1. YAZARLAR

  2. Bekir L. Yıldırım

  3. İsrail, AK Parti, Neoconlar, Asker ve Rodrikler
Bekir L. Yıldırım

Bekir L. Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail, AK Parti, Neoconlar, Asker ve Rodrikler

26 Temmuz 2010 Pazartesi 02:41A+A-

İsrail’in Washington’un en mutena muhitlerinde de Filistin’deki gibi yerleşim birimleri var, ama bu onun gücünün sonsuzluğu manasına gelmez.

Bir zamanlar ancak “komplo teorisyeni” veya “antisemit” yaftası ile yapılan entellektüel şantajı umursamayacak kadar marjinalleştirilmiş olanların seslendirebildiği İsrail-Ergenekon bağlantısı Mavi Marmara sonrası ciddi olarak tartışılır oldu. Ama İsrail’in bu Türkiye’de iş başında olan hükümet hakkındaki yargısı da Ergenekoncularınki gibi, 2002’den beri fazla değişmedi. Bunda şaşılacak bir şey yok. İsrail bölgedeki hâkim pozisyonunu zayıflatabilecek herhangi bir güce tavır almayı bir varoluşsal ihtiyaç addetmiştir. Bunun muhataplarının Arap veya İslami unsurlar olması Haçlı zihniyetindeki gibi bir tarihi husumetten çok etrafındaki ülkelerin Müslüman olmasındandır. Yahudi (pardon İsrailli) için Müslümanlar ile diğer “goyim” ın farkı yoktur aslında. Mavi Marmara’ya yapılan muamele, 1965’te dost ve hami ABD’nin Suriye açıklarında seyreden USS Liberty gemisine yapılandan kötü değildi. Mavi Marmara’nın Furkan’ına da Gazze’de IDF’in yıkmakta olduğu evlerden biri ile beraber buldozerlenen Rachel Corrie tarifesi uygulandı. Netanyahu’nun son günlerde çıkan videoda sıradan Yahudi vatandaşlara “ABD’yi istediğimiz gibi manipüle ederiz, yolumuza çıkamazlar” sözlerinden aldığım cesaretle daha önce sildiğim “Israillier Obama’yı öldürse Washington hesap sormaya cesaret edemez” sözünü tekrarlayayım.

Enter Mr. ve Mrs. Rodrik

İsrail’in dünyadaki, tüm muhalif İslami unsurlara karşı zihinsel kilitlenmesindeki kuralın ipuçları Neoconlar’in akil adamı Kissinger’in Irak-Iran Savaşı sırasında sarf ettiği “ne yazık ki her ikisi birden kaybedemeyecek” ve 11 Eylül akabinde, “savaş sadece terörist unsurlarla değil onu ortaya çıkaran tüm alt yapı ve ülkeler ile sath-ı taarruz şeklinde olacaktır” mealindeki sözlerinde var. Peygamber Karikatürü failinden, Hollandalı ırkçı Wilders’e, 11 Eylül sonrası ABD Müslümanlarının yaşadığı engizisyona, Batı’daki İslomofobi faaliyetlerinin altı kazındığında ekseriyetinin kökeninde Yahudi bağlantılı şahsiyetler, düşünce kuruluşları, siyasetçiler, yayınlar, Hollywood hatta B’nai Brith, Simon Wiesenthal Center gibi ‘insan hakları kuruluşları’ çıkıyor.

Washington merkezli İslamofaşizm yaygaraları (Gaffney, Pipes, Perle, Rubin, Makowsky, WINNEP, Hudson, AIPAC, JINSA, CAMERA, Soner Çağaptay, Zeyno Baran et al. ağzından)  “one minute”ten çok eskilere gider. İsrail her zaman Türkiye’de demokrasiye karşı kendisi için müttefik gördüğü askerin destekçisi oldu. 28 Şubat’ın kahramanı, Çevik Bir’e “İsrail-Türkiye ilişkilerini geliştirdiği ve çok hassas bir zamanda kritik adımların öncülüğünü yatığı için” ödül veren Washington’daki Yahudi Milli Güvelik İşleri Enstitüsü olması tesadüf değildi. Davos resti sonrası Hürriyet’te çıkan, Jerusalem Post‘u şahit gösteren bir haber-yorumda İsrail’in kaygıları şöyle özetleniyordu: “İki ülkenin orduları arasında güçlü bağların bulunduğunu belirten gazete ‘Ancak İsrail’de (Türk) askerlerin hükümet içerisinde ve üzerindeki gücü ve etkinliğini kaybetmekte olabileceği yönünde artan bir kaygı var’ diye yazdı.” Hasılı çizgi hep aynı idi ama İsrail’in ve ABD’deki yandaşlarının, Ergenekoncuların yardım taleplerine cevapları şimdiye kadar yetersiz idi. Genelkurmay Başkanı’na “daha fazlasını bekliyorduk paşam” diye sitem edenler, İsrail-ABD Inc.’e de aynı sitemlerde bulunuyorlardı. Davos ile başlayıp Mavi Marmara sonrası dip yapan süreç, daha önce İsrail’e riskli görünen adımları rasyonel kıldı. Medyalarında ‘İsrail fiyat ödetir’ temennisini dillendiren Ergenekoncular için bulunmaz fırsat idi.

İşte bu süreçte ABD’deki Yahudi Lobisi ile sağlam bağları olan Dani Rodrik ve Eşi Pınar Doğan Rodrik de halkaya açık olarak eklendi. Bu son ikilinin aktif oyuncu olmalarının özel sebebi de Balyozcu Çetin Doğan’ın kızı ve damadı olmaları idi. Bu çift oldukça ilginç. Bir “Türkiyeli karı-kocanın Harvard gibi prestijli bir üniversitede, görev almalarında mutlaka birikimlerinin rolü vardır. Ama aşağıdaki anekdotlat ve istatistiki arka plan verilerini alakalı bulanlar da çıkabilir.

Bundan 10-12 yıl kadar önce Harvard Üniversitesi (veya yayını Crimson’un) 10 kişilik yönetim kurulundaki bir boş sandalyenin doldurulması haber olmuştu. Bütün kriterlerde eşit gözüken iki finalist arasından Uzak Doğulu olanı seçmek istiyordu kurul. Gerekçeleri ise diğer 9 üyenin tamamının Yahudi olması idi. “Bir tanesinin de farklı olması çeşitlilik olur, aksi takdirde ‘Yahudi olmayan kalifiye değildir’ mesajı vermiş oluruz”. Burada kaybeden Yahudi öğrencinin savunması tek cümle idi: Benim dinimin bununla ne alakası var? Son verilere göre ABD nüfusunun yüzde 2’sini teşkil eden Yahudiler Harvard nüfusunun yaklaşık üçte birini teşkil ediyor. ABD’de Yahudi  yoğunluğunun herhangi bir sahada yukarıya çıkıldıkça fazlalaştığı tartışılmaz bir veridir. Bir hatırlatma daha: Brandeis, Yeshiva gibi üniversitelerin aksine Harvard bir Yahudi üniversitesi olarak kurulmamıştır. Bu hâkim pozisyon nispeten yenidir.

Peki, Dani Rodrik nasıl sıkça Wall Street Journal’da (WSJ) makale yayınlatabiliyor, sadece ekonomi konusunda değil Türkiye’deki “İslami Hükümet’i”,  Ergenekon soruşturmasını şikâyet etmek, ABD’yi bu gidişe bir dur demeye davet etmek için de? Gazete Siyonist Neocon Rupert Murdoch’un Fox, Sky News gibi networkler ve onlarca yayın kanalı, yayınevi ile dünyayı kuşatan Newscorp’unun eline geçti ve artık tam bir Neocon propagandisti oldu. “Hedef göstermenin” ne olduğunu merak edenler ABD’deki Müslümanlara Murdoch yayınlarını sorsunlar! WSJ’a adil olmak adına, Dani Rodrik ve eşi Pınar sadece WSJ değil New Republic’ten Foreign Policy’ye, bizim Radikal’den Le Monde’a kadar dünyanın ve Türkiye’nin pek çok önemli gazetesinde yazı yazma, yazdırma imtiyazını kullanıyorlar.

Şimdi ne olacak?

Çetin Doğan’ın Balyoz soruşturması ile birlikte Rodrik çifti E. Özkök’ü hayran bırakan bir de blog açtılar. Ergenekon ve özellikle de Baba hakkındaki “gerçekleri” anlatıyorlar. “Eski Ankara Büyükelçisi Edelman bize kendisine AK Parti yandaşı biri tarafından getirilen bir darbe ihbarının sahte olduğunu söyledi” gibi Marslılarda “demek ki Balyoz da Ergenekon da uydurma” düşüncesi yaratmaya matuf ‘gerçekler’ üretiyorlar halk tüketimi için. Ama esas işler ABD’deki Yahudi lobileri, siyaset, medya, akademi ve Hollywood’daki güçlü akrabalar vasıtası ile dönüyor.  Bundan 8-10 yıl önce ABD’nin en büyük 5 networku olan NBC, ABC, CBS, CNN ve FOX’ un her birinin üst yöneticisi bir Yahudi idi. Kongre nasıl mı? İsrail yanlısı kararlar, mesela yardım kararları gizli oturumlarda  tartışılmadan ve çoğunlukla ‘oybirliği’ ile çıkar. 

Bizde Mavi Marmara akabindeki fazla iyimser biraz da hamasi söylemler son günlerde yerini yukarıda mezkûr türden daha gerçekçi bir kavramaya bırakmış gözüküyor. Erdoğan’ınkinden  sonra gerçekleşen Netanyahu-Obama ziyaretinin nasıl gittiğini Washington Post’tan Dana Milbanks “Netanyahu ABD’yi bozguna uğrattı. Beyaz Saray’a ABD bayrağı yerine beyaz bayrak çekilmeli idi”  mealindeki ifadesinde özetlenmiş.

Bu gerçekliği olduğu gibi görmek “demek ki bunlara bir şey yapılamaz” çaresizliğine itmemeli ahlaki doğrucuları. Evet, İsrail’in Washington’un en mutena muhitlerinde de Filistin’deki gibi yerleşim birimleri var, ama bu onun gücünün sonsuzluğu manasına gelmez. Şimdilerde hedefe İran’ı koyan İsrail’in Obama Amerikası’nın kendi desteğine ilaveten dünyayı da Irak’ta olduğu gibi yola getirmesine ihtiyacı var. Bu imkânsız değil ama Irak ve Afganistan’da İslam Dünyasına “sıkılmış yumruğunuzu açarsanız sıkarız” diyen Obama için kolay değil. Bu bağlamda İsrail  için  sahip olduğu kredinin önemli bir kısmını Türkiye’yi pasifize etmeye kullanmak pek rasyonel değil. Erdoğan’ın elindeki “uyuyan süpergüç” tesmiye edilen dünyanın vicdanı ve omurgalı lider imajının yanında siyasi avantaj olarak da bu gerçek var.  

STAR

YAZIYA YORUM KAT