1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Hiyerarşi Yoksa Bu Farklılaşmaya Neden İhtiyaç Duyuluyor?
Hiyerarşi Yoksa Bu Farklılaşmaya Neden İhtiyaç Duyuluyor?

Hiyerarşi Yoksa Bu Farklılaşmaya Neden İhtiyaç Duyuluyor?

Elif Çakır Adalet Bakanı’nın “mahkemeler arasında hiyerarşi yoktur” sözünün doğurabileceği keşmekeşi ele alıyor.

19 Ocak 2018 Cuma 11:03A+A-

Elif Çakır’ın bugünkü Karar’da (19 Ocak 2018) yayınlanan yazısı şöyle:

Dolayısıyla Geldiğimiz Süreçte Mahkemeler Arası Curcuna

Anayasa Mahkemesi’nin Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkında vermiş olduğu “ihlal” kararı üzerine kızılca kıyametler koptu.

İlk kez de kopmuyor.

Anayasa Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül hakkında vermiş olduğu “ihlal” kararı üzerine, çok daha ağır eleştirilerle, “AYM’nin kararı bizi bağlamaz” gibi tepkilerle, sert kınamalarla karşı karşıya kalmıştı.

Hatta AYM “FETÖ’cüleri koruyan kurum” gibi deli saçması ithamlara maruz bırakılmıştı. Bunun üzerine AYM Başkanı Zühtü Arslan şöyle bir açıklama yapmıştı:

“AYM’nin kararları herkesi bağlar. Verdiğimiz kararları doğal olarak bazıları beğeniyor, bazıları da beğenmiyor. Dahası bugün alkışlayanlar yarın tabiri yerindeyse lanetleyebiliyor. Hatta bazen aynı kişiler, verilen kararlardan bir kısmını alkışlıyor, ancak aradan bir gün geçmeden aynı hakimlerin verdiği kimi kararlar için ‘skandal’ diyebiliyor. Kınayanın kınaması da övenin övgüsü de Anayasa Mahkemesi’ni etkilemez. Bireysel başvuruda, başvurucunun kimliğine bakmıyoruz. Biz işimizi yapıyoruz. Kısacası Ankara’daki varlığımızı hatırlayanlar, kararlara göre değişiyor. Verdiğimiz kararlara göre bizi hatırlayanlar değişse de biz hep buradayız.” (1 Mart 2016)

Bir hukuk devletinde, siyaset kurumu ve yargı kurumu arasında tartışma olmaz diye bir şey yok, siyasal irade mahkemelerin verdiği kararlardan çoğunlukla hoşnut olmayabilir, siyaseten eleştirebilir de. Burada bir anormallik yok. Siyasi güç yargıya müdahale etmek de isteyebilir. Yargıyı kullanmak isteyebilir. Bunlar siyasetin doğasında var. Anormal olan yargı kurumlarının, yargıçların kararlarını hukuka göre değil, siyasi beklenti içerisinde olarak, siyasi kurumları hoşnut edecek şekilde, konjonktüre uygun olarak vermesidir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi bunun için önemlidir. Devletin kurumsallaşması bunun için mühimdir.

Bir devletin hukuk devleti olması bu yüzden hayatidir.

Bu bağlamda AYM Başkanının bu açıklaması hukuk devleti imajı açısından önemli olduğu gibi, toplumun adalet duygusuna güveninin zedelenmemesi açısından da önemlidir.

Şimdi bir kez daha AYM tartışmaların odağında. Vahim olanı yerel mahkemenin anayasal suç işleyerek, tabi hakimlik ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde, kanunları alaşağı ederek AYM’ye direnmesiydi.

Şimdi el yükseltilmiş durumda.

Dün bir televizyon programına katılan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e bir kez daha AYM’nin vermiş olduğu “ihlal” kararı soruldu. Şöyle enteresan şeyler söyledi:

“Anayasa Mahkemesi’nin kararları bağlayıcıdır.”

Enteresan olan bu değil elbette. Anayasa’nın 153. Maddesine göre de “AYM’nin kararları kesindir. Yasama, yürütme, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri, bütün yargı organlarını” bağlar.

Enteresan olan, çelişkili olan şu sözleri. Diyor ki Sayın Gül:

“Mahkemelerde hiyerarşi olmaz. İlk derece mahkemesi olur, istinaf olur, yüksek mahkeme olur.”

Sonra da şöyle diyor:

“Her mahkeme yetkisini anayasa ve kanundan alır.”

Peki, bu durumda nasıl olacak?

Anayasa diyor ki, Anayasa Mahkemesi’nin kararı bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesi’nin kararı kesindir. Sokaktaki vatandaşı da bağlar, Türkiye Büyük Millet Meclisini de, Başbakanı da, Cumhurbaşkanını da, yargı organlarını da...

Sayın Gül sormak istiyorum:

Tamam, sizin dediğiniz gibi, mahkemeler arasında TSK’da, devlet bürokrasisi içinde olduğu gibi “emir talimat” anlamında bir hiyerarşi yok. Tamam, kabul ediyorum, siyaseten oldukça başarılı bir “söz oyunu” yaptığınız. Siz de bunun farkındasınız.

Fakat, Anayasa’nın 153. Maddesi bu durumda ne anlama geliyor?

Ülkemizde ABD’de, Avrupa ülkelerinde, yani normal bütün hukuk devletlerinde olduğu gibi “üst derece” mahkemeler var mı yok mu?

İlk derece mahkemelerinin en doğru kararı vereceklerine inanıyorsak madem neden ikili yargılama sisteminden özellikle temel haklar ve hürriyetler konusunda dörtlü yargılama sistemine geçtik?

Neden ilk derece mahkemeleriyle temyiz mahkemesi olan Yargıtay’ın arasına Bölge İstinaf Mahkemeleri sokuldu?

Ve Yargıtay’ın kararları alt derece mahkemelerin kararını bağlıyor mu bağlamıyor mu?

Özellikle temel hak ve hürriyetler konusunda bu üçlü yargılama sistemiyle de yetinilmeyerek Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirilmedi mi?

Bütün bunlar ilk derece mahkemelerinin etkin bir şekilde denetlenmesi ve yargıda keyfi kararlar verilmesini önlemek için atılan adımlar değil miydi?

Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar bütün yargı organlarını bağlar mı bağlamaz mı?

Bütün bunlar bir hiyerarşi değil de nedir?

***

Bakınız...

Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararın “tahliye” kararı olmadığını siz de hükümetiniz de biliyor.

Sizin hükümetiniz döneminde getirilen Bireysel Başvuru sisteminin varlık nedeni Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini önlemektir değil mi?

Bireysel Başvurunun kural olarak, kamu gücü işlemlerine karşı yapıldığı konusunda da hemfikir olmalıyız. Anayasa Mahkemesi, kendisine kanunlar yoluyla verilen görev ve yetkisi dahilinde başvurucunun müraacatına göre dosyasını inceler “yargılama sürecinde hak ve hürriyet ihlali yapılıp yapılmadığını” tespit ederek bir karar verir.

AYM’de bunu yaptı. Yetki gaspı falan yapmadı.

Şimdi siyaseten bunlara karşı çıkmak başka. Ancak, hoşa giden karar veren yerel mahkemeye sahip çıkmak adına, polemiğin “yargıda hiyerarşi yoktur” eşiğine getirilmesi çok daha başka.

Ve vahim bir açıklamadır. Bu açıklama mahkemeler arasında curcunaya sebep olur ki, Allah korusun.

YARGIMIZ BAĞIMSIZ SAYGI DUYALIM... YOKSA...

Devlet büyüklerimiz bir yandan yargımızın bağımsız ve tarafsız olduğunun altını kalın kalın çiziyorlar ve sevgili vatandaşlar olarak mutlak surette “yargımıza saygı” göstermemizi istiyorlar...

Bir yandan da “yargıya” ilişkin tuhafın ötesinde vahim sayılacak, yargının siyasallaştığı algısını besleyecek tartışmalara öncülük ediyorlar.

Örneğin, Adalet Bakanlığının Müsteşarı, bütün yargıçlara “yargıya müdahale edilmesine müsaade etmeyin” mektubu gönderirken, Adalet Bakanı, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayacağı bayrağı açarak, kanunen suç işleyen, Anayasa ihlali yapan yerel mahkemeye arka çıkıyor.

Dolayısıyla bu durumda
şimdi...

Bir ülkenin Anayasa Mahkemesi, anayasanın ve kanunların kendisine verdiği yetkileri kullanarak, hukuka uygun vermiş olduğu bir karar neticesinde bu kadar linç edilebiliyorsa, bu durumda alt derece mahkemelerde görev yapan hakimler “yargıya müdahale edilmesinin” önüne nasıl geçecekler?

 

HABERE YORUM KAT