1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. İyilik Irmağını Kurutmadan…
İyilik Irmağını Kurutmadan…

İyilik Irmağını Kurutmadan…

İsmail Kılıçarslan, iyiliği bir ırmağa ve kötülüğü ise sele benzettiği yazısında her ikisini de besleyip büyüten duygu ve davranışlara dikkat çekici örnekler vermiş.

21 Kasım 2017 Salı 14:13A+A-

İsmail Kılıçarslan’ın bugünkü Yeni Şafak’ta (21 Kasım 2017) yayınlanan “İyilik Irmağı Sessizce Akarken” başlıklı yazısı şöyle:

Önce bir gazete haberi… Belki eski belki yeni. Sivas’ta hayatını çöp toplayarak kazanan bir genç kanserden vefat etmiş. Bu genci bizim için ‘iyilik ırmağının taşıyıcısı’ kılan şeyse yaşarken iki öğrenciye verdiği düzenli burs. Delikanlı, biriktirdiği 3.000 lira paranın da öğrencilere dağıtılmasını vasiyet etmiş ölmeden hemen önce.

Ardından, bir yazışma grubuna gelen yüzde yüz yaşanmış bir hikâye. Hayırsever bir vatandaş, bir yurt müdürüne ‘bir öğrenciye burs vermek istiyorum, ama gerçekten ihtiyaç sahibi olmasına özen gösterin lütfen’ diyor. Müdür bey de, zaten aklında olan Rizeli bir öğrencisini çağırıyor. Rizeli delikanlı, hiç duraksamadan ‘hocam, ben bu yaz inşaatta çalışarak biraz harçlık biriktirdim, ama şu bizim Hakkârili arkadaşımız var ya; o benden daha çok ihtiyaç sahibi. Ona verin bursu’ diyerek reddediyor teklifi. Eh, müdür bey de Hakkârili delikanlıyı çağırıyor. Onun cümleleri ise şöyle oluyor: ‘Hocam, benim ailem bana üç kuruş da olsa bir harçlık gönderebiliyor. Bizim Rizeli bir arkadaşımız var. Onun ailesi hiç para gönderemiyor. Siz iyisi mi bu bursu ona verin.’

Rize’den Hakkâri’ye, Hakkâri’den Rize’ye böylece kuruluyor iyilik ırmağı.

Doğrudur. İyilik, hele bizimki gibi topraklarda, en çok bir ırmağa benzer. Alttan, usul usul, her seferinde sadece işini yaparak akar durur. Kötülükse sele benzer. Nadiren ortaya çıksa bile şaşaalı, köpüre köpüre, karşısına çıkan her şeyi devire devire ilerler. Günün sonunda biz, işini sessizce yapan iyiliği değil, azgın kötülüğü konuşurken buluruz kendimizi.

Zaten çok olan iyiliği çoğaltmak yerine, az olan kötülüğü çoğaltmak insanın doğasında mı vardır, bilemedim. Ancak bildiğim şu: Dünya, iyilerin iyilikleriyle duruyor ayakta. Sesleri daha çok çıkan kötülerin kötülüklerine yenilmemesinin sebebiyse iyilerin kulaklarını her türlü gürültüye tıkayarak işlerini yapmaya devam etmeleri.

Şimdi ben ‘modern dünya’ diyeceğim, siz bana ‘yine mi’ diyeceksiniz, biliyorum. Ancak yine de bunu başka türlü ifade etmenin bir yolunu bilmiyorum. Modern dünyanın bize yaptığı en büyük kötülüklerden biri, belki de birincisi ‘iyilik duygumuzu elimizden alma konusundaki gayretidir.’

Bunu yaparken başvurduğu ilk ve en önemli kavram ‘güvenlik’ kavramıdır. İyilik yaptığımız/yapacağımız insanın bize kötülük yapacağı/yapabileceği fikrinden hareket etmek iyilik fikrini çürütür zira.

İkincisi ise ‘gelecek’ kavramıdır. Şimdi iyilik yapmak yerine ‘belirsiz olan geleceği teminat altına almak’ fikri de öldürür iyiliği. ‘Şimdi var, ama yarın ya olmazsa’ diyerek girdiğimiz muazzam kuşku çemberi giderek kendimizden başka herkese karşı bir duyarsızlık geliştirmemize sebep olur.

Yoksulluğun ve yoksunluğun tanımı yüzyıllar içerisinde çok değişti tabii. Misal Efendimiz(sav)’in yaşadığı Medine’de yoksulluğun tarifi ‘sabah uyandığında karnını ne ile doyuracağını bilmemek’ idi. Yoksunluğun tarifi ise, bir elbisesini yıkadığında mescide gidecek bir diğer elbisesinin olmaması.

‘Günümüzde insanın yoksulluk ve yoksunluk algısı Medine’deki gibi olmalı’ diyemem/denilemez elbette. Ancak ‘sürekli daha çoğuna sahip olabilme fikri’nin insanlığı öldürebileceği, ‘sahip olma’nın biricik amaç haline getirilmesinin insan neslinin sonunu getirebileceği konusunda bir uyarı yapmak yerli yerinde olacaktır.

Aksiyon filmlerinin iyi yönetmeni Michael Mann’in 2004 yılında çektiği sıkı film Collateral’de Tom Cruise, şöyle bir gazete haberinden söz eder: ‘Los Angeles metrosunda ölen bir adamın öldüğünü ancak 6 saat sonra fark edebilmişler. Düşünsene, adam 6 saat boyunca istasyon istasyon dolaşmış. Bu şehirde hiç kimse hiç kimsenin umurunda değil.’

İyilik en çok ‘bana benzemeyen, beni hayatiyet bakımından ilgilendirmeyen diğerleri de umurumdadır’ fikriyle hayata geçebilir. Bu, aynı zamanda bütün çağrışımlarıyla ‘adalet’in de tecelli edebilmesinin yegâne yoludur. İçecek su bulamayan sokak kedileri için harekete geçtiğimizde de, kaldırımda yaşayan bir mülteci ailesi için harekete geçtiğimizde de tecelli etmesini umut ettiğimiz şey ‘adalet’tir.

Demek ki şu kadarını söyleyebiliriz: İyilikle adalet birbirlerinin mütemmim cüzleridir. Adil olan iyi, iyi olan adildir.

HABERE YORUM KAT