1. YAZARLAR

  2. MURAT ÖZER

  3. IŞİD İslam'a ve Cihada Zarar Veriyor
MURAT ÖZER

MURAT ÖZER

Yazarın Tüm Yazıları >

IŞİD İslam'a ve Cihada Zarar Veriyor

17 Ocak 2014 Cuma 11:41A+A-

19. asrın sonlarından 1970'lere kadar geçen zamanlar, ümmetin dağınıklığını fırsat bilen emperyal güçlerin saldırılarına karşı ümmetin karşı koyuşlarıyla geçti. Ümmetimizi yıkmaya and içmiş sömürgeciler, kendilerine karşı yükselen direniş dalgasını kontrol edemeyince muhtevasını değiştirmeye gayret ettiler. İşgalcilere karşı direnişimizin rengini değiştirerek "milli-ulusalcı" bir karaktere dönüştürdüler. İşte 1900'lü yılların başından 1979'da Afganistan'ın Sovyetler tarafından işgal edilmesine kadar geçen sürede ümmetimizin direnişi,  hem sömürgeciler eliyle, hem de onların uzantısı sözüm ona vatanperver yerli tağutların yönlendirmesiyle gerçek manada bir sonuca ulaşmadı, ulaşamadı. Çünkü ödenen bedeller ne kadar büyük olursa olsun, gerçekçi bir hedefi, doğru bir metodu, sahih bir akideyi tam olarak bünyesinde barındırmadığı için mevzi kazanımlarımız da Ortadoğulu diktatörlüklere dönüşüverdi.

Afganistan cihadı, ümmetimizin Filistin davası etrafında ördüğü ilkesel ve teorik birlikteliğini, pratik hayata geçirmesine vesile olan güzel bir arazi oldu. Asya'dan Avrupa'ya, Hind Alt kıtasından, Afrika'ya, Ortadoğu'dan Kafkasya'ya kadar ümmetin her türlü etnik kimliğe, farklı dil ve kültüre sahip gençleri tek bir amaç uğrunda yeniden birleşiyordu. Üstelik  bu savaşa katılanlar, Çanakkale Savaşı'nda olduğu gibi bir İslam devletinin vatandaşlarının zorunlu -tabiri caiz ise cebren bir birliktelik- katılması gereken bir savaş olmadığı için tam anlamıyla bir "gönüllüler" ordusunun mensuplarıydı.

Ümmetin siyasi birlikteliği dağılmış, askeri disiplini yok olmuş, cihad kavramı rafa kalkmıştı. Gençler, tüm bunları Afgan sahasında el yordamıyla yeniden keşfedecek ve buradan yeniden ümmet olma bilincini dirilteceklerdi. Şüphesiz bu gayretlerinde en büyük destekçileri Allah'tı. 1960'ların dünyasına şehadetiyle mührünü vuran Seyyid Kutub'un kutlu mirasını savaş meydanlarında pratize etmek Abdullah Azzam gibi öncü şahsiyetlerin eliyle mümkün oluyordu. Yeniden ümmet olma, sahih bir İslam inancına dönme, Kur'an'ı hayatın her alanında hüküm koyucu olarak görme davasını Afgan cihadına katılan gençler, mücahid alimlerin yol göstericiliğinde ifade etmeye ve hayata geçirmeye başladılar. İşte cihadı, sırf bir muharebe olmaktan çıkarıp, İslami bir hayat nizamını ikame etmeye, dünya müslümanlarını "ümmetin saygın bir parçası" olarak görmeye dönüştüren ve dahi bu yönüyle "küreselleştiren" olgu budur! Ümmetimizin bu yüzyıldaki büyük bir kazanımıdır: Küresel cihad. Çünkü, küresel cihad, "ulusalcılık" gibi "misak-ı milli sınırları" gibi ümmetin arasına görünen ve görünmeyen sınırlar çizen her türlü bölücülüğe ve ifsada karşı bir başkaldırının adıdır.

İki kutuplu dünyanın çöktüğü ve çökerken tüm curufatını ümmetimizin üzerine boşalttığı bir dönemde kurtuluş ümidimizdir. 52 ülkeden gelen işgalci sürülerini tarumar eden Afganistan kasırgasıdır. Amerikan kibrini, İngiliz siyasetini Felluce'nin Ramadi'nin çöllerine gömmenin adıdır. Ürdünlü Hattap'ın Çeçen dağlarında, Çeçen genç Rüstem'in ömrünün baharında Suriye topraklarında kanıyla dünyaya haykırdığı sedasıdır.

Bugün, yeryüzünün gördüğü en vahşi rejimlerden birisi olan Esed Diktatörlüğüne, Hizbullah isimli terör şebekesine, Safevi yayılmacılığına karşı mücadele eden görkemli Suriye cihadı büyük bir imtihanla karşı karşıya. Kendilerine "Devlet" diyen bir hareket Suriye cihadına, Suriye'nin mustazaf halkına ve her şeyden öte kendi beslendiği kaynak olan "küresel cihad"a zarar veriyor. IŞİD, yaptığı eylemlerle Esed rejimine ve arkasındaki Safevi-Rus çetesine değil, "İslam Devleti, Hilafet, Kur'an nizamı, Ümmet Bilinci" gibi Müslüman halkların yaklaşık yüz yıldır eksikliğini damarlarındaki kan, aldığı nefes kadar zaruri olarak hissettiği taleplerimize zarar veriyor. Bu talep ki, mücahid ulemamızın bedelini darağaçlarıyla ödediği, Müslüman halkların tırnaklarıyla kazıyarak bugünlere getirdiği  kurtuluş ümidimiz, özgürlük çağrımızdır!

En az yüz yıldır sahih bir akideden kopartılmış, siyasi ve askeri birliğinden mahrum bırakılmış biçare ümmetimizden geriye, tağutların elinde esir düşmüş çeşitli coğrafyalara savrulmuş Müslüman halklarımız kaldı. Bu durumdaki halklarımızı ıslah edip elinden tutacağına öteleyen, Suriye halkının Esed rejimi karşısında büyük güçlüklerle kurduğu direniş örgütlerini, bu örgütlerin mensuplarını çok küçük bahanelerle tekfir edip, kendinden ve kendisinin "temsil" ettiğini iddia ettiği cihad mektebinden uzaklaştıran bir hareketi nasıl takdir edelim? Suriye ve Irak'ta mustazafların imdadına koştuğunu söyleyen bir İslami hareketten beklenen şey saflarımızı sıklaştırmaya gayret etmesi, muslihun olması, arkada kalanlarımızı yüreklendirip öne sevk etmesi, düşenleri toplayıp omuz vermesi, öncülük etmesi değil midir?

 

Ortadoğu'da başlayan ayaklanmalar, ümmetimizin üzerindeki zillet örtüsünü parçalayıp yırttığında, hepimiz büyük bir heyecanla Müslüman gençlerin neleri başarabildiğine şahit olduk. Firavunluk taslayan zalim diktatörler birer birer yıkıldı. Dünyaya nizamat verme iddiasındaki bir hareketten beklenen şey, ümmetin gençlerinin açtığı bu yolu sağlamlaştırmak, devrimleri İslami bir yöne evirmek için gençlerin ellerinden tutmaktı. Ne yazık ki onlar, İslami hareketlerin birikimlerini, Müslüman gençlerin gayretlerini bir kalemde silip attılar. Onları "akidesi bozuk" olmakla itham ederek kendilerinden uzaklaştırdılar. Oysa ki, devrimler ilk başladığı sıralarda ABD saldırısında şehid olan Usame bin Ladin, dünya Müslümanlarına şöyle sesleniyordu: "İslam evlatlarının asaleti zuhur etti. Arap ülkelerinde yöneticiler meçhule karıştı. Arşlar ortadan kalktı ve ardından müjde ve seçkinlik belirtileri bulunan bir haber geldi. Ümmet yüzünü doğudan müjdeleri gelen zaferi gözetlemek için o yöne çevirmişken devrim güneşi batıdan çıkıverdi. Devrim Tunus’tan ışık saçtı ve bu ışık ümmeti sevindirdi, halkların yüzlerini aydınlattı. Yöneticilerin boğazları tıkandı, Yahudiler vaadin yakınlığı korkusundan dehşete düştü. Zorbaların düşmesiyle aşağılanma, boyun eğme, korku ve çekinme düşünceleri de ortadan kalktı. Yerine özgürlük, onur, cesaret, yiğitlik fikirleri ayaklandı. Özgürlük isteğiyle değişim rüzgarları esti. Tunus ilk başarıyı elde eden oldu. Mısır yiğitleri de yıldırım hızıyla Tunus’un özgürlerinden fikir aldı ve Tahrir Meydanı’na yürüdü. Büyük bir devrim başladı. Hem de ne devrim!"

IŞİD, ne küreselleşen cihadi akımın önderlerini, ne de Müslüman halkları dikkate almayan bir yol çizdi kendisine. Ömrünün 32 yılını kesintisiz olarak cihad meydanlarında geçiren, bu uğurda eşini, çocuklarını en yakın arkadaşlarını ABD saldırısında yitiren ve ümmetimizin düşmanlarına karşı, ilerleyen yaşına rağmen hala direnen Dr. Eymen el Zevahiri'yi "şeriata" aykırı davranmakla itham ederek "dinlemeyeceklerini" söylediler. IŞİD liderliğinin bu emir tanımaz, laf dinlemez tavrını kendine rehber edinen "her biri yürüyen küçük bir devlet", ilimden nasipsiz "kibir taifesi" ise Zevahiri'yi "ahmak, bunak, şeriattan nasipsiz, cahil" gibi sıfatlardan başlayıp giderek daha da çirkinleşen şekilde itham etmeye yeltendiler. Bazıları bu kimselerin tekfirci olmadığını iddia ediyor. Allah aşkına söyler misiniz: Nusret Cephesi'ndeki mücahidleri dahi tekfir edenler, Nusret'in Rakka Emiri'ni tekfir edip infaz edenler" tekfirci değilse, tekfirci kimdir?

IŞİD, ümitlerimizi yıkıyor. Zulüm ve istikbara karşı Müslüman halkların bir kurtuluş reçetesi olarak sarılmaya başladığı "Kur'an nizamı", İslam devleti talebimize en büyük haksızlığı yapıyor. Devrimimizi laikler çalacak diye beklerken siz üstüne karabasan gibi çöktünüz.

Ey Müslüman halkların elindeki bu son ümidi yıkmaya çalışan kişi, sen, Müslüman gençlerin fedakarlıklarını, gayretlerini bir çırpıda berhava eden "kifayetsiz bir muhteris”sin! Esed katilinin tiranlığı sona yaklaşıyorken, Halep'in, Duma'nın Rakka'nın arslanları bir bir fethediyorken tağutun kalelerini, sen çıkageldin! Ve durdu zafer yürüyüşü…

Usame adeta bunları daha önceden görüyormuş gibi bakın neler söylüyor ümmete vasiyet niteliğinde: "Ümmetin onlarca yıldır beklediği bu fırsatın kaçırılması büyük günah ve büyük bir cehalettir. Bu fırsatı değerlendirin ve putları kırıp yerine adaleti ve imanı dikin. Bu noktada dürüst kimselere şunu hatırlatıyorum: Müslüman halklara tüm önemli konularda görüşlerin sunulması ve istişare için bir konsey kurulması şer’i bir vaciptir. Zorbaları devirme yolunda mücadele eden halkı kurtarmak için milletin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak; olaylara ayak uydurup olayların seyriyle paralel çalışacak bir ameliyat odası kurulmalıdır. Tağutlarını düşürme uğrunda mücadele eden ve evlatları öldürülen halkları kurtarmak için ümmetin akıl sahiplerinden de istifade edilmeli, işinin ehli araştırma merkezlerinden ve bilgi sahibi zeki insanlardan yardım alınmalıdır... Gençlerin, lazım olan her şeyi hazırlaması, orta çözümlerden ve zalimlerin ikiyüzlülüğünden uzak olan tecrübe sahibi dürüst kimselere danışmadan bir şey yapmamaları gerekir. Zira şöyle denmiştir: Görüş, cesurun cesaretinden öncedir, o öncedir, diğeri ise (cesaret) ikinci sıradadır."

IŞİD'in içerisinde Suriye'nin yetimlerine ilaç, kirletilen namuslara bir kalkan, tağutun karşısında muhkem bir kale olmak için yeryüzünün değişik coğrafyalarından koşup gelen yiğit Müslümanlar var. Bu kardeşlerime sesleniyorum: Ne olur ellerinizi kardeşlerinizin kanlarına daha fazla bulaştırmayın. Suriyeli mücahid kardeşlerinizi "sahva" diyerek katletmeyin. Bu apaçık bir iftiradır ve sadece kötü niyetli kimselerin bir uydurmasıdır.

Evet Irak'ta, Bosna'da yaşadığımız tecrübelerden biliyoruz ki, mücahidlerin kanları üzerinden yükselen emperyalist kafirlerin uşakları mücadelemizi İslam Devleti ile taçlandıracağımız zaman karşımıza çirkin yalanlarla çıktılar. Kasyun Dağı'na mücahidler tevhid sancağını diktiğinde böylesi haramileri yeniden karşımızda göreceğiz. Fakat zalimlerin bugün böylesi bir gücü yok. Eğer kafirler iddia edildiği gibi kendileri için paralı asker bulabilselerdi, Suriye'ye çoktan müdahale eder, Esed'in bir kaç günden fazla ömrü kalmazdı. Allah'a hamdolsun ki Suriye cihadının tüm büyük cepheleri davalarını satmaktan beridirler. Bilin ki, içinde bulunduğunuz bu savaş "tevhid ehli ile satılmışların" bir savaşı değildir. Bu söylem sadece şeytanın ve yoldaşlarının bir kandırmacasıdır.

Son sözlerim, IŞİD'in önderliğine! Irak'ta cihadı ortadan kaldırmak, mücahidlerin halkla arasını bozmak için ABD tarafından örgütlenen Sahva, Müslümanlara büyük zarar verdi, doğrudur. Peki, Sahva'nın bir dönem cihadın en büyük destekçisi olan, neredeyse El Anbar'ın, Felluce'nin, Diyala'nın, Musul'un tüm aşiretlerinin desteğini almasında Mücahidlerin uygulamalarının hiç mi sorumluluğu yok? Bir kaç hafta içinde 100 bin savaşçıyı Sahva nereden buldu sanıyorsunuz? Mücahidler, elinden ve dilinden emin olunan insanlar olmalıdır. Yıllarca uygulanan gıda ve ilaç ambargosuyla yüzbinlerce çocuğunu hastalık ve açlık sebebiyle kaybeden, işgal altında 1 milyondan fazla şehid veren mazlum Irak halkı için cihadınız büyük bir ümitti. Oysa sizler mücahitlerin mirasını bu şekilde tükettiniz.

Eğer kalbinizde iyi niyete dair bir şeyler kaldıysa hala, lütfen yaptıklarınızdan vazgeçiniz. Fakat hiç bir zaman "İslam'ın yeryüzüne hakim kılınması davamıza" hizmet gibi bir kaygınız olmadıysa, İlay-ı Kelimetullah için yeryüzünün değişik coğrafyalarından Suriye'nin mazlum halkının imdadına koşup gelen gençlerimizi bize geri verin. Günahlarınıza bu gençleri daha fazla ortak etmeyin.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum