1. YAZARLAR

  2. Muhsin Önal Mengüşoğlu

  3. Her Güzün Ardında Bir Bahar Vardır
Muhsin Önal Mengüşoğlu

Muhsin Önal Mengüşoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Her Güzün Ardında Bir Bahar Vardır

02 Ocak 2014 Perşembe 00:33A+A-

Arabistan’da hayat her geçen yıl daha da zorlaşıyor. Ülkeye bir karabasan gibi çökmüş olan kraliyet ailesi “Arap Baharı”nın da tesiriyle özgürlük alanını iyice daraltıyor ve her yönüyle halkını tahakküm altında tutmaya çalışıyor. Aslında egemenleri rahatsız eden çok ciddi hususlar var. Belki de bunlardan en önemlisi yapay işsizlik sorunu. Bu topraklarda hizmet sektörü neredeyse tamamen yabancıların elinde. Üretim yok denecek kadar az. Yerli nüfusun becerikli olduğu tek bir saha var ki o da bilinçsizce tüketmek. Üretmek, birşeyler ortaya koymak asla onlara göre değil. Başkaları çalışır onlar ise emeği görmezden gelerek kendilerine sunulanın keyfini çıkarır. Peki çalışmaktan bu derece uzak bir hayat sürmek; tembelliği yegâne hayat standardı kabul etmek neyin sonucu? Aslında çok aşikâr gerekçeler var. Bir kere ülkede kefalet sistemi uygulanıyor. Yani Suudi Arabistan’da iş kurmak yahut işçi olarak istihdam edilebilmek için kesinlikle bir Suudi vatandaşın himayesinde olmanız gerekiyor. Bir yönüyle mazur görülebilecek bu durum genel anlamda kölelik sisteminin modern manada sürdürülmesi demek. Zira Müslüman olsun yahut olmasın ecnebi vatandaşların kaderi kesinlikle kefillerinin iki dudağı arasında. Onlar ne derse yerine getirilmek zorunda. Ülke içerisinde seyahat etmekten tutun da memleketinizi ziyaret etme tercihinde bulunmaya kadar hemen her hususta haminizin kararına tabi olmak zorundasınız. Tabi bu işin bir de duygusal yönü var. Ortaçağ feodal beyleri gibi bu dostlarımıza kazancınızın belirli bir miktarını her ay tevdi etmek durumundasınız.

Varlığım Varlığına Armağan Olsun

Bir diğer önemli konu da bu ülkede yabancıların hiçbir surette mülk edinememesi. Her ne şart altında olursa olsun gayri menkullerin tamamı yerli nüfusa ait. Ve rayiç bedeli bir hayli yüksek. Gerek ev gerekse de dükkan kiraları el yakacak cinsten. Mesela ülkenin ikinci büyük ama en önemli kenti olan Cidde’de iki odalı ortalama 50-60 metrekarelik küçücük bir haneye yıllık  yaklaşık 20000 SAR yani neredeyse 11500 TL ödemek mecburiyetindesiniz.

Son yıllarda hem kefalet sistemi hem de gayri menkul sahibi olma konusunda bazı tavizler verilmeye başlanmışsa da teamül aynı. Yani ecnebiler emeğini ortaya koyar yerliler bu emeği sömürür. “Biri yer biri bakar; kıyamet bundan kopar” sözü galiba en çok bu coğrafyaya yakışıyor. Tabi akıllara şöyle bir soru gelebilir bunca zahmet ve sıkıntıya rağmen neden değişen birşey olmuyor ve bu ülke ucuz işçi gücüne rahatlıkla sahip olabiliyor.

Allah Bereketiyle de İmtihan Eder

Aslında bu tercihin de iki yönü var. Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki Cenab-ı Hak nimetlerini dağıtırken hakikaten bu toprakları fazlasıyla bereketli kılmış. Nitekim ben de dahil çevremde bulunanların neredeyse tamamı bu ülkede hayatın pahalı olduğunu; alım gücünün giderek azaldığını iddia etmekte. Ne var ki Türkiye ile mukayese edildiğinde bu ülkede çok daha rahat bir hayat sürülmekte. Elektrik, su, petrol gibi temel giderlerin son derece ucuz olması; iklimin her türlü koşulda barınma imkânını kolaylaştırması gibi etkenler bu konuda önemli avantajlar sunuyor. İşin bir de manevi boyutu var tabi. Şöyle ki Allah’ın kutlu kıldığı beldelerden Mekke ve Medine’nin Suudi Arabistan sınırları dahilinde bulunması ülkeye yönelik müthiş bir çekim gücü oluşturuyor. Bir keresinde Kabe’de temizlik işleriyle uğraşan Türkiyeli yaşlı bir amcaya Mekke’de bulunma nedenini sorduğumda beni oldukça şaşırtacak bir cevapla karşılaşmıştım. Yetmişli yaşlara ulaşmış kır saçlı, beyaz sakallı amcamız iktisadi bir beklenti içerisinde olmadığını yani Arabistan’a para kazanmak için gelmediğini ifade etmiş maksadının sadece daha rahat ibadet etmek olduğunu belirtmişti. Hatta iddiasına göre Türkiye’de tamı tamına onüç tane apartman dairesi varmış. Üstelik bir de emekliymiş. Bu durumu Yaradan’a duyulan aşkla izah edenler olduğu gibi vakayı kendi zaviyesinden değerlendirip “bize eleman çok işine gelen kalır işine gelmeyen çeker gider” düsturuyla açıklayanlar da bulunmaktadır. 

Ubudiyet İbadetin Omurgasıdır

Öte yandan alışveriş ve ibadet Suudlular’ın hassasiyetle üzerinde durdukları iki önemli alışkanlık. Birincisinin alışkanlık olduğunu tartışmaya gerek yok. Ya ikincisi işte sorun burada. Allah’a kulluğu büyük oranda namaz kılmaya indirgeyen ve bunu da bir nevi ünsiyet peyda ederek adeta günahlardan arınma vasıtası görerek yerine getirmeye çalışan bir yığınla karşı karşıyayız. Hâlbuki global eksenli düşünüldüğünde belki daha da önemli sayılabilecek farzları tehir etme hatta görmezden gelme gibi bir anlayış ülkeyi kasıp kavuruyor. Hâlbuki Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok. Ubudiyet olmadıktan sonra kuru kuruya ibadet etmenin insanlara fayda sağlamayacağı aşikâr. Müslümanın derdiyle dertlenmek, onları kardeş bilmek, dünya meselelerine kulak tıkamamak, haksızlık karşısında susmamak ve duayı iradi bir eylem olarak hayatın içerisine taşımak gibi önemli hasletleri ötelemek yahut gözardı etmek tıpkı İslam coğrafyasının diğer bir kısım beldelerinde olduğu gibi maalesef bu ülkede de insanları esareti altına almış. Herşeye rağmen Müslüman ümitvar olmalıdır. Yılgınlık, vazifeden kaçmak ve kendi kabuğuna çekilip dünyayı kaderine terk etmek asla dinin salık verdiği birşey değildir. Bir diğer önemli husus da ibadetin salt bireysel bir eylem olmadığının ayırdına varmaktır. İbadet kulluk bilincidir; Allah’a ulaşmanın anahtarıdır. O’nun varlığını tanıma; O’nun indirdiğiyle hükmetme çabasıdır. Gerisi lafı güzaftır.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum