1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İran İçin Suriye Neden Ağır Bir Yük Oldu?
İran İçin Suriye Neden Ağır Bir Yük Oldu?

İran İçin Suriye Neden Ağır Bir Yük Oldu?

​​​​​​​Resmi rakamlar, Kasım 2012 ile 2017 arasında İran’ın 418 üst düzey subay olmak üzere 2.100’den fazla donanımlı askerini kaybettiğini, 7000’den fazla İranlının da yaralandığını gösteriyor.

14 Mart 2018 Çarşamba 20:00A+A-

Londra’da yayınlanan Şarku’l Avsat haber sitesinde yayınlanan analizde İran’ın katil Esed ile katliam ortaklığının İran’a geri dönüşü yorumlanıyor:

İran, Suriye’ye müdahalesinden yedi yıl sonra bu maceraya neden atıldığını yeniden gözden geçirmeye başlamış olabilir. Ağır kayıplar verdiren bu stratejiyi yeniden gözden geçirmeye birçok etkenin katkıda bulunduğu açıktır. Bu etkenlerin başında İran’ın savaş boyunca verdiği insan kaybıdır.

Resmi rakamlar, Kasım 2012 ile 2017 arasında İran’ın 418 üst düzey subay olmak üzere 2.100’den fazla donanımlı askerini kaybettiğini, 7000’den fazla İranlının da yaralandığını gösteriyor. Ancak resmi olmayan sonuçlara göre İran tarafından savaşa sürülen Lübnanlı, Afganlı, Iraklı ve Pakistanlı askerler arasındaki kayıplar ise binlerle ifade ediliyor.

İran hakimiyetinde, Hasan Nasrallah’ın liderliğindeki Hizbullah örgütünün verilerine dayanan İranlı araştırmacılar örgütün bu savaşta 1.400 askerini kaybettiğini açıkladı. Bu kayıp 2006’da örgütün İsrail’e yönelik savaşında verdiği kayıpların iki katı. Öte yandan Batılı istihbarat kaynakları, İran’ın Suriye’de 25.000’den fazla askeriyle savaştığı tahmininde bulunuyor. Bu nedenle İran’ın asker kaybı klasik savaş kayıp haberlerinden çok daha fazla olduğu açıktır. Buna göre Suriye’de bulunan İran güçleri ve milislerindeki kayıp 2500’den fazla olmalı.

Eski İran Deniz Kuvvetleri komutanlarından askeri yorumcu Hamid Zemridi bu konuda şöyle dedi: “Suriye tecrübesi, İran’ın planlama ve liderlik konularında en kötü örneklerinden biri sayılabilir. Suriye’de olup bitenlere İran’ı katmaya karar verenler elde etmek istedikleri şeyin farkında değildiler. Bu nedenle hedefe yöneltilecek güçler konusunda acze düştüler ve takip edilecek taktikleri de belirleyemediler.

Suriye’deki savaş sırasında öldürülen General Hüseyin Hamdani’nin görüşüne göre, “müdahale kararı Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in düşmesini engellemeyi amaçlıyordu. Ancak Hamadi’nin açıklamasından ortaya çıkan; hiç kimsenin onlara asıl gerçekleştirmek istedikleri şeyi söylememesiydi. İşin en kötü tarafı Şam’a ulaştıklarında Suriye’nin İran müdahalesine çok istekli olmadığını görmeleriydi. Bu nedenle Suriye ordusu bizi belirli bir alanla sınırlamak için etrafımıza çelikten duvar ördü.”

10 bin türbe belgeleniyor

Suriye ordusunun şekillendirdiği stratejide istenen merkezi pozisyonu garantileyemeyen İran takımı, kendilerinin Suriye’de oluşunu “türbeleri korumak” olarak gerekçelendirdi. Ancak hiç kimse bu türbelerin sayısını bilmiyordu aynı zamanda bu koruma hevesinin arkasında yatan gerçeği de. Üstelik kimilerinin büyük hedefler uğruna girdiği bu savaşta türbelere saldırma gibi bir girişim de bulunmuyordu. İranlılar, Suriye’deki mevcudiyetlerinin ilk yılını türbelerin bir listesi üzerinde çalışarak geçirdiler ve birçoğu çok eski zamanlara ait 10.000’in üzerinde şaşırtıcı bir rakama ulaştılar.

Bununla birlikte, İran tarafından Suriye’ye gönderilen unsurların aslında türbeleri korumaya yönelik olduğu varsayılsa bile bu durum, polis sorumluluğunda olan bu görevi yerine getirmeleri için eğitilmedikleri gerçeğini gizleyememektedir.

Genel olarak, İran’ın Suriye’ye müdahalesi, Irak’la sürdürülen sekiz yıllık savaştan bu yana ülkenin en büyük askeri kaybına neden oldu. 70’li yıllarda İran, Dafor kominist ayaklanmasında Umman’daki müdahalesinde yalnızca 69 askerini kaybetmişti. Operasyonu yürüten General Ali Horsandi’nin belirttiğine göre her şey saatin işleyişi gibi dakik bir biçimde gerçekleştirilmişti. O şöyle demişti: “Ne yapmamız gerektiğini, nasıl başarabileceğimizi ve nasıl çıkabileceğimizi öğrendik. Daha da önemlisi, kimin lider olduğunu biliyorduk.”

Kasım Süleymani’nin yalanı

Ancak İran’ın Suriye macerasına gelince bu unsurlar dikkate alınmamıştı. Açık bir komuta yapılanmasının olmaması gibi. Özellikle Amerikan medyası başta olmak üzere Batı basını Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’yi Suriye’de en büyük komutan olarak resmettiler. Öyle ki, Amerikan dergileri, ABD televizyon kanallarının beyaz atlı bir şövalye olarak çektiği bir görüntüye dergi kapaklarında yer verdiler.

Ancak gördük ki Süleymani saha tecrübesine sahip değil ve büyük bir savaşa girmek için gerekli olan stratejik bir vizyonu da bulunmuyor. Tüm göstergeler Süleymani’nin halkla ilişkilerde yetenekli biri olduğu ve İran’ın Lübnan, Irak ve diğer bölgelerde elinde tuttuğu milis ve ajanları kontrol edebileceğini göstermektedir. Buna rağmen o askeri planlama yapabilen bir kişi değildir. Kendi muhabere biriminden yoksun olan Kudüs Gücü, istihbarat, güvenlik, casusluk ve propaganda dışında bir şey yapmamıştır. Suriye’de savaşa katılacak uygun güçlerle ilgili bilgisizlikten dolayı Tahran savaşçılarını “ şehit gönülleri”nin kişisel tecrübelerine ve şartların dayatmasına uygun olarak gönderdi. Daha önce Devrim Muhafızlarında bulunmuş binlerce kişi, Basic, İslami polis, İran Yeşil Bereliler ve diğer örgütlerde çalışanlar burada sadece keşif görevinde bulundular. Suriye’de ölen bazı subaylar bu örgütlerdendir. Bunlardan 17’si su altında savaşma konusunda uzman deniz kuvvetlerindendi. Ancak Suriye’de savaş karada yapılıyordu.

Suriye’de yer alan kuvvetlerin karma niteliği, ülkelerinde gerilla taktiklerini bilen düşmanlarına karşı uyumlu bir komuta ve kontrol sistemi kurmayı imkansız kılıyordu. Buna ilaveten Suriye’de savaşan İranlılar Arapça gibi o toplumun kültürünü de bilmiyorlardı. Çoğu zaman Suriye hükümet güçleri tarafından dışlanıyorlardı da. Suriye’deki savaşta trajedik örneklerden biri Suriye ordusunun zırhlı birliklerinden oluşan 4. Tugayı kuşatılmış durumda olan İran’ın “Yeşil Bereliler” olarak bilinen özel kuvvetlerini kurtarmayı reddetmesi ve onları yalnız bırakmasıydı. Hızlıca geri çekilmelerinin ardından İran’ın en iyi savaşçılarından 13 akranlarının cesetlerini geride bırakmak zorunda kalmışlardı.

Bir başka sorun ise “türbe savaşçıları” içinde bulunanların bir kısmı savaşacak güçleri olmayan emeklilerden ya da savaş tecrübesi olmayan gençlerden oluşuyordu. General Süleymani’nin üç hafta boyunca verdiği eğitim, emirleri dinlemenin ötesinde silah ve mühimmatları kullanmak konusunda yetersiz kaldı.

Rusya’nın İran’ı marjinalleştirmesi

Genel olarak sorun İranlı kuvvetlerin mümkün olduğu kadar Suriyeli öldürmekten başka ne yapacağını bilmemeleridir. Zaman zaman kendilerini saldırı ve kaçış taktiklerinde eğitimli “düşman”lara karşı klasik savaşın içinde bulunuyorlardı. Bazı durumlarda ise bu kuvvetler kendilerini bazı yerleri korumakla görevli buluyorlardı bazen de askeri bir önemi olmayan devriye görevini yerine getiriyorlardı.

Rusya’nın Suriye’deki savaşın ana koordinatörü olarak 2015’ten itibaren yükselişi, savaşta marjinal olan ve etkisi azalan İranlılar arasında daha fazla kafa karışıklığına neden oldu. Buna ek olarak İran Suriye’de hava kuvveti bulunduramadı. Bu durum onu hava desteği vermekten mahrum bıraktı. Yine Suriye ve Rusya askeri varlıklarını İran ve paralı askerlerinin kullanmasına izin vermediler. Diğer taraftan, İran’daki Humeyni rejimi gibi kapalı bir sistemi kamuoyuna anlatmak her zaman kolay değildi.

Bugün ise Tahran’da konuşulan şey Suriye savaşı için yeni bir strateji ve yeni bir komuta yapısına duyulan ihtiyaç.

 

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT