1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İnce’nin Tövbesi, Gedikli’nin Şükrü
İnce’nin Tövbesi, Gedikli’nin Şükrü

İnce’nin Tövbesi, Gedikli’nin Şükrü

Ülkeyi ve toplumu yönetme pozisyonundaki koskoca adamlar halen ilkokul sıralarında ezberletilen “Ey bugünümüzü sağlayan Ulu Atatürk!” müsameresinde ısrar ederek nereye varmak istiyorlar acaba?

28 Kasım 2011 Pazartesi 19:19A+A-

Türkiye’de siyaset izahı çok zor işleyen bir enteresanlıkta işliyor. Tüm modernlik ve laiklik vurgularına, bilimsellik referanslarına, ilerlemeci özlemlerine rağmen arkaik-ilkel bir din, ideolojik bir mistifikasyon olarak tepemizde dikilen bir Atatürkçülük dayatmasından sıyrılabilmek neredeyse imkânsız gibi görünüyor.

Ülkeyi ve toplumu yönetme pozisyonundaki koskoca adamlar halen ilkokul sıralarında ezberletilen “Ey bugünümüzü sağlayan Ulu Atatürk!” müsameresinde ısrar ederek nereye varmak istiyorlar acaba? Bu sıkıcı müsameredeki sıkıcı rol bu kadar mı benimsenir diye düşünürken CHP’nin son dönemlerde iyiden iyiye parlayan yıldızı Muharrem İnce’nin bir konuşmasına şahit oldum. Uzun yıllar fizik öğretmenliği yapmış CHP’li İnce bir toplantıda hem laik öğretileriyle hem de modern fizik öğretileriyle taban tabana zıt şöyle bir cümle kuruyordu: ''Bir CHP milletvekili olarak ben de Atatürk'ten ve İsmet Paşa'dan özür diliyorum. 9 yıldır bunları (AK Parti’yi) yenemedik, iktidar olamadık.''

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce özür ve mahcubiyet dolu böyle bir cümle kurarken malum olduğu üzere kendisini işiten ve gören bir Ebedi Şef ve Milli Şef’e seslenerek açıkça tövbe ediyor, nedamet getiriyordu. Muharrem İnce, hakikaten tüm zamanları ve mekânları kontrol eden aşkın bir Ulu Önder’e, maddi ve manevi âlemi kuşatmış mutlak bir kurtarıcıya inandığı için mi böyle bir cümle kuruyor bilemiyoruz. Ama inandığı ve temsil ettiği Atatürkçülük davasıyla ilgili yalan ve riya gibi ahlak dışı bir davranışı kendisine yakıştırmamız bizim için uygun olmaz. Dolayısıyla Kemalist siyasetteki acziyetini, vesayetçi örgütlenmedeki beceriksizlerini, laik-Türkçü psikolojik savaş tekniklerini piyasaya sürmedeki yetersizliklerini doğal olarak Ulu Önder Atatürk’e arz edecekler, o’ndan af ve özür dileyecekler. İşin tabiatı budur, inandığın kurtarıcına yakarır ve biricik kurtarıcına sığınırsın. İnançların arasında çelişki olsa da, inançların gerçeklerle çelişik olsa da inanç meselesi böyledir. 

Gedikli: İktidarımız döneminde Atatürk’ün ruhu şad olmuştur!

CHP’li Muharrem İnce’nin Atatürk’e yönelen bu özrüne muhafazakâr cenahtan şaşırtıcı ve sinir bozucu bir cevap geldi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Bülent Gedikli’nin, partisinin Çankaya İlçe Başkanlığı 4. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada İnce’nin sözlerine cevabı şu oldu: "Sen neden Atatürk'ten özür diliyorsun ki. Son 9-10 yılda Atatürk'ün eminim ruhu şad olmuştur. Ülkemizin, milletimizin gelmiş olduğu noktadan o da memnundur.”

Maalesef insana tam da “laf söyledin, bal kabağı” dedirtecek cinsten bir durumla karşı karşıyayız yine. Siyasette resmi ideolojiye ve ilahına yönelik sırnaşmaya örnek olacak son dönemin gayet orijinal bir beyanatı AK Parti’li Gedikli’ye nasip oldu. Atatürk’ü Kemalistlere kaptırmamak, Atatürk’ü daha iyi temsil etmek gibi saçma ve beyhude bir çabanın bu kadar mı müşterisi olur?

Ulu Önder’in ruhunu şad etme yarışında bakalım kim şampiyon olacak? Biz bilemiyoruz fakat Ulu Önder’in ruhunu şad edenlerin mükâfatı nedir ve nerede, nasıl verilecek acaba?

“Atatürk’ü şahsı manevisini şad etme yarışı” gibi akılla, mantıkla, vicdanla ve tabii ki en önemlisi İslam’la telifi kabil olmayan bu saplantının siyaset diye topluma pazarlanması çirkinliği kat kat artırıyor.

Gedikli’nin söylemi kendisi ve hitap ettiği partililerden başlamak üzere toplumun bütün katmanlarını çürütmeye çok müsait çok kaba bir oportünizme dayanıyor. Bu ilkesiz fırsatçılık şimdiye kadar kime ne kazandırmış ki Gedikli’ye ve partisine bir şeyler kazandırsın. Elbet bazı getirileri olmaz değil. İki yüzlü, güce tapan ve güçlünün kanatlarına sığınan, ahlaki değerlerini yitirerek başkalaşmış bir siyaset ve toplum, bir siyaset ve toplum üretmek isteyenlerin bu türden oportünist söylemler üretme gayretleri yerinde olur.

“Atatürk yaşasaydı Milli Görüşçü olurdu!” söylemi ile “içeriden” ve siyaset icabı, zoraki söylendiği için "hoş" görülen yanlışların kapsamı zaman içerisinde işte böyle genişledi, böyle derinleşti. Dünün zoraki ve ‘küçük’ yalanları bugünün gönüllü ve benimsenmiş doğruları olarak anlatılır oldu. Başkalaşma için verilebilecek bu türden örneklerin sayısı maalesef giderek artıyor.  Lakin hep birlikte göreceğiz ki, rollerini muhalefet ettikleri statükoculardan daha fazla benimseyen bu garabet tiplerin geleceği de meşruiyeti de olmayacak.

Kenan Alpay / Haksöz-Haber

HABERE YORUM KAT

2 Yorum