1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İİT’in Kudüs Zirvesi ve Suudi Arabistan’ın Tutumu
İİT’in Kudüs Zirvesi ve Suudi Arabistan’ın Tutumu

İİT’in Kudüs Zirvesi ve Suudi Arabistan’ın Tutumu

Yazısında İİT’in Kudüs zirvesini değerlendiren Ahmet Varol, Suudi Arabistan’ın neden zirveye katılmadığı sorusuna cevap arıyor.

14 Aralık 2017 Perşembe 15:33A+A-

Ahmet Varol’un bugünkü Yeni Akit’te (14 Aralık 2017) yayınlanan konuyla ilgili ki yazısı şöyle:

İİT’nin Olağanüstü Kudüs Zirvesi

Şimdiki adı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) kuruluştaki adı İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ) olan teşkilat, mayasında Kudüs ve Mescidi Aksa davası olan bir örgüttür. Çünkü şekillenmeye başlamasında, 1969’da Mescidi Aksa’yı yakma teşebbüsünün ardından o zamanki Suudi Arabistan kralı Faysal ibnu Abdülaziz’in yaptığı çağrının rolü olmuştur. İslam coğrafyasının, emperyalist oyunlarla küçük parçalara ayrılmasından sonra ilk İslam zirvesi zikrettiğimiz olayın ardından Kral Faysal’ın çağrısıyla 22-25 Eylül 1969’da Fas’ın başkenti Rabat’ta toplandı ve İKÖ de bu toplantıdan sonra kuruldu.

ABD Başkanı Trump’ın 1995’te parlamentonun kabul ettiği yasanın uygulamaya geçirilmesini ertelemeyerek Kudüs’ü siyonist işgal rejiminin başkenti olarak tanıdığını ilan etmesi ve Tel Aviv’deki ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e nakledilmesi için hazırlıkların başlatılması emri verdiğini söylemesi üzerine İİT’nin dönem başkanı olan Türkiye’nin çağrısıyla dün yani 13 Aralık 2017 Çarşamba günü İstanbul’da bu teşkilata üye ülkelerin liderleri arasında bir zirve gerçekleştirildi.

1969’da Mescidi Aksa’nın kundaklanması üzerine Kudüs ve Mescidi Aksa davası etrafında İslam dünyasının bir araya gelmesine öncülük eden Suudi Arabistan’ın bugünkü kralı ne yazık ki ABD’nin Kudüs’e yönelik çirkin komplosuna karşı düzenlenen olağanüstü zirveye katılmayı reddetti. Çünkü o zaman Kudüs ve Mescidi Aksa davası konusunda duyarlılık gösterilmesini isteyen Kral Faysal bin Abdülaziz ile bugün İİT’nin Olağanüstü Kudüs Zirvesi’ne katılmayı reddeden Kral Selman bin Abdülaziz’in ve onun oğlu veliaht prens Muhammed bin Selman’ın durduğu yer arasında büyük fark var.

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü siyonist işgal rejiminin başkenti olarak tanıdıklarını ilan etmesinden kısa bir süre önce de Suudi Arabistan’ın müftüsü Abdülaziz bin Abdullah Âl-i Şeyh Et-Temimi Filistin’de İslâmî Direniş Hareketi’nin işgale karşı verdiği mücadeleyi terör olarak niteleyen ve siyonist işgale karşı savaşmanın caiz olmadığını söyleyen bir fetva yayınlamıştı. Suud müftüsü böyle bir fetva verdikten sonra ABD başkanının Kudüs’ü işgal rejiminin başkenti olarak ilan etmesi hiç de zor değildir.

İstanbul’daki zirveye Mısır cuntasının lideri General Abdülfettah Sisi de katılmadı. Suudi Arabistan ve Mısır’ın sergilediği tutum, siyonistlere ait medya organlarının ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanımasına dair kararın aslında Trump’ın Riyad zirvesi esnasında alındığına dair iddialarını da doğrulamaktadır.

Suudi Arabistan yönetiminin ABD’yi Kudüs konusundaki kararından dönmeye çağırması ise kendisinin karanlık ilişkilerini örtme amaçlı bir kamuflaj politikasıdır. Söz konusu karanlık ilişkilerin üstünün örtülmesi için bu kadarlık kamuflaj yapılması ABD’nin de işine gelmektedir.

İstanbul’daki zirvede İslâm ülkelerinin Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanıması yönünde çağrılar yapıldı. Fakat bu çağrılarda özellikle “Doğu Kudüs” vurgusunun yapılmasına dikkat edildi. Oysa ABD, bu şehri işgal rejiminin başkenti olarak tanıdıklarını ilan ederken Batı Kudüs vurgusu yapma ihtiyacı duymamıştı.

ABD’nin bu tutumu karşısında İslâm dünyasının Kudüs’e sahip çıkma konusunda daha cesaretli adımlar atması gerekir. Her ne kadar şu an Kudüs üzerindeki siyonist işgal devam ediyor olsa da bu şehrin resmen Filistin’in başkenti olarak tanınması sözde kalmamalı, çağrılarla yetinilmemeli, fiiliyata da geçirilmelidir. Fakat bu konuda en başta cesaretli adımları Filistin Yönetimi’nin başkanı Mahmud Abbas’ın atması ve Kudüs’ü Filistin Yönetimi’nin resmî başkenti ilan etmesi gerekir. Tabii bu arada Abbas’ın sadece heyecanlı konuşmalar yapmakla kalmayarak Filistin’de bütünlüğün sağlanması konusunda da cesaretli adımlar atması gerekir. Bunun için en başta Gazze’ye uyguladığı yaptırımlara kesin bir şekilde son vermelidir.

HABERE YORUM KAT