1. YAZARLAR

  2. Fehmi Huveydi

  3. İttifak lüks değil zorunluluktur
Fehmi Huveydi

Fehmi Huveydi

Yazarın Tüm Yazıları >

İttifak lüks değil zorunluluktur

08 Haziran 2011 Çarşamba 23:36A+A-

Acısıyla tatlısıyla geçtiğimiz bu süreçten sonra Mısır’da başlayan çok partili hayattan korkmamak gerekir. Ama bu sürecin ittifak ve uzlaşma yerine ihtilafların kapısını açmasından da endişe etmek gerekir.

1-) Diyaloga katılanlar, reddedenler, çekimserler

Geçtiğimiz hafta yayınlanan gazeteler, devrim gençlerinin oluşturduğu 100 kadar ittifakın Askeri Meclis üyeleriyle gerçekleştirilen diyalog toplantısına katıldığını haber veriyordu. (el-Ehram 2/6) Bir diğer haberde 23 ittifakın diyaloğu reddettiğinden, buna karşılık 70 grubun meclisin çağrısı karşısında çekimser bir tavır sergilediğinden söz ediliyordu (el-Mısri el-Yewm 2/6)

İçinde bulunduğumuz Haziran ayının başında yayınlanan el-Ehram gazetesinde bazı küçük grupların devrim esnasında oluşturulan ittifaklardan ayrıldıkları haber veriliyordu. Böylece “Devrim gençleri birliği”nin, diyaloga katılmaktan yana tavır koyan Abdurrezzak İyd fraksiyonundan koptuğunu, aynı ittifak içinde yer alan Hammade el-Kaşif fraksiyonunun ise diyalogu kestiğini öğreniyorduk. Aynı haber kapsamında Dr. Baradai’yi destekleyen girişimde yer alan Ahmed İzzet grubunun diyalogdan yana tavır koyduğunu, buna karşılık Ziyad Uleymi grubunun diyalog surecinden çekildiğini, yine 6 Nisan hareketinden ayrılan Ahmed Mahir cephesinin diyalog çağrısına karşı çekimser bir tutum sergilediğini, aynı harekete bağlı Amr İzzet kanadının diyalogu bütünüyle reddettiğini de öğrenmiş oluyoruz. El-Ehram gazetesinde diyalog çağrısına olumlu cevap veren ve bu amaçla düzenlenen toplantılara katılan gruplar şöyle sıralanmış:

-Demokratik öğrenciler birliği cephesi- devrimi desteklemek için cumhuriyet kitlesi- halk bölgeleri cephesi- devrim koruyucuları meclisi- özgür devrimciler cephesi-özgür gençler ittifakı- mısır devrimcileri ittifakı- özgür mısır devrim ittifakı- mısırlılık bilinci ittifakı-barışçı değişim için özgür cephe-... (el-Ehram 1/6)

Devrimin ilkelerini ve hedeflerini benimseyen gençlik gruplarının yanında yeni kurulmuş partileri içeren başka listeler de vardır ve bunların sloganları da demokrasi, liberalizm ve sosyalizm eksenine odaklanmaktadır. Bu listeye her gün yeni partiler ekleniyor. Şu ana kadar isimleri gündeme gelen partiler şunlardır: -Adalet partisi- Özgür Mısırlılar Partisi- Sosyal demokratik Özgür Mısır Partisi- Medeniyet Partisi- Kurtuluş Partisi- Bunların yanında bir de üç sol parti sahnede yer almış bulunuyor: Sosyalist Halk İttifakı- Demokratik İşçi Partisi- Mısır Sosyalist Partisi-

2-) Tarikatlar da sahnede yerlerini aldılar

Partileşme süreci en belirgin şekilde İslami çevrede görülmektedir. Özellikle yasaklı, illegal faaliyete mecbur kalan veya geçen otuz sene boyunca zindanlarda çürümeye terk edilen gruplarda partileşmeye yönelik yoğun bir ilgi göze çarpmaktadır. Müslüman Kardeşler cemaati tarafından kurulan “Özgürlük ve Adalet Partisi”, Vasat Partisi, en-Nahda partisi (kurucusu Dr. İbrahim ez-Zaferani İhvan’dan ayrılmıştır), Arap Birliği Partisi (kurucusu Mahfuz Azam İşçi Partisinden ayrılmıştır)...bu ve benzeri partilerin yanında dikkat çeken bir durum da Cihad grubunun teorisini gözden geçireceğini ilan ettikten sonra “Barış ve Kalkınma” adında bir parti kurmaya karar vermesidir. Lider kadrosunda Abbud ez-Zumer, Assam Derbale ve Safvet Abdulgani gibi isimlerin yer ladığı Cemaat-i İslami de bir şura meclisi oluşturmuş ve henüz ismi belirlenmemiş bir parti kurmayı karara bağlamıştır. Parti için “Önce Mısır”, “Bina ve Kalkınma” “Halkın Sesi” isimleri üzerinde duruluyor. İskenderiye Selefileri “en-Nur” adlı bir parti kurmaya karar vermiş bulunuyorlar. Kahire ve başka vilayetlerde yaşayan selefi gruplar da “Fazilet” adı altında ayrı bir parti kurmaya başlamışlardır. Bu arada tarikatlar da sahnedeki yerlerini almışlardır. Örneğin el-Azamiye tarikatının mensupları mutasavvıflar için bir parti kurup adının da “Mısır Kurtuluş Partisi”olduğunu ilan ettiler. Buna karşılık “Rufailik” tarikatının mensupları da ayrı bir parti kurma kararını aldılar. Partinin ismi ve programı henüz belirlenmemiştir. Bitmedi. El-Ehram gazetesinin 2/6 tarihli sayısında bildirildiğine göre en-Nas ve er-Rahmeh adlı iki dini grup önümüzdeki seçimlerde oluşacak halk meclisine girmek üzere birer temsilciyi aday gösterme kararı almışlardır. Cihad örgütünün ve Cemaat-i İslaminin şiddet yöntemini terk etmeleri ve siyasal faaliyetlere, barışçı değişime katılmayı ilan etmeleri... İskendireye’de yıllarca “ Parlamentoya girmek tevhidi bozar” şeklindeki söylem doğrultusunda yayıncılık yapan Selefilerin iki partiyle sürece katılmaları... Tarikatların zikir halkalarıyla yetinmeyip siyaset arenasına adım atmaları...inanılacak gibi değil.

3-) Partilerin çokluğu pek uzun sürmez

Eski rejimin kalıntılarının öncülük ettiği 23 ayrı partinin bulunduğunu da göz önünde bulundurduğumuz zaman, Mısır sahnesinin siyasal parti kaynadığını anlarız. Mısır düzleminde siyasal partilerin profili açısından yeni olan şey İslamcı ve sol partilerin sahnede yer almalarıdır. Ki bu partiler yıllar boyunca “yasa dışı” yaftasıyla anılırlardı. Meydan herkese açık olduğuna göre yeni rejim açısından partiler sınırlandırma getirmek oldukça güç olacaktır elbette. Konunun uzmanı dostum üstad Ziya Reşvan hali hazırda Mısır’da 50 kadar parti kurulduğunu söylemektedir. Eğer doğruysa bu, nüfusu 84 milyon civarında olan bir ülke için mütevazi bir rakamla karşı karşıyayız demektir. Bilgi olsun diye söylüyorum, nüfusu 10 milyon olan Tunus’ta devrimden sonra 81 parti kurulmuştur. Daha önce başka bir münasebetle söylemiştim; ikinci dünya savaşından sonra Japonya’da 400 parti kurulmuştu. Geçen yüzyılın yetmişli yıllarında Portekiz’de gerçekleşen devrimden sonra 90 parti siyaset sahnesinde yer almıştı. Çok partili süreç, bakış açılarının farklılığıyla izah edilebilir.

Aynı zamanda uzun yıllar enerjileri bastırılmış, tutsak edilmiş siyasal aktivistlerin deşarj olma çabası olarak da okunabilir. Meseleye, bir çok araştırmacının deyimiyle halkı siyasetten uzak tutulmuş, siyasetten istifa etmiş bir ülkenin siyasal faaliyetlere dönük karşı konulmaz isteği olarak da bakılabilir. Bu süreç farklı fikirlerin kendini ifade etme imkanına kavuştuğu, git gide olgunlaştığı, dolayısıyla toplumsal istikrar ve güvenliğe büyük katkı sağladığı bir fırsat olarak da değerlendirilebilir. Örneğin geçmişte güç ve şiddet düşüncesini yöntem olarak benimseyen bir cemaat siyasal faaliyetlere katıldığında zaman içinde bu değişimin öneminde ve etkinliğinde bir azalmaya neden olmadığını kavrayacağı önemli bir gelişmedir. Unutmamak gerekir ki demokrasilerde partilerin çokluğu pek uzun sürmez. Çünkü hangi partinin devam etmesinin, hangisinin bertaraf olmasının, hangisinin bir başkasına katılmasının kararını seçim sandıkları verir. Çünkü parti yelpazesinin genişliği oyların dağılmasını, dolayısıyla bütün partilerin zayıflamasını doğurur. Bu yüzden programları ve amaçları birbirine benzeyen partilerin önündeki tek seçenek birleşmeleri ya da etkisiz partiler olarak süreçte kalmalarına neden olan oy parçalanmışlığını önlemek amacıyla tek liste halinde ittifak kurmalarıdır. Bilmekte fayda vardır. Japonya’da başlangıçta kurulan 400 parti sonunda 12 sayısına kadar inmiştir.

4-) Tehlike, 1. derecede dış müdahale

Yüzeyde görüldüğü kadarıyla mesele son derece girift. Çünkü Mısır’da siyasal faaliyet sahasına inen bütün aktörlerin karşı karşıya kaldıkları bir çok açmaz da vardır. Nitekim bazısı partileri sivil olarak kategorize ederken bazısı İslami köken itibariyle sınıflandırmaktadır. Kimisi de bu iki akım arasında bir yerde konumlandırılmaktadır. Bu arada partileri ve sivil ittifakları bekleyen tehlikelerin varlığına dair endişeleri göz ardı edecek değilim. Tehlike birinci derecede dış müdahale olarak belirginleşmektedir. Demokrasiyi destekleme perdesi arkasında yürütülen bu sızmayı son derece önemsiyorum. Çünkü batılı ülkelerin, onların yanında veya gerisinde İsrail’in Mısır’daki gelişmeleri gün be gün büyük bir dikkatle izledikleri sır değildir. Çünkü kendisi olarak sahnedeki yerini alan bir Mısır’ın bütün arap alemi üzerinde büyük bir etkisi vardır. Aynı şekilde demokratik bir Mısır da Amerikan hegemonyasını sarsacak, dolayısıyla İsrail’in planlarını alt üst edecektir. Bu açıdan Mısır’da olup bitenleri büyük bir dikkatle izleyenler, demokrasi veya ulusal vurgunun batı çıkarlarının ve İsrail’in hedeflerinin başladığı sınırlarda durmayı bilecek bir anlayışa sahip olmasına hayati önem atfederler. Bu mesajı iletmenin türlü yolları vardır. Bunlardan biri de biraz önce dikkat çektiğim dışarıdan sızma ve manipülasyon çabasıdır. Hiç kimse bazı Mısırlıların temenni ettikleri gibi Amerikan idaresinin gönderdiği 150 Milyon doların Mısır’da demokrasiyi güçlendirme amacına yönelik olduğunu düşünmesin. Çünkü istenen, Washington’un hoşnut olduğu, kutsadığı “mutemetler” demokrasisidir. Bu uyarım sırf bir analiz veya çıkarsama değildir. Çünkü iyi haber alan kaynaklar mali yardımın Mısır’a ulaştığını ifade ediyorlar. Aynı zamanda siyasal aktörlerin saflarında meydana gelen son zamanlardaki bölünmelerin dikkate değer siyasal sebeplerinin olmasının yanında sırf bu mali yardımdan kaynaklanan nedenlerinin de bulunduğuna dikkat çekiyorlar. Daha önceki makalelerimin birinde bazı aktif gençlerin Fransa’ya davet edildiklerine ve onlarla maddi yardımın imkanları ve şartları hususunda gayet net bir dille konuşulduğuna değinmiştim. (eş-Şuruq, 14/5)

5-) AK Parti’nin başarısı 1 yıllık çalışma değil

İslami cemaatler ve partiler bir çok engelle karşı karşıyadırlar. Çünkü “Cihadçı” gruplar barışçı değişim ve demokratik yöntem üzerinde ittifak ettikten sonra, baş gösteren sorun, yaşanan pratikle nasıl bir iletişim kurulacağı, daha olgun, daha gelişkin bir düşünce ve söylemin nasıl tutturulacağı ile ilgilidir. Söylem noktasında itiraf etmek gerekir ki bu parti ve cemaatlerin büyük kısmı kendilerini doğru düzgün ifade etmeyi beceremiyorlar. Hatta bazılarının söylemleri, kullandıkları dil insanları onlara çekmekten çok endişe ve korkuya sevk etmektedir. Son haftalarda bazı İhvan liderlerinden, Cemaat-i İslami önderlerinden ve Selefi akımların sözcülerinden duyduklarımız bunun en çarpıcı örnekleridir.

Aslında ben burada söylem değişikliğinden çok düşüncenin geliştirilmesinden söz ediyorum. Bu nokta üzerinde önemle duruyorum, çünkü son zamanlarda cihadçı ve selefi grupların yeni partilerin programları ile ilgili olarak yürüttükleri tartışmaların niteliğine ve içeriğine ilişkin olarak duyduklarım endişe vericidir. Anladığım kadarıyla onlarca yıldır özellikle hapishane ortamında gelişen ve duygusal boyutu ağır basan çağdaş İslamcı düşüncenin etkisinden henüz kurtulabilmiş değildirler. Çünkü hala yasama tekniğini, vatandaşlık kavramını, sivil toplum, gayri Müslimlerin hakları ve kadın meselesini tartışıyorlar. Selefi liderlerden birinin yanında mahremi yoktur diye yabancı bir kadın gazeteciyle röportaj yapmayı kabul etmediğini söyleyeyim de siz ne demek istediğimi anlayın.

İslami cemaatlerin önündeki bir diğer açmaz da dava ile siyaseti nasıl bağdaştırabileceklerini bilmemeleridir. Bu cemaatler misyon sahibi olduklarını ifade ediyorlar. Bunun anlamı şu: eğitim, İslami değerlere dayanmalıdır ve bu da söz konusu cemaatlerin projelerinin temel taşıdır. Ama cemaat sınırlarını aşıp siyasal arenaya inince işin rengi değişiyor. Hedefinin özünden uzaklaşmak gibi bir sorunla karşı karşıya kalıyorlar. Bunun yanında sosyal ve kalkınmaya yönelik faaliyetlerde de aksamaya yol açan bir açmazdır bu söz konusu cemaatler açısından. Kısacası “siyasal faaliyet fitnesi” alabildiğine ağırdır. Sapmalarla, yönelimlerle doludur. Oysa sosyal faaliyetin ters tepmesi ise daha derin bir bir travmadır. Dava ile siyaseti uzlaştırmayı başaramayan İslamcı cemaatlerin faaliyetlerini izleyenler, bu durumun gerek Cezayir’de gerekse Ürdün’de İslami harekete nasıl zarar verdiğini, buna karşılık Türkiye deneyiminin nasıl başarılı olduğunu çok daha iyi bilirler. 2001 yılında kurulan Ak Partinin kuruluşundan sadece bir yıl sonra iktidara gelme başarısını göstermesi bu bağlamda araştırılmaya değer bir konudur. Bilinmelidir ki Ak Partinin bu başarısı bir yıllık çalışmanın semeresi değildir elbette. Bilakis 1970 yılından beri süren demokratik bir deneyimin, faaliyetin neticesidir.

Farklı aidiyetleriyle İslamcı cemaatleri bekleyen en büyük açmaz ise çoğulculuğun fikri zenginlik ve çeşitlilikten toplumu İslamcılar ve laikler şeklinde birbirinden ayıracak bir ihtilaf olgusuna dönüşme istidadını göstermesidir. Son zamanlarda Tunus’da gözlemlediğimiz budur. Tunus’ta bazı gruplar İslamcı akıma karşı koymak için “Demokratik Eksen” adı altında laik bir toplum kurma çağrısında bulunuyorlar. Bu, Mısır’da uç veren kimi çağrılara pek yabancı gelmiyor bu girişim. Bu ise sadece İslamcılar ve laiklerle sınırlı kalmayacak, tam tersine bütün bir ülkeyi felakete sürükleyecek iç savaş tehlikesine kapı açmaktadır. Bu arada iç çatışma yaşandığında laiklerin hiç de gıpta edilecek bir durumda olmayacakları bilinmelidir. Biliyorum aşırılar bu savaşı sürdürmekten geri durmayacaklar. Ama Mısır’ın, herkesi uzlaşmaya çağıran, kimseyi eksiklikle, hainlikle suçlamayan, kimseyi tekfir etmeyen, “önce vatan” şiarını yükselten aklı başında evlatlarının, yurtseverlerinin bu ateşi söndürmeye yönelik çabalarına fazla destek olduğunu da maalesef göremiyoruz. Başka alternatifimiz yok. Çünkü aşırılar ve ahmaklar bu savaşta hezimet uğramalıdırlar. Aksi takdirde devrim en önemli hedefini gerçekleştirme hususunda büyük bir hüsrana uğrayacaktır.

STAR

YAZIYA YORUM KAT