1. YAZARLAR

  2. İrfan Yıldırım

  3. İtalyan savcının hatırlattıkları
İrfan Yıldırım

İrfan Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

İtalyan savcının hatırlattıkları

11 Kasım 2008 Salı 04:40A+A-

Ergenekon davası, Türkiye'nin gündemini tayin etmeye devam ediyor. Dünkü Zaman'da İtalyan kontrgerillasını soruşturan Savcı Casson'la yapılan röportaj, davanın yurtdışında da ciddi bir merakla takip edildiğini gösteriyor.

Savcı Casson'un Zaman'a söyledikleri, konunun önemini ve davanın ne zorlu bir süreç olduğunu bir kez daha hatırlattı. Kontrgerilla ve bu meyanda Ergenekon konusu, sadece bir savcıya ya da bir mahkemeye bırakılamayacak bir ağır "demokratik yüktür". Savcı ve mahkeme her an siyasi irade, TBMM ve kamuoyu tarafından desteklenmelidir. Çünkü kontrgerilla güvenlik kuvvetlerinin, yargının ve basının içine sızan ajanları marifetiyle mahkeme heyetini yıldırmaya ve davayı manipüle etmeye devam edecektir. Davanın açılmasıyla aralanan kapıdan girilebilmesi için siyasi irade ağırlığını koymalı ve savcının önünü açacak bir TBMM Komisyonu oluşturulmalıdır. Savcı Casson kendi tecrübesinin ışığında "derinlere" inmenin gerekliliğine ve zorunluluğuna işaret ediyor. Casson, meselenin uluslararası boyutlarına ve bilhassa ekonomik veçhesine dikkat çekiyor. Ergenekon davasında bu boyutların da üzerine gidilmesi elzemdir. Davaya yönelik sulandırma çalışmaları karşısında Savcı Casson'un Zaman'da yer alan söyleşisi kamuoyuna işin ciddiyetini yeniden hatırlattı.

Davayı sulandırmak isteyenlerin aradığı fırsat, davaya ve mahkemeye yönelik kampanyayı başlattı. Ancak dışarıdaki Ergenekoncuların bütün gayretleri davanın başlamasını engelleyemediği gibi, davayı sulandırmayı da başaramadılar. Şimdi her duruşmada içerideki ve dışarıdaki Ergenekoncular, mahkemenin soğuk yüzü ve hukukun cezalandırıcı sıfatıyla karşı karşıya kaldılar. İddianame yüzlerine karşı okundu. Birçok sanık buna dahi tahammül edemedi. Şimdi iddianameden sonra söz savunmaya geldi. Kamuoyu sanıkların savunma veya itiraflarını merakla bekliyor.

Dava, sadece Ergenekoncuların değil, Ergenekoncularla mücadele eden kimi çevrelerin de meşruiyet çerçevesini tartışma konusu haline getirdi. Bu çerçevede yaşanan tartışmalar, sanıkların gözaltına alınmasından içeride gördükleri muameleye, özel hayatlarından telefon konuşmalarına kadar sirayet etti. Elbette soruşturmayı yapanlara haksızlık etmemek için geçmişle mukayese ederek müspet gelişmeleri vurgulamak lazım. Kamuoyunun ve hukuk camiasının bu konuda göstereceği özen, Ergenekoncu zihniyeti mahkemenin mahkum etmesinin ötesinde siyasi ve kültürel alanda bir mahkumiyete taşıyacaktır. Ayrıca bu özen, Ergenekon'un davayı sulandırma stratejisini de boşa çıkaracaktır.

Ergenekoncu zihniyetin yargılanması, mahkum edilmesi ve tasfiyesi yukarıdaki hükümden de anlaşılacağı üzere mahkemenin faaliyet alanını aşmaktadır. Ergenekon örgütünün yargılanmasında yargı üzerine düşeni yapma yolunda ilerlerken, yasama ve yürütme başta olmak üzere toplumun geri kalanının üzerine düşeni yapıp yapmadığı tartışmalıdır. Burada idarenin yani, Ergenekon'un içinde örgütlenmeye çalıştığı kurumların ve özellikle de siyaset kurumunun yapması gerekenlerin altı çizilmeli. İdari soruşturma, tasfiye, yeniden yapılanmayla beraber siyasi bir soruşturma ve irade eksikliği açıkça hissediliyor... Bu durumda mahkemeden, yasama ve yürütmenin yükünü de üstlenmesi bekleniyor. Bu beklenti ise, mahkemenin yükünü artırıyor. Ergenekon iddianamesi işte bu yük karşısında, beklentilere cevap vermek yerine gerçekçi bir zeminde kalmak iradesini temsil ediyor. Bir yandan dava başlamışken, diğer yandan da soruşturma ve operasyonlar devam ediyor. İddianameye ek yeni iddianame veya iddianamelerin çıkması da kaçınılmaz görünüyor.

Dava başlanmış olsa da, Ergenekon örgütünün hâlâ büyük bir kısmının iddianame kapsamına girmediği biliniyor. Sadece çokça bahsedilen "Bir numara" değil, örgüt şemasındaki birçok ana birim de henüz çözülmüş değil. Üstelik Ergenekon, Özel Harp Dairesi'nin sivil kanadını da içine alan bir yapılanmaysa, birkaç yüz bin kişiden bahsetmemiz gerekiyor. Dava ilerledikçe, konunun derinliği anlaşılacak. Fakat şimdi üzerine düşeni yapmayan kurumlar, o zaman nasıl inisiyatif alabilecekler doğrusu merak konusu. Çünkü Özel Harp Dairesi'nin kaldırıldığı söylenen sivil ayağının şimdiki durumu net değil ve üstelik bu sivil ayağının yeniden yapılandırılmasına ilişkin ordu içindeki bazı hazırlık çalışmaları, Taraf Gazetesi marifetiyle kamuoyuna mal olmuş durumda. Savcılık ve mahkeme, muhtemelen meselenin bu yönüne vakıf olmuş olmalı ki, özenli adımlar atıyorlar. Buna rağmen, davanın ve soruşturmanın ilerleyen safhalarında siyasi dengeleri sarsacak bilgi, belge ve şahitler ortaya çıkabilir. Bu tehlikenin varlığına rağmen, devlet kurumlarının inisiyatif almamasının sebepleri üzerinde durulmalıdır. Bu konuda Ergenekon'u ve Özel Harp Dairesi'nin tasfiyesini amaçlayan bir devlet politikası geliştirilmemesi halinde, Ergenekoncuların sebep olacağı kazalara hazırlıklı olmak gerekiyor. PKK üzerinde mutabakat sağlamaya çalışan "devlet kurumları"nın Ergenekon konusunda da bir mutabakat sağlamalarının da kuvvetli bir ihtimal olarak buraya kaydedilmesi gerekiyor.

Davanın başlamasıyla ulusalcıların Silivri'de boy göstermesi, mahkeme salonunun küçüklüğü yüzünden yaşanan gerginlik ve kimi medya gruplarının dava aleyhindeki yazıları genel havayı değiştiremedi. Kamuoyu, Ergenekon davasını ciddiye alıyor ve takip ediyor. CHP'nin bir heyet oluşturarak davayı etkilemek istemesi, genel başkanlarının "Ergenekon avukatıyım" ifadesiyle beraber CHP'yi ileride altından kalkamayacağı bir hesaplaşmaya doğru sürüklüyor. CHP'nin bu gayretkeşliği, sanılanın aksine davayı sulandırıp sanıkların üzerine siyasi bir şemsiye sunmuyor. Tam aksine örgüt ve dava, daha çok ciddiye alınıyor.

Ergenekoncuların davayı kullanarak tezlerini anlatmak ve böylece meseleyi suçların dışında siyasi bir alana taşıma gayretleri de netice vermiyor. Davanın yarattığı sarsıntı, Susurluk skandalında ve 28 Şubat rezaletinde rol alanların itiraflarıyla yeni veçheler kazanıyor. Bu vesileyle kapanmayan eski defterler de aralanıyor. Bu defterlerden saçılan melanetler, Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti ve AB üyesi birinci sınıf bir devlet olmak istiyorsa, kaçamayacağı bir hesaplaşmayı da gözler önüne koyuyor. Bu hesaplaşma, sâri bir hal yaratıyor... Bir anda PKK saflarında da karanlık ilişkiler etrafında sarsıcı iddialar ortaya çıkmaya başladı. Ergenekon davasının başladığı günlerde, PKK'nın Aktütün Karakolu baskını ve Öcalan'a fiziki saldırı olduğu iddiasıyla başlayan ve DTP üzerinden yürütülen gerginlik, kamuoyunda bazen Kürt meselesinin de üzerini örtecek şüpheleri artırıyor.

Ergenekon davası, devam eden duruşmalarıyla gündemi tayin etmeye devam edecek gibi görünüyor. Dava sürecinde, davayı sulandırmaya çalışanların takip edilmesi Türkiye'de demokratikleşmenin önündeki engelleri görmemizi de sağlayacaktır. Davanın neticesi sadece mahkemede olup bitenlerle değil, siyaset kurumunun ve kamuoyunun iradesiyle de gelişecektir. Yargının yanında yasama ve yürütmenin de katkısıyla Ergenekon zihniyeti bertaraf edilebilecektir. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in işkenceyle öldürülen Engin Çeber'in ailesinden devlet adına özür dilemesi gibi siyasi jestler, Ergenekoncu zihniyetin yaşadığı bataklığı kurutacaktır. İtalyan Gladyo'sunu soruşturan Savcı Casson'un 'dava yetmez, siyasi irade şart' açıklaması bu bakımdan ayrıca kıymet kazanıyor.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT