1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. FİLİSTİN

  4. 'Hastaneler Mezbaha Gibiydi'
'Hastaneler Mezbaha Gibiydi'

'Hastaneler Mezbaha Gibiydi'

Kınık, "Hastaneler tıpkı bir mezbaha gibiydi. Ağır vakaların bir kısmı müdahale beklerken vefat etti" dedi.

30 Ağustos 2014 Cumartesi 00:11A+A-

Sümeyye Ertekin / Al Jazeera

İsrail’in 51 gün boyunca bombaladığı Gazze’de ateşkes ilân edildi fakat savaşın bilançosu ağır. 2 bin 142 Filistinli öldü, 11 bin 100 Filistinli yaralandı. Yüzlerce çocuk, kadın ve genç sakat kaldı. İsrail’in saldırıları başladıktan sonra Gazze’ye insani yardım için Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla İsrail’e başvuran Yeryüzü Doktorları ancak bir ay sonra Gazze’ye giriş izni alabildi.

2000 yılında kurulan, dünyada savaş ve afet bölgelerinde sağlık hizmetleri götüren Yeryüzü Doktorları aralarında savaş cerrahisi uzmanlarının da olduğu 4 kişilik ekiple Gazze’ye girdi. Ekipte yer alan ve geçtiğimiz günlerde İstanbul'a dönen Yeryüzü Doktorları Yönetim Kurulu üyesi Kerem Kınık ile Gazze’de yaşadıklarını ve tanık olduğunu olayları konuştuk.

İsrail, hastaneleri de direkt hedef alarak vurdu. Ne oldu oradaki hastalar?

Evet, El Aksa Şehitleri hastanesinin yoğun bakım ünitesini vurdular, yoğun bakımdaki beş hasta şehit oldu. Beyt Hanun Hastanesi'nde çok sayıda küçük klinikler vuruldu. Vefa Hastanesi tam bir enkazdı. Burayı vurduklarında 14 yatalak hasta vardı. İsrail “hastaneyi vuracağız boşaltın” dedi. Hastanenin başhekimi “burada bizim yatalak hastalarımız var, iyileştirme hastanesi burası boşaltmaz” dedi. İsrail’in tehdidinden sonra aralarında Avrupalı doktorların da olduğu beş gönüllü doktor hastaneye girdi. İsrail en üst kattan tankla vurmaya başladı. Onlar vurdukça hastaları birer kat aşağı indirdi doktorlar. Hastanenin yanlarını vurmaya başladılar. Doktorlar çaresiz o yatalak hastaları dışarı çıkarmak zorunda kaldı.

Yoğun bombardıman durumunda hastaneye getirilen çok sayıda yaralıya nasıl yetişiliyor?

Mesela Şecaiye’deki saldırılarda kısa süre içinde 400 kişi hayatını kaybetti. Sadece o mahallede iki üç bin kişi yaralandı. Hepsinin birden hastaneye hücum ettiğini düşünün. Tiryaj dediğimiz hastaları önem derecesine göre ayırmak o ortamda mümkün değil. Bazen koridorlarda bir yaralı, diğerine yardım ediyor.

Gazze 8 yıldır İsrail ablukası ve ambargosu altında. Bu yüzden ilaç ve tıbbi malzeme eksikliklerin had safhada olduğu söyleniyor. Savaş başlayınca nasıl tedavi edildi onca ağır yaralı?

10 bin civarında yaralı vardı bizim gittiğimiz dönemde. Bunun iki bin civarı ağır diyebileceğimiz yaralanmalar. Hastaneler tıpkı bir mezbaha gibiydi. Ağır vakaların bir kısmı zaten müdahale beklerken vefat etmişler. Çünkü belli sayıda ameliyathane ve hekim var. Herkese yetişemiyor. Kimisinin bakımı gecikmiş, bu yüzden sakat kalmış. Diyelim ki şarapnel, kol ve ayağı parçalamış. 'Fiksatör' dediğimiz bir tıbbi malzeme var. Bombalama durumunda kemikler parçalandığı için onları bir arada tutması için bu malzeme lazım ama Gazze’de yok. Çünkü İsrail ambargosu nedeniyle o aletin Gazze’ye girmesine izin vermiyor. Olmayınca bir ortopedistin bu vakaya yapabileceği hiçbir şey yok. Alçıya alarak kurtulamaz. Dolayısıyla birçok yaralının kolu, bacağı tedavi edilmediği için kesilmiş. Sakat kaldı o insanlar. Normalde tıbbi malzeme olsaydı kurtulabilecek yüzlerce insan ya hayatlarını ya da uzuvlarını kaybetti.

Sağlık ekipleri yetişemediği için enkaz altında hayatını kaybeden insanlar oldu. Siz böyle durumlarla karşılaştınız mı?

Kurtarma çalışmaları ile ilgili ciddi sıkıntılar var. Çünkü çok sayıda yer aynı anda vurulduğu için her tarafa sağlık ekipleri yetişemiyor. İnsanlar sağ kalanları da kendi imkânları ile kurtarıyorlar. Mesela küçük bir kız çocuğu vardı. Enkaz altından kurtarmışlar. Ama boynunda kırık var. Kurtarılırken omurilik kesilmiş. Kız felç kalacak. Kurtarırken boyunluk taksalar o çocuk yürüyebilecekti.

Bütün bu olumsuz şartlarda doktorların ve sağlık ekiplerinin psikolojisi nasıldı?

İnsanoğlu bulunduğu şartlara adapte olan bir varlık. Oradaki arkadaşlar da ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyorlar. Ama imkânları ve enerjileri kısıtlı. 3-4 saatlik uykuyla çalışıyorlar. Kendileri de travmatize tabii. Yakınlarını, ailelerini, evlerini kaybetmişler. Günlerce evlerine gidememişler, endişeliler. Bazen yakınları yaralı olarak gelmiş önlerine. Dolayısıyla hem direnmeye çalışan hem de zaaf içinde olan bir insan. Bütün imkânsızlıklara rağmen mucize yapmışlar doktorlar. Hastalarda ise sabır ve tevekkül var. Yüzlerce hasta gördük  "Nasılsın?" diye sorduğumuz yaralıların hepsi istisnasız “Elhamdülillah” diye başlıyor. “Bir şikâyetiniz var mı?” diye soruyorsun “Elhamdülillah” diyor. Israr ediyorsun iki üç ısrardan sonra başlıyor anlatmaya “şuramda ağrı var, buramda ağrı var” diyor. 

Türkiye’ye getirilen hastaları da sizin örgütünüz organize etti. Nasıl belirlediniz hastaları?

Biz “400-500 ne kadar hasta varsa götüreceğiz” dedik. Burada yerler ayrılmıştı. Şifa hastanesi, Nasr hastanesi, Avrupa hastanesi,  Naccar Hastanesi, Kemal Udwan Hastanesi’ni gezdik. Normalde 13 hastane, 54 tıp merkezi var Filistin Sağlık Bakanlığı’na bağlı, ancak savaşta ayakta durup çalışan hastaneler bunlardı. 150 civarında getirilmesi gereken hasta vardı. Birçoğu için İsrail’den ya da Mısır’dan izin çıkmadı.

HABERE YORUM KAT