1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. HİNDİSTAN

  4. Hindistan Müslümanları'na Kim Sahip Çıkacak?
Hindistan Müslümanları'na Kim Sahip Çıkacak?

Hindistan Müslümanları'na Kim Sahip Çıkacak?

Hindistan'da yaşayan Müslümanlar kast sisteminin en altında alıyor ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Politik bilinç, medya ve liderden yoksun kalmaları da dünya Müslümanlarının gözünden uzak düşmelerine sebep oluyor.

01 Ekim 2016 Cumartesi 15:17A+A-

Dünya Bülteni sitesinde yer alan Hindistan Müslümanları konulu detaylı bir haber:

Hindistan’da yaklaşık üç yüz milyon Müslüman bulunuyor. Nüfusa oranları yüzde 22 olmasına rağmen daha az oldukları algısı oluşturuluyor.

Hindistan Muslim Political Council of India başkanı ve Mission Media’nın kurucusu Dr. Taslim Ahmed Rehmani, Pakistan’ın bölünmesinin ardından unutulan Hindistan Müslümanlarının, siyasi, iktisadi olarak ve eğitim açısından geri bırakıldığını ve bilinçsiz bir kitle haline getirilen Hint Müslümanlarının okur-yazarlık oranının yüzde 2.5 olduğunu açıkladı.

Yüz bine yakın medresenin bulunduğu ülkede Müslümanların dini eğitim ihtiyacının sadece yüzde dördü karşılanıyor.

Yokolmaya karşı direnç göstermeye çalışan Müslüman halk ve alimler de en azından Müslüman kültürünü korumak için çalışıyor. Siyasi ve entelektüel bir varlık gösterecek hem alt yapıları yok hem de üst yönetim desteğinden mahrumlar.

Arakan’a yakın bölge (Asam) her geçen gün Arakanlaşıyor. Asam’da 10 milyon Müslüman var. Yarım milyonu evlerden çıkarıldı. Yarısı hala evlerine dönemedi. Nasıl mücadele edeceklerine dair bir planı olmayan kitle. Ulusal bir siyasi parti yok. Mahalli örgütler var. Yayınlar var ama ulusal gazete bile yok.

Keşmir’deki şiddetli olaylar Hindistan’ın iradesiyle devam ediyor.

MÜSLÜMANLAR MEDYADA NASIL YER ALIYOR?

Hint medyasında Müslümanların yer alışı tek taraflı ve dengesizce. Müslümanlara karşı önyargıları besleyen türden habercilik yapıyor. Bu da köktendincilere ve radikallere, Müslüman gündemini istedikleri biçimde ele geçirip çarpıtmaları konusunda yeşil ışık yakıyor. “Ilımlı Müslüman yoktur” iddiası ile “ya fanatik ya da devrimci Müslüman” görüntüsü yayarak, her iki kategoriye de girmiyorsan, o zaman Müslüman değilsin vurgusu yapılıyor.

Hindistan Muslim Political Council of India başkanı ve Mission Media’nın kurucusu Dr. Taslim Ahmed Rehmani yaptığı açıklamada, gazetelerin Urduca çıktığını ve haftalık 25 bin bastığını ancak ulusal olması için ve diğer dillerde de olması için sponsora ihtiyaçları olduğunu söyledi.

Hindistan’da medyada 33 dil kullanılıyor. Paralarının üzerinde 18 dil var.

Hintli Müslümanların en büyük sorunu, seslerini duyuramamak ve durumlarını net şekilde ifade edecek entelektüel insan yokluğu.

"HİNT MÜSLÜMANLARINDAN TALİBAN'A YA DA KEŞMİR'E GİDEN YOK"

Hindistan'ın eski dış istihbarat servisi başkanı Vikram Sood "burada fundamentalizm kök salmadı" diyerek, ülkedeki 'Mücahidler' gibi yerli grupların üstlendiği bazı bombalama olaylarının olmakla beraber sayılarının oldukça az olduğunu ve önemli bir desteğe sahip olmadığını önesürüyor.

Siyasi bilinçten uzak Hindistan Müslümanları arasından "Afganistan'da Taliban ile birlikte savaşmaya giden de olmadı" diyen Vikram Sood, "Keşmir'e giden de yok" diyor.

BOMBAY İKİYE AYRILMIŞ DURUMDA

Ancak Bombay'ın gecekondu semti Jogeshwari'de yeni değişiklikler yaşanıyor. Müslüman ve Hinduların karma yaşadığı bölgeler neredeyse ortadan kalktı. Aradan geçen yol mahalleyi ikiye bölüyor. Hinduların "Küçük Pakistan" olarak adlandırdığı taraf ve Hindistan tarafı.

Bombay'ın gecekondu mahallelerinde Müslümanlara eğitim veren bir yardım kuruluşunun başkanı Dr Muhammed Katkatay "Gidip başka bir dünyada yaşayamayız. Ben birisinin gözünü çıkarsam Müslüman toplumun tümü kör edilir" diyor.

EN ALT KASTTALAR

İyi işlerin ve memurlukların Hindulara verildiğini öne süren Hintli Müslümanların savını rakamlar da doğruluyor. Gelir, istihdam, eğitim gibi kategorilerde Müslümanlar, Hinduların en alt tabakasını oluşturan 'dokunulmazlar' kastı ile aynı grupta yer alıyor. Nüfusun yüzde 22'sini oluşturdukları halde Müslümanların devlet memurları içindeki oranı yüzde 4'te kalıyor. İyi konumda olan Müslümanlar olmakla birlikte onlar da kökenlerini gizliyor.

SORUN EKONOMİDE

Delhi'deki Milli Cemiyet Üniversitesi rektör yardımcısı Necip Jung, Bangladeş'in Pakistan'dan ayrıldığı yıl olan 1971'i büyük bir dönüm noktası olarak görüyor. "Pakistan'a yönelik bir romantizm var idiyse de o tarihte yok oldu" diyor.

GÜNEY VE KUZEY MÜSLÜMANLARI

Hindistan’daki Müslümanlar arasında da kültürel farklılıklar yaşanıyor; örneğin Güneyde yaşayan Müslümanların, aynı yöredeki Hindularla Kuzeyde yaşayan Müslümanlara göre daha çok ortak yönleri var. Kuzey Hindistan’da bile eyaletlere göre Müslümanların kültürel alışkanlıkları farklılık gösterebiliyor.

Güney Hindistan’ın Batı Bengal ve Maharashtra eyaletlerindeki Müslümanlar Kuzey Hindistan’da yaşayan Müslümanlara göre çok daha iyi eğitimli, ılımlı ve toplumsal özgürlüklere sahipler. Bu arada Sünniler Şiilere göre sayıca daha çok olmalarına rağmen, Şiilerin sosyal farkındalık, yüksek eğitim seviyesi ve toplumsal özgürlük konularında Sünnilerin önünde oldukları konusunda bir mutabakat söz konusu toplumda.

MOĞOL SOYU İDDİASI

“Moğol istilacıların çocukları” olarak kabul edilen Hintli Müslümanların Moğollardan çok daha önceleri Hindistan ile bağlantıları görmezden gelinmekte. M.S. 7 yüzyılda Müslümanlar Hindistan’a istilacılar olarak değil, tüccarlar olarak gelmişler.

Ortaçağ Hint tarihinin başyapıtı olarak kabul edilen İngiliz tarihçileri Henry Miers Eliot ve John Dawson’un “The History of India as Told by Its Own Historians ; The Muhammadan Period” adlı kitaplarında, Hint sahillerine Müslümanları taşıyan ilk geminin M.S.630 yılı gibi eski bir tarihte görüldüğü yer verseler de, H.G.Rawlinson (Ancient ve Medieval History of India kitabının yazarı) J.Sturrock(South Kanara ve Madras Districts Manuals) gibi tarihçilere göre ise, bu kişilerin burada bulunma nedenleri ticaretten çok Hindistan’a İslamı yaymak üzere için.

1947 bağımsızlık sonrası baş gösteren Hindu-Müslüman şiddet olayları sonucu, her iki taraftan da bir milyon insan öldü; on iki milyon kişi de insanlık tarihinin en büyük kitlesel göçünde, yaşadıkları yerlerden oldu. Pakistan, Müslüman elitler için kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet edecek bir alternatif oldu. Pakistan’a göç eden Müslümanları devlet memurları, diplomatlar, iş adamları, bankacılar gibi yeni bir ülkenin talep duyulacağı kişiler oluşturuyordu. Hindistan’da kalanlar ise dükkan sahipleri, rickshaw sürücüleri, günlük yevmiyeli çalışanlar, marangozlar, şöförler ve tarım işçileri olup çoğu muhafazakar, sosyal ve siyasi farkındalıktan yoksun kişilerdi.

KRİKET VE MÜSLÜMANLAR

1960 ve 1970’lerde Müslümanların karşılaştıkları söylem “burada mutlu değilseniz, Pakistan’a gidin” yönünde iken, şimdilerde bu söylemin yumuşatılmışı olarak, özellikle Hindistan ve Pakistan arasında oynanan kriket maçlarında sık rastlananı, Hinduların Müslümanlara sıklıkla “Pakistanlı arkadaşın iyi oynuyor” Siyasiler, Hindistan’daki Müslüman sorununa ekonomik ve geri kalmışlık perspektifinden bakmaktan ziyade, çarpıtılmış kültürel perspektiften bakıyorlar. İş ve kiralık ev bulma, satın alma-satma konusunda ayrımcılığa uğrayan Müslümanlar dini inançları ve kültürel tutumlarından dolayı “kurban” olarak sunuluyorlar, yani kendi suçlarıymış gibi.

Burka giyen Müslüman kadınlar pazar, hastane, okul gibi kamusal alanlarda kötü davranışa maruz kalıyorlar. Mumbai’de çıkan bir akademik dergide Müslümanlara karşı ayrımcılığı ortaya koyan araştırmada ifade edildiği üzere; iş ilanları bölümüne aynı cv konmuş, birine Hintli adı diğerine Müslüman adı yazılmış: Müslümanların başvuruları yanıtsız kalmış, görüşmeye çağrılmamışlar bile.

HİNDU-MÜSLÜMAN DÜŞMANLIĞI

Yakın zamanlarda Müslümanlara karşı ayrımcılığın ve şiddetin sergilendiği iki olay mevcut. Biri 1992 yılında 16. yüzyıla ait Babri Mescit (Babür Mescidi) arazisi ayaklanan Hindularca işgal edilmiş ve tarihi cami yıkılarak yerine Hindu tanrısı Ram için bir tapınak yapılmak istenmişti.

Hinduların “Burası bizim ülkemiz istediğimiz yaparız, Müslümanlar Hintli değiller veya en azından bizim kadar Hintli değiller dolayısıyla kendi ibadet yerlerini koruma hakları yok” anlamına gelen söylemleri sonucu Hindu ve Müslümanlar arasında çatışmalar çıkmış ve her iki taraftan 2 binden fazla kişi hayatını kaybetmişti.

Aslında 1947’de Hindistan ile Pakistan'ın ayrılmasından sonraki en büyük Hindu-Müslüman çatışmasına sebep olan bu olaylarda halkı provoke ettiğine inanılan Hindu Milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi lideri ve bir dönem Hindistan'ın İçişleri Bakanlığını da yapan Lal Krishna Advani de gözaltına alınmıştı.

Tüm TV kameralarının önünde Babür Mescidi’nin yıkımına seyirci kalan Narasimha Rao’nun merkezi hükümeti yüzünden Kongre halen kaybettiği itibarını kazanmaya çalışıyor.

27 Şubat 2002 yılında gerçekleşen Gujarat Müslümanlarının katliamı ise Müslümanların “kurbanlar” olarak algılanmasına yol açan ikinci olay. Gujarat, Hindistan’ın batısında Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bir eyalet. Bir trende çıkan ve 58 kişinin diri diri yanarak can verdiği yangının Müslümanlar tarafından planlandığı ve gerçekleştirdiği iddialarının yayılması üzerine, kısa süre içinde 2 bine yakın Müslüman öldürüldü, 150 bin Müslüman evlerinden zorla çıkartılıp sürüldü.

Katliamı Hindistan'ın milliyetçi partisi Bharatiya Janata'nın (BJP) yani Hindistan Halk Partisi’nin militanları gerçekleştirmişti. Gujarat hükümeti ile birçok ülke bağlantısını kopardı; eyalet başkanı Narendra Modi halen bu yüzden ABD’ye giremiyor. İnsan Hakları Gözlemevi raporuna göre devlet görevlileri şiddeti körüklemede ve daha sonra da örtbas etmede etkili rol oynadılar.

GÜNÜMÜZ GENÇ MÜSLÜMANLARI

Delhi’de yer alan Gelişen Toplumları Araştırma Merkezi’nde yapılan anket, Müslümanların  yüzde 69’u, topluluğun en büyük sorununun yoksulluk ve işsizlik olduğunu ortaya koydu. Müslümanlar Hindistan nüfusunun yüzde 22’sini oluştursalar da gençlerin ancak yüzde 4 ‘ü seçkin üniversitelere gidebiliyor, yüzde 5’ten daha azı ise devlet görevlisi olarak çalışıyor. Bu olumsuzluklara rağmen günümüzde Müslüman zihniyetindeki dönüşüm de yadsınamaz.

Eğitimli, akıllı, farkındalık seviyesi yüksek çok daha pragmatik ve daha az bağnaz bir Hintli Müslüman profili mevcut. Genç Müslümanlar kendilerini ulusal ana akımın içinde görüyorlar. Ancak medya bu değişimi görmezden gelmekte ısrarcı davranıyor. 18-30 yaş arasındaki “yeni Müslüman kadın” siyaseten farkındalık seviyesi oldukça yüksek, bağımsız görüşlere sahip, kendini ifade etmekten çekinmeyen, özlemlerini gerçekleştirmeye kararlı bir imaj oluşturuyor. Yüksek öğretime devam ediyorlar, son 20-25 yıl içerisinde okul öğretmenliği, hemşirelik, sekreterlik, resepsiyonistlikten; şirket müdürlüğü, devlet memurluğu, girişimcilik, diplomatlık ve avukatlık mesleklerine geçiş yaptılar.

EKONOMİK VE EĞİTİMDE KISITLAMA

Müslüman nüfusun iş, istihdam, devlet ve özel bankalardan kredi alma, eğitim konularında sıklıkla ayrımcılığa uğradıklarını hissetmeleri yönünde algılarının olması bile ayrımcılığa uğradıklarının bir göstergesi, devletin bu yönde çözüm üreten mekanizmaları devreye sokması başlıca görevi olmalı.

MÜSLÜMANLARLA İLGİLİ SACHAR RAPORU

2006’da Başbakan Manmohan Singh’in atadığı özel bir komite, Müslümanların yüzleştiği dezavantajları sıralayan ve önerilerde bulunan Sachar Raporunda, Müslümanların içinde bulunduğu sosyo-ekonomik şartları değerlendirdi. Ders kitaplarının yeniden gözden geçirilmesi, dini hoşgörünün arttırılması, işsizlik oranları ile savaşılması, medreselerin açılması konuları üzerine yoğunlaşan rapor, gerekli tüm verilere yer vermesine rağmen, Müslümanların neden ve nasıl marjinalleştirildikleri üzerine açık bir analiz yapmıyor.

Hindu milliyetçilerinin partisi olan BJP raporu kıyasıya eleştirmekle kalmadı, hatta Müslümanların kesinlikle ayrımcılığa uğramadığını, bu araştırmanın çarpıtılmış, siyasi amaçlı ve tehlikeli olduğunu bile ifade etti.

 

HABERE YORUM KAT