1. YAZARLAR

  2. Patrick Cockburn

  3. İslam dünyası somut adım bekliyor
Patrick Cockburn

Patrick Cockburn

Yazarın Tüm Yazıları >

İslam dünyası somut adım bekliyor

09 Nisan 2009 Perşembe 14:41A+A-

Obama İstanbul'dan İslam'a daha uzlaşmacı yaklaşımın sinyalini verdi ama İslam dünyası Irak, Filistin veya Afganistan'da somut adım bekliyor. Arap âleminde işgalin hizmetkârı olarak görülen laiklikse, Türkiye'de bazı yerlerde siliniyor olmasına rağmen diğer İslam ülkelerindekinden güçlü

Irak savaşının başlaması, ABD’yle bölgedeki neredeyse bütün ülkeler arasında kritik bir kopuşa yol açtı. Türkiye gibi sıkı bir müttefik, Amerikan birliklerinin işgal için topraklarını kullanmasına izin vermeyerek Beyaz Saray’ı afallattı. Obama şimdi tüyüyor gibi görünmeden veya arkada kargaşa bırakmadan Irak’tan çekilme çabasında. Eski müttefikleri kazanmaya ve Ankara’daki konuşmasında da açıkça ifade ettiği gibi, ABD’yle İslam arasında Bush’tan miras kalan çatışmayı sona erdirmeye çalışıyor.

Amerikan karşıtlığı dalgasını tersine çevirmek veya Bush’un başladığı savaşları bitirmek Obama için kolay değil. Irak hükümetinin hayatın Bağdat’ta normale dönmekte olduğu iddialarına karşın, son günlerde şiddet giderek artıyor. Ve Obama Irak savaşına ne kadar mazide kalmış bir mesele muamelesi yaparsa yapsın, ABD hâlâ kendisini çekip çıkarmaya çalışıyor. Demokrat Başkan’ın güvenlik gerekçesiyle Irak’ı sürpriz şekilde ziyaret etmek zorunda olması bile tek başına, savaşın ısrarla sürdüğünü gösteriyor.

Amerikan medyası Irak’ı bıraktı

Irak başbakanı ve Devlet Başkanı vaktinin çoğunu hâlâ Yeşil Bölge’ye kapanarak geçiriyor. Irak’ın siyasi manzarası da ABD işgaliyle kalıcı şekilde değişti ve ABD’ye sırtını dayamayan istikrarlı bir Irak yaratmak zor olacak. Obama’nın avantajına olan tek değişim, Amerikan medyasının büyük kısmının savaşa dair haber yapmayı bırakması, zira artık bunu yapacak paraları yok ve Amerikalıların çoğu savaşın kazanıldığını sanıyor. Fakat Obama için tehlike, Irak’ta yeni bir patlama olursa, selefinin kazandığı bir zaferi heba etmekle suçlanması ihtimali.

ABD’nin diplomasisini yürütürken kullandığı söylem, Irak veya Afganistan’daki somut gerçeklerden daha kolay değişiyor. Obama’nın Türk meclisindeki konuşması, Müslüman dünyayı ABD’nin İslam’la savaşmadığı konusunda temin etmek için dikkatle tartılmış bir girişimdi. Söylediği her şey, yeni muhafazakâr Bush döneminin 11 Eylül sonrasında ‘haçlı seferi’, ‘İslamo-Faşizm’ veya ‘medeniyetler çatışması’ gibi eşlik ettiği savaşkan tehditleriyle keskin bir tezat oluşturuyordu. Müslüman çoğunluklu ülkelerin liderleri ABD’deki ton değişikliğini beğeniyor, fakat gizli kapılar ardında Obama’nın gerçek değişimi sağlamak konusunda ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyor.

Türk öğrenci yanlış izlenim verdi

Avrupa ve Asya’nın kesişme noktasındaki İstanbul, ABD lideri için İslam’a yönelik daha uzlaşmacı bir yaklaşım sergilemek bakımından iyi bir yer. Şehir Hıristiyanlık ve İslam’ın muazzam anıtlarıyla dolu, bununla birlikte Osmanlı dönemindeki dini hoşgörü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’ten bu yana olduğundan daha fazlaydı. Ayasofya’yı ziyaret eden Obama’ya iki sarıklı din adamı Sultanahmet Camii’nin çinilerini gösterdi. Fakat dün Obama’ya akıcı İngilizceleriyle sorular soran kısa etekli ve başörtüsüz kadın öğrenciler, modern dönem Türkiye’de laiklerle dindarlar arasındaki dengeye dair yanlış bir izlenim veriyordu. Gerçek şu ki, laiklik Türkiye’nin kırsal bölgelerinde siliniyor ve İstanbul’da bile gerileme halinde. Domuz satan kasaplar 20 yıl öncesine kıyasla çok az. Yabancı turistler dışında alkol bulmak, şaraba konan yüksek vergiler ve restoranlar için pahalı alkol ruhsatları nedeniyle yavaş yavaş zorlaşıyor. Eski orta sınıf laik devleti müdafaa konusunda azimli olabilir. Fakat adına ‘Anadolu Kaplanları’ denen ve çarpıcı bir ekonomik büyümeye öncülük eden yeni şirketler, genellikle kadınların başörtüsü giydiği daha muhafazakâr ailelerin elinde ve onlar tarafından yönetiliyor.

Sorun kültür değil işgal

Obama’nın İslam dünyasına yönelik ABD politikasında yapmaya çalıştığı U dönüşünün akıbeti nihayetinde İsrail ve Filistin meselesinde, Irak işgalinde, İran ve Suriye’yle ihtilafta ve Afganistan’daki savaşta ne kadar ileri değişimlere imza atacağına bağlı.11 Eylül sonrası Amerika’nın İslam’la çatışması, kültürel farklılıklardan ziyade, dış müdahale ve işgale karşı çıkışla ilgiliydi; Suudi Arabistan gibi ideolojik olarak en dindar İslam ülkeleri ABD’yi destekledi ve Kaide savaşçılarını motive edenin ne dereceye kadar dini fanatizm olduğu şüphe götürür.

ABD’nin Irak’taki baş sorgucusu Mathew Alexander, nezaret ettiği 1300 sorgu sırasında sadece tek bir gerçek ideologla karşılaştığını söylüyor ve ekliyor: “Yabancı savaşçılardan ve Sünni Iraklılardan sürekli duyduğum şey, Kaide’ye katılmalarının bir numaralı sebebinin Ebu Garib’deki kötü muameleler ve işkencelerle Guantanamo’da yaşananlar olduğuydu.”

İslamcı mı direnişçi mi?

Bu teşhisi, son 30 yıldır Müslüman dünyanın dört bir köşesindeki İslami köktenciliğin tarihi de teyit ediyor. Batı’nın siyasi İslam’ı tehdit olarak gördüğü dönemi başlatan İran devriminin başarısıydı, fakat Ayetullah Humeyni’nin İranlılara mesajı daima güçlü bir milliyetçi iz taşıyordu ve Şah tarafından 1964’te sürgüne gönderilmesinin nedeni, İran’daki ABD askeri personeline tanınan yasal imtiyazlara yüksek sesle karşı çıkmasıydı.

Arap dünyasında siyasi İslam’ın laik milliyetçiliğe karşı zaferi, büyük oranda ilkinin toplumun veya devletin düşmanlarına direnme yeteneğinden kaynaklandı. Mısır’da Nasır milliyetçiliği, İsrail’le 1967 savaşındaki aşağılayıcı yenilgiyle itibarını yitirdi. Irak’ta, kahramanlık naralarına karşın Saddam felaket bir askeri liderdi. Arap dünyasında milliyetçiliği ve laikliği benimseyen bütün askeri rejimler yozlaşmış ve acımasız otokrasiler halinde işe başladı veya zamanla ona dönüştü. Tam tersine, siyasi İslam toplumu savunma sözlerini yerine getirmek yönünde belli bir yol kat etmeyi başardı.

Türk laikliğinin kökü direnişte

Lübnan’da Hizbullah gerillaları, Yaser Arafat’ın komutanlarının kaçtığı 1990’larda İsrail güçlerini başarıyla yıldırabildi. Gazze’de Hamas, İsrail’e direnmeye kararlı tek Filistin hareketi olarak tarif etmeyi başardı. Irak’ta Kaide, kendisini ABD işgalinin düşmanı ve Irak milliyetçiliğinin müttefiki (her ne kadar cani bir müttefik de olsa bu) olarak sunabilene dek adım atamadı. Afganistan’da Taliban işgale karşı savaşmak avantajına sahip.

Laiklikse Arap dünyasında ve Afganistan’da yabancı müdahalenin hizmetkârı olarak görülme sorunuyla malul. Laiklik ve milliyetçiliğin nihayetinde Türkiye’de neredeyse bütün diğer İslam ülkelerinden daha güçlü olmasının sebebi de bu. Atatürk ve Türk milliyetçileri Türkiye’nin merkezi bölgelerini yabancı saldırıya karşı başarıyla savundu. Bu da Türkiye’de laiklik ve milliyetçiliğe, Irak, Mısır veya Suriye’de hiçbir zaman sahip olmadığı itibarı ve popülerliği kazandırdı. (8 Nisan 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT