1. YAZARLAR

  2. Alper Görmüş

  3. ‘İşkenceye müebbet’in haber değeri bu kadar mı?
Alper Görmüş

Alper Görmüş

Yazarın Tüm Yazıları >

‘İşkenceye müebbet’in haber değeri bu kadar mı?

21 Kasım 2013 Perşembe 09:00A+A-

Henüz gündelik basının dolaşımına girmemiş olsa da, “cezasızlık”, ceza hukukçularının sıkça kullandığı bir kavram...

Daha çok insan hakları alanında kullanılan “cezasızlık”, işkence ve benzeri, mutlaka cezai müeyyideyle karşılanması gereken durumlarda kamu otoritesinin şu veya bu yolla cezai uygulamaları “teğet geçmesi' anlamına geliyor.

“Cezasızlık” üzerine çalışanlar, suçu işlediği halde cezadan kurtulanların (kurtarılanların) sayısının artmasının, suçu işleyenleri daha da pervasız hale getirdiğini savunuyorlar... Tabii, faillerin cezasız kalmasının, başta mağdurların yakınları olmak üzere kamu vicdanında açtığı yaraları da unutmamak gerekir.

***

Türkiye, hepimizin bildiği gibi bir “cezasızlık” cenneti... Çeşitli düzeylerdeki kamu otoriteleri, suça bulaşmış mensuplarını korumak için ellerinden geleni yapıyorlar ve çoğu durumda da başarılı oluyorlar...

Fakat şu da var: Başta medya olmak üzere kamuoyu yapıcıları, uzun soluklu bir takip gerçekleştirdiklerinde, bu çabaları başarısızlığa uğratmak mümkün olabiliyor... 1990’lı yıllardan akılda kalan iki örneği burada hatırlayalım: Manisalı çocuklar ve Metin Göktepe cinayeti...

Bu çerçevede en yakın örnek hiç kuşkusuz, Engin Çeber’in işkencede öldürülmesini izleyen soruşturma ve kovuşturma süreçleri...

Engin Çeber İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte dergi dağıtırken gözaltına alınmış, karakolda ve Metris Cezaevi’nde uğradığı işkenceler sonucunda 10 Ekim 2008’de ölmüştü.

Beş yıl süren yargılama sürecinin sonunda Yargıtay, geçtiğimiz 11 Kasım’da mahkemenin kararlarını onayladı. Böylece, iki infaz koruma memuru ile cezaevi 2. Müdürü hakkındaki “müebbet hapis” cezaları kesinleşmiş oldu.

***

Uluslararası Af Örgütü’nün resmî web sitesinde haber, “İşkence suçuna cezasızlığın kaide olduğu Türkiye’de ilk kez böyle bir karar veriliyor” denildi ve sonuç “tarihî” olarak nitelendi.

Örgüt’ün bir tespiti de şöyle: “Bu karar, Türkiye’deki adli sistemin, devlet yetkililerinin yararlandığı işkence konusundaki cezasızlıkla mücadele konusunda etkili olabileceğini gösterdi.”

Kararı “tarihî” kılan bir başka nokta da, işkenceye karışmadığı halde “göz yummak”tan ikinci müdürün de aynı cezaya çarptırılması...

Peki, bu tarihî gelişmeye biz gazeteciler hak ettiği önemi verdik mi? Hayır, vermedik.

Düşünün: Geçmişe göre hayli azalmış olsa da, Türkiye’de işkence ve benzeri insanlık suçlarına yeltenenler hâlâ var ve onları bu yönde cesaretlendiren en önemli etken “cezasızlık...”

Sonra bir gün, yargıdan, işkenceye yönelebilecek başka görevlileri caydırıcı nitelikte “tarihî” bir karar çıkıyor...

Böyle bir durumda, bu ülkenin medyasının, gelişmeyi, kararı duymayan bir tek devlet görevlisinin kalmayacağı bir yoğunlukla ve günlerce izlemesi, tahlil etmesi elvermez miydi?

Ya da mesela bir gazetemiz, bu kararın ne kadar duyulduğunu ve duyanlar üzerinde nasıl bir etkiye yol açtığını anlamak üzere polis gibi, infaz koruma memuru gibi görevlilerle konuşsaydı... Fena mı olurdu?

Her şey bir yana, bu biraz da kendi emeğine saygıyla ilgili bir mesele... Çünkü, “cezasızlık” ile mücadelede bir nebze olsun bizi olumlu düşünmeye, iyimserliğe sevk edebilecek bu sonuçta medyanın da önemli bir katkısı oldu.

Galiba yine, gazeteciliğin olumludan ziyade olumsuza, iyimserlikten çok kötümserliğe meyyal karakterinin bir tezahürüyle karşı karşıyayız...

TÜRKİYE GAZETESİ

YAZIYA YORUM KAT