1. YAZARLAR

  2. Roger Cohen

  3. Hamas ve Hizbullah’ı tanıma vakti
Roger Cohen

Roger Cohen

Yazarın Tüm Yazıları >

Hamas ve Hizbullah’ı tanıma vakti

10 Mart 2009 Salı 07:16A+A-

Londra’nın Hizbullah’la doğrudan kanal açma kararı ABD’ye ders olmalı. Yerleşik siyasi ve sosyal hareketlere dönüşen Hizbullah ve Hamas katılmazsa barış olmaz. Hamas’la İsrail’i tanımadan konuşmamaksa, çatışmayı sürdürmek için bir bahane. Bu tanıma süreç boyunca da gerçekleşebilir

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Afganistan’a ilişkin bir konferansa İran’ı davet ederek manşetlere yerleşti, ama esas Ortadoğu haberleri geçen hafta Britanya’dan geldi. Britanya, Hizbullah’la ilgili tutumunu ‘gözden geçirdi’ ve Lübnan’daki militan grupla arasında doğrudan bir kanal açacak.

ABD, Hamas’a olduğu gibi, Hizbullah’a da uzun zamandır yasaklanmış terörist bir örgüt muamelesi yapıyor. Bu dar bakış açısı, her iki örgütün artık yerleşik siyasi ve sosyal hareketlere dönüştüğü ve onların katılımının yokluğunda bölgesel bir barışın imkânsız olduğu gerçeğini görmezden geldi. Britanya Hizbullah’a karşı tutum belirlerken ABD’nin yanında yer aldı, ama artık hatasını gördü. Dışişleri sözcülerinden Bill Marston El Cezire televizyonuna şu açıklamada bulundu: “Hizbullah siyasi bir fenomen ve Lübnan’daki ulusal dokunun hayati bir parçası. Bunu kabul etmek zorundayız.” Şükürler olsun.


Araplar niye pragmatik olmasın?

Aynı şey kesinlikle Gazze’deki Hamas için de söylenebilir. Hamas siyasi bir fenomen ve ulusal dokunun parçası. Tek fark, Hizbullah’ın Lübnan hükümetinin içinde yer alması. Hamas ise Ocak 2006’da yapılan özgür ve adil seçimlerde galip geldi ve ardından, Ortadoğu demokrasisinin ancak doğru sonucu ürettiğinde demokrasi olduğunu keşfetti.

ABD, Britanya örneğini takip etmeli. Hizbullah’ın siyasi kanadıyla diplomatik temas başlatmalı. Obama yönetimi ayrıca ılımlı Hamas öğelerine nasıl ulaşabile-ceğine ve bir Hamas-Fetih uzlaşmasını nasıl sağlayabileceğine dikkatle bakmalı.

Filistin hareketinin iki kanadı arasında bir uzlaşmaya 2007’de Mekke’de kısa süreliğine ulaşılmıştı. ABD’nin pahalı ve otoriter müttefiklerinin - Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan - yapacağı en iyi geri ödeme biçimi, Hamas’a bağlı Gazzeli Filistinlilerin Mahmud Abbas’ın daha ılımlı Fetih hareketine bağlı Batı Şeria Filistinlileriyle uzlaştırılmalarına yardım etmeleri olacaktır. Sorunları halletmek, bu üç müttefikin en bariz vasfı değil. Ama Obama yardım için onlara baskı yapmak zorunda. Filistinliler bölünmüş durumda oldukları sürece, barış çabaları boşa gidecektir.

Hamas’la temas başlatmak konusunda Batı kendisini üç koşulla bağladı: Hamas İsrail’i tanımak, teröre son vermek ve önceki Filistin vaatlerini kabul etmek zorunda. Bu koşullar, ilk Ortadoğu raundunda Clinton tarafından yinelendi. 1988 tarihli Hamas Tüzüğü kötü ama İsrail’in önceden kabulü meselesine takılıp kalmak yanlış. Belki Hamas İsrail’in yok olması yönündeki çağrılarında samimi - her ne kadar 10 yıllık bir ateşkes önermiş olsa da - ama o halde İsrail’in de aslında bir Filistin devleti görme isteği taşımıyor olması mümkün.

Bir görüş de, İsrail’in yerleşimlerle yayılmaya devam etmesinin, Gazze ablukasının, Batı Şeria’yı duvarla çevrelemesinin ve gelişigüzel güce başvurmasının Filistin halkını devlet olma ve itibar hayalleri buharlaşana dek yavaş yavaş yok etmek üzere tasarlandığını gösterdiği yönünde.

İsrail’in tanınmasına dair tartışma çatışmayı sürdürmek üzere uydurma bir bahane bulma türüdür. İsrail, Ben Gurion zamanından beri devletini anlambilim yoluyla değil, geri döndürülemez gerçekler yaratarak inşa etti. Ehud Olmert ve Tzipi Livni dahil çok sayıda lideri, iki devletli çözümün kabul edilmesi yönünde toprağın bölünmesinin mutlak reddi yolunda siyasi serüvenler içinde yer aldı. Buna rağmen Hamas’ı mutlakçı olarak resmetmeye çalışıyorlar. Niye Arapların Yahudilerden daha az pragmatik olmaları gereksin ki?

Hamas’ın müzekerelerden önce İsrail’i tanıması hoş olur. Ama bu, olmazsa olmaz mıdır? Hayır. Esas olan, İsrail’le birlikte şiddetten ve şiddeti besleyen düşmanlığı telkin etmekten vazgeçmesidir.
Şiddetten söz etmişken, İsrail’in Hamas’ın tek tük roketlerine yanıt olarak Gazze’de ne yaptığını hatırlamaya değer. Çoğu kadın ve çocuk 1300’den fazla insanı öldürdü; tahminen 1.9 milyar dolarlık zarara yol açtı ve binlerce insanın evini yıktı. Dar bir toprak şeridine sıkışmış olan 1.5 milyon insana yönelik ağırlaştırılmış bir ablukayı da sürdürüyor.

İsrail bu muazzam insani, maddi ve ahlaki bedel karşılığında imajına zarar vermekten başka neredeyse hiçbir şey elde etmedi. İsrail’in saldırıya uğradığında karşılık verme hakkı var, ama karşılık orantılı olmalı, ölçülü siyasi bir hesapla-mayla yönetilmeli. Gazze savaşı bir parodiydi; İsrail’in eylemleri yüzünden hiç bu kadar utanç duymamıştım.

Hamas ve Hizbullah’ın Arap âleminin dört bir yanında meşru direniş hareketleri olarak görülmesine şaşmamalı. Onlara bir daha bakmanın ve temasın Hizbullah’ı ‘şiddetten uzaklaşmaya ve yapıcı, demokratik ve barışçıl rol oynamaya’ teşvik edebileceğine dair yeni Britanya görüşünü benimsemenin zamanıdır.

İran’ı da inkâr edemeyiz

Britanya’nın adımı bir dönüm noktası. Bunun karşısında Clinton’ın İran’a yaptığı davet neredeyse solda sıfır kalır. Obama yönetiminde İran’a dair iki ekol var: Adım adım ilerleme ekolü ve cesurca hareket etme ekolü. İlki, İran’ı Afganistan konusunda yardıma davet etmek gibi küçük adımlardan yana; diğeri, Obama Tahran’ı taktiklerden ziyade stratejisini değiştirdiğine ikna edene kadar hiçbir şeyin değişmeyeceğinin farkında.

Bu ekol, Obama’nın İran’a başlangıç olarak, rejim değişikliği peşinde olmadığını ve bölgesel güç olarak rolünü kabul ettiğini söylemesini gerektiriyor. Havuç ve sopa taktiği - mevcut yaklaşım - Hamas ve Hizbullah inkârı gibi aynı nafile sona varır. (9 Mart 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT