1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. "Her Türlü Irkçılık ve Kavmiyetçiliğe Lanet!"
Her Türlü Irkçılık ve Kavmiyetçiliğe Lanet!

"Her Türlü Irkçılık ve Kavmiyetçiliğe Lanet!"

Biz İslam Milleti isek, aynı inanç potasında eriyip bütünleşmiş isek, her türlü ayırımcı sözlerden ve hele de her türlü ırkçı, kavmiyetçi söylemlerden kesinlikle kaçınmalıyız.

24 Ocak 2013 Perşembe 19:24A+A-

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

Her türlü ırkçılık ve kavmiyetçiliğe lanet!

Resmî metinlere, Türkiye adını ilk kez kendisinin yazdığıyla iftihar ederdi, ünlü türkçülerden Rızâ Nur..

Ankara’da Millet Meclisi toplanacaktı, 1920’de.. Çünkü, İstanbul işgal altındaydı..  Osmanlı Meclisi olan ’Meclis-i Meb’ûsân’ üyelerinin çalışmalarını işgal bölgesi dışında devam ettirmesi gerekiyordu.. Bunun için, Ankara seçilmişti..

Ankara’daki Meclis, hukûken ’Meclis-i Meb’usân’ın o kadar devamı idi ki, Meclis-i Meb’ûsân’ın Başkan Vekili Celaleddin Ârif Bey, Ankara’daki Meclis’in de Başkan Vekili idi ve Meclis-i Meb’ûsân’da görüşmesi yarım kalan ve çiftçilerin durumuyla ilgili bir kanun layihası/ tasarısı, ele aldığı ilk ve kanunlaştırdığı ilk konu idi. Her ne kadar, İstanbul Meclisi’ndeki bazı meb’uslar bu Meclis’te bulunmasa ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinden yeni üyeler de katılmış olsa bile..

Rızâ Nûr, işte bu Meclis’in adını, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yazmış ve o buhranlı dönemde, bu emr-i vâkıyi, oldu-bittiyi, başka etnisitelerden olan müslümanlar problem haline getirmeyi doğru bulmamışlardı.

Bu, isimlendirme ’Türklerin yaşadığı topraklara, Türkiye denir..’ şeklindeki türkçü ideolojik yaklaşımın bir yansıması idi.

Ama, gerçeklerle bağdaşmıyordu.

Çünkü, hem o Meclis’de türklerden ayrı olarak, kürd, arab, çerkez, laz, arnavud, azerî, gürcü vs. başka etnik unsurlardan da onlarca temsilci bulunuyordu. Ve Osmanlı sosyal yapısında, müslüman unsurların bir arada olmasından ve gayrimuslim unsurların da, Osmanlı hâkimiyetinde yaşamayı kabullenmesiyle, aynen müslüman unsurlar gibi eşit temel haklara sahib olduğu bir hukukî düzenleme vardı.

Bu toprakların müslüman halklar arasında, Türkiye olarak isimlendirilmesi, asırlarca sözkonusu olmamıştı. Sadece özellikle Avrupalılar, bütün Osmanlı coğrafyalarını ’Turquie, Turkey, Turchia’ diye anmaktaydılar. Yani, bugün arab halkların yaşadığı coğrafyalar da, yığınla etnik unsurların yaşadığı Balkanlar ve Anadolu da; Osmanlı hâkimiyetindeki bütün coğrafyalar da, Avrupalıların bakış açısıyla Türkiye idi. ama, müslümanlar buna, hele de resmî söylemde asla itibar etmiyorlardı.

Avrupalıların bu isimlendirmesi, etnik fitne uyandırmak gibi bir kötü niyeti mi yansıtıyordu; yoksa, Avrupa’daki 30 Yıl Savaşları’nı sona erdirmek için ve etnik unsurlara göre bölünmeyi esas alıp, Protestanlığın da resmen tanındığı ve 1648’de imzalanan West- Falia Andlaşması’nın geliştirdiği zihniyetin neticesi olarak mı, böyle bir isimlendirme ortaya çıkmıştı; o ayrı bir konu..

Bugün bile, Balkan kavimleri arasında, ’müslüman’ kelimesi ile ’türk’ kelimesi hâlâ da aynı mânâda kullanılmaktadır.

*

Tayyîb Erdoğan, kalbindeki bazı duyguları ve beynindeki bazı düşünceleri, başbakanı olduğu kemalist-laik-türkçü rejimin 80 küsur yıllık resmî ideolojisinin sınırları içinde, ’biz türk, kürd, arab, laz, boşnak, çerkez, gürcü, arnavud vs. demeden, aynı inanç potasında eriyip bütünleşmiş ve bu mânâda tek bir milletiz..’ diye, kendisini ancak o kadar ifade edebiliyor.

*

Osmanlı Devleti’yle birlikte olduğu Almanya gibi ülkelerin Birinci Dünya Savaşı’nda ağır şekilde yenilgiye uğramasından hemen sonra, Osmanlı’yı, o savaşa sürüklemiş olan İttihad ve Terakkî Cemiyeti  kadroları, kendi teşkilatlarını feshetmiş ve o teşekkülün yerine kısa sürede, ’Anadolu ve Rûmeli Müdafaa-y’ı Hukuk Cemiyetleri’ kurulmuştu..

Yazının Devamı…

HABERE YORUM KAT