayken, kavramsal tartışmayı geçelim, güncel tenkitlerin bile esirgendiği, aceleci bir söylemle kurulan “değişim” vurgusu, benim gibi pek çok kişiyi tedirgin etmiştir eminim.

Bununla birlikte konferansa katılan ve özellikle “Arap Baharı” sürecinde aktif rol almış kadınları dinlemek, onların “değişim”den neyi kastettiğini izlemek, büyük bir imkandı... Katılımcılara demokrasi ve değişim derken neyi kastettiklerini” sordum; “insan hakları, adalet, hür seçimlerle iş başına gelecek hükümetler” şeklinde cevaplar aldım. Yapıbozuma uğratarak geçmişteki menfi sonuçlarından koparttıkları demokrasi ve değişimi yeniden tanımlıyorlardı kadınlar... Bu: 1. Uzun sömürge deneyimini içselleştirmekle ilgili olabilir. 2. Postmodernist yatkınlıkla da ilgili olabilir. 3. Türkiye ile birlikte tazelenen bölgesel özgüvenden de kaynaklanabilir.

***

“MüslümanToplumlar” genellemesinde, “sömürge deneyimi” yaşamamış üç ülke var; Türkiye, İran ve Afganistan. İlk ikisinde, sürekli darbeler ve siyasi devrimlerle gelinen bugünkü düzeyde “değişim”; kadın bedeni ve giysileri üzerinden tanımlanan “sert” bir olgu. Karşıtını itibarsızlaştırma kurgusu üzerine yapılandırılmış toplumsal dizaynları var, hem İran’ın hem Türkiye’nin... Afganistan’sa dünyanın en fakir 3. ülkesi olarak tam 31 yıldır dünyanın süper iki gücünün işgali altına. Bununla birlikte Afganistan denince “küresel medya illüzyonunun” ilk akla getirdiği konu, işgalin vahim sonuçları değil, kadınlarının giydiği “burka”dır. Bir kötü talih ve derhal değiştirilmesi gereken görünürlük olarak “burka”, Afganistan’daki her şeyi örtmüş durumda.

***

Panel partnerim Yemen Kadınlar Birliği Başkanı ve Arap Birliği’ne bağlı Kadın Komitesinin Genel Sekreteri Remziye Aleryani; “Erkekler, Arap Baharı’nın meyvesini çok eşlilik ile mi toplayacak?” diye sordu mesela. Filistin’den iştirak eden heyetse, İslam’daki kadına dair miras hakkının açık bir eşitsizlik olduğunu ifade etti. İşgal, petrol veya yoksulluk değildi katılımcıların genelde dile getirdikleri konular. Sanal alemde tık rekoru kıran Suudi kızların cep telefonuyla yayımladıkları araba sürme deneyimleri geldi aklıma. Tahran’ın kuzeyinde sabah koşusuna çıkmış kızlar da “doğum günü partisi yapamadıklarından, erkek arkadaşlarıyla serbest dolaşamadıklarından” sözetmişlerdi... Bizdeki son “BMW/örtü” tartışmasındaki yüzeysel dili de ekleyerek düşündüm. Günü yaşamakla ilgili ve tarihi hesaplaşmayı gözetmeyen, renkli yaşama dair özentili bir değişim istencinin olduğunu, evet ben de görüyorum. Ne ki hayatın yol aldığı aynı yüzeyselliğe, yetişemiyor gecikmiş kavramsal hesaplaşmalarımız... İslamcılık da laiklik de daha kolay Türkiye’de. Dondurulmuş bir fıkıh, giderek önünde hazırola durulan bir büste dönüşüyor. Bilmiyorum, sadece seziyorum; başka bir şeyle karşı karşıyayız...

STAR

 

YAZIYA YORUM KAT