1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kadın Tesettürü Üzerinden Sürdürülen Tartışmalar ve Tutarsızlık Sorunu
Kadın Tesettürü Üzerinden Sürdürülen Tartışmalar ve Tutarsızlık Sorunu

Kadın Tesettürü Üzerinden Sürdürülen Tartışmalar ve Tutarsızlık Sorunu

Yazısında kadın üzerinden sürdürülen tartışmalarda seküler-laik kesimin düştüğü tutarsızlıklara dikkat çeken Faruk Beşer, adaletten ve hakkaniyetten uzak yaklaşımları eleştiriyor.

20 Ekim 2017 Cuma 10:39A+A-

Yazısında kadın üzerinden sürdürülen tartışmalarda seküler-laik kesimin düştüğü tutarsızlıklara dikkat çeken Faruk Beşer, “Açık bir kadının şortuna söz edenleri linç ediyorlar, ama kapalının çarşafına, örtüsüne saldıranları ya hiç görmüyorlar, ya da basit bir olaymış gibi geçiştiriyorlar. On beş yaşında evlenmeye çocuk istismarı diyorlar, desinler tabii, ama on beş yaşında üçüncü sevgilisiyle âlem yapanları alkışlıyorlar. Bu durum gösteriyor ki, niyetleri üzüm yemek değil.” diyor.

Faruk Beşer’in bugünkü Yenişafak yazısının (20 Ekim 2017) tam metni şöyle:

Kadın Üzerinden Sürdürülen Kirli Savaş

Laikliği din düşmanlığı olarak yaşayan çevreler ve onların bizim mahalleden devşirdikleri tetikçileri son günlerde kadın ve tesettür üzerinden İslamî hayat tarzına ve bunu savunanlara her fırsatta fena halde saldırıyorlar. Peki, yaptığımız yanlışlarla bu fırsatı onlara biz vermiyor muyuz diyebilirsiniz. Bunu da tartışmamız gerekir, ancak onlar yapılan yanlışlara değil, onları bahane ederek tesettüre, İslami açıdan kadın erkek ilişkilerindeki olmazsa olmaz esaslara saldırıyorlar, bunun için bahane arıyorlar. Kendi mahallelerinden bir kadın densizlik yaptığında ona, ‘hanımefendi, keşke yapmasaydın’ derken, beri taraftaki bir yanlışlığı ‘şerefsiz herif’ diye söverek söze başlıyorlar. Açık bir kadının şortuna söz edenleri linç ediyorlar, ama kapalının çarşafına, örtüsüne saldıranları ya hiç görmüyorlar, ya da basit bir olaymış gibi geçiştiriyorlar. On beş yaşında evlenmeye çocuk istismarı diyorlar, desinler tabii, ama on beş yaşında üçüncü sevgilisiyle âlem yapanları alkışlıyorlar. Bu durum gösteriyor ki, niyetleri üzüm yemek değil.

Bu sebeple biz iki şeyi yapmalıyız diye düşünüyorum; yere, zamana ve örfe ait uygulamaları da hesaba katarak sabit doğrularımızı iyi tespit etmeliyiz, gelenekten ve kültürden kaynaklanan yanlışları İslam diye savunmamalıyız ve bu meseleleri hiç konuşmayarak değil, konuşarak halletmeliyiz, doğru olanı bulmalıyız.

İnsanoğlunun hayattaki birinci meselesi yeme içme ve barınma, ikinci meselesi de cinselliktir. Cinsellik deyince de erkek için kadın, kadın için erkek akla gelir. Bunu Allah’ın Âdem’e (sa) ilk hitabından da anlıyoruz: “Burada dilediğiniz gibi yiyin için, ama şu ağaca yaklaşmayın”. Bendeniz o ağacın, müfessirlerimizden sadece Âlusî’nin ihtimal verdiği gibi ‘muhabbet ağacı’ olduğunu düşünüyorum. Gerçi Allah’ın (cc) ve Resulüllah’ın (sa) açıklamadığı bir şeyin ardına düşmek de doğru olmaz. Ama eğer öyleyse o zaman ikinci mesele işte bu olmuş olur. Bundan şöyle bir anlam çıkarabiliriz:

Âdemoğlu için asıl imtihan konusu bu iki şeydir ve yeme içmenin ve cinselliğin meşruiyet sınırını Allah tayin eder. Bu her iki alanda da helalin ve haramın iki boyutu vardır. Yenilen içilen şeylerdeki haramlar ya bu şeyler bizatihi kötü olduğu için ya da başkasının hakkına tecavüz olacağı için konmuştur. İçki, kan, kendiliğinden ölen hayvanın eti birinciye; faiz, hırsızlık, gasp da ikinciye örnektir.

Cinsellik konusu da böyledir; bazı cinsel tercihler ya bizatihi kötü ve çirkin olduğu, yani Allah’ın yarattığı doğallığa/fıtrata aykırı olduğu için çirkindir ve haramdır ya da Allah’ın müsaadesi dışında bir yolla elde edilmiş olacağı için haramdır. Eşcinsellik, ters ilişki, ensest beraberlik birinciye, nikâhsız birliktelikler de ikinciye örnektir.

Şu tespiti çok beğenirim: Canı veren Allah’tır, insanları kadın ve erkek olarak yaratan da O’dur. O halde kimse hiç kimsenin, hatta hiçbir canlının canını, Allah’ın müsaade etmediği bir yolla alamaz. Alırsa Allah’ın hukukuna tecavüz etmiş olur ve mesela, Allah adına kesilmeyen bir hayvanın eti artık yenmez. Çünkü Allah’ın canlar üzerindeki egemenliğini kabul etmenin ispatı olarak ‘Bismillah’ denmemiştir. Keza hiç kimse diğerinin cinselliğinden, Allah’ın izin verdiği dışında bir yolla yararlanamaz. Bu da Allah’ın hukukuna tecavüzdür. Çünkü cinsellik ya da mahremiyet Allah’ın özel alanıdır. Oraya tecavüz, göz ile dahi olsa haramdır. “Erkeklere söyle gözlerini kıssınlar ve iffetlerini korusunlar. Kadınlara da söyle, onlar da gözlerini kıssınlar ve iffetlerini korusunlar”. Demek ki, bu sorumluluk konusunda iki cins arasında fark yoktur. Her haksız bakış imtihan sonuçlarına yansıyan ve onu eksiye düşürecek bir hatadır. Ve bu konudaki hatalar göz hâkimiyetini kuramamakla başlar.

Kadın ve erkek dışında üçüncü bir cins yoktur. Kadın ya da erkek olduğu belli olan birisinin karşı cinse geçmeye çalışması/trans da Allah’ın tercihine rızasızlıktır. Ama daha önce de yazdığımız gibi, her iki cinsin özelliklerini taşımakla beraber, hangisinin baskın olduğu belli olan birisinin o galip cinsiyeti ameliyatla tam olarak ortaya çıkarması, fıtratı korumaktır, doğal olandır, caizdir. Burada duygulara bakılmaz. Her iki cinsin özelliklerine eşit olarak sahip olan kimse varsa, işte ancak bu durumda duygular belirleyici olur, hangi duygu galipse onun ortaya çıkması için ameliyat olması caiz, hatta gerekli olur. Ama böyle olmayan hallerde duyguya itibar edilmez.

Bunları neden söyledim? İşte o kolay olmayan olmazsa olmazları tespit gibi zor bir işe soyunmak için.

 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum