1. YAZARLAR

  2. Faruk Beşer

  3. Haleb-i Şehbâ, Haleb-i Sevdaya Dönüşmeden
Faruk Beşer

Faruk Beşer

Yazarın Tüm Yazıları >

Haleb-i Şehbâ, Haleb-i Sevdaya Dönüşmeden

18 Aralık 2016 Pazar 20:45A+A-

Büyük şehirler belli özellikleriyle vasıflanırlar. Halep de Haleb-i Şehbâ diye bilinir. Şehbâ tatlı beyaz demek. Muhtemelen beyaz taşlarının çok olduğu, ya da daha güneydekilere nispetle daha çok kar aldığı için ona Şehbâ denmiş.

Halep tarihin en eski şehirlerinden biri. Geçmişi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Sekiz medeniyete merkezlik yapmış. Osmanlı'nın Kahire ve İstanbul'dan sonra en büyük merkezi. Sanırım Halep İslam'la müşerref olduktan sonra hiç bu kadar zulüm görmedi, beyazı/şehbâsı hiç bu kadar siyaha/sevdaya bulanmadı. Ona bu zulmü reva görenlerin başında ne yazık ki İran geliyor.

Halep sadece Suriyelilerin değil, bütün Müslümanların kaybı, hepimiz bu suça ortağız. Ve unutmasınlar ki, böyle giderse, ben zarar görmeyim, tahtım sallanmasın diye kılını kıpırdatmayan petrol krallıklarına da sıra gelecek. Aklımızı başımıza almazsak, düşüşler devam edecek.

Ama Uhut'taki gibi şehitler versek de şahsen bendeniz İslam'ın bu ikinci yükselişinin durdurulamayacağı ve ikinci kez İslam hâkimiyetinin gerçekleşeceği kanaatindeyim. Allah nurunu tamamlayacak, kâfirler ve müşrikler istemeseler de. Elbette bu kuru bir temenniden ibaret değil. 1950'lerden sonraki gelişmeler bunu gösteriyor. Ancak bizim okçular tepesini daha candan ve dünyalığı öncelemeden korumamız gerekiyor. Şu ölümsüz beyanları hiç unutmamalıyız:

“Ey iman edenler! Size ne oluyor da Allah yolunda seferber olun dendiğinde yere çakılıp kalıyorsunuz. Yoksa bu değersiz hayatı ahirete tercih mi ediyorsunuz? Bilesiniz ki, dünyanın zevki ahirete göre çok azdır”.

“Eğer seferber olmazsanız Allah size çok acı bir azap verir ve sizin yerinize başka bir kavim getirir, siz de O'na hiçbir zarar vermiş olmazsınız. Allah her şeye kadirdir” (Tevbe 9/38-39).

'Yerinize başka bir kavim getirir' yani siz yok olup gidersiniz. Ya da elbirliği ile bu dini korumazsanız Allah onu bir başka millete nasip eder ve siz ancak kendinize zarar vermiş olursunuz. Ayet, ümmeti savunmada birlikte cihat etmemenin, ümmetin sonu olacağına da işaret eder.

“Hafif olsun ağır olsun, seferber olun. Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihat edin. Eğer bilseniz, sizin için hayırlı olan da budur (Tevbe 9/41).

Hafif olsun ağır olsun; yani genç yaşlı, piyade süvari, istekli isteksiz, zengin fakir, güçlü güçsüz, evli bekâr… Kısaca her halükârda ne yapabiliyorsanız cihada katılın demektir. Resulüllah (sa) “bir yarım hurma dahi olsa verin ki kurtulasınız” buyurur.

Malla cihadın önce zikredilmiş olması anlamlıdır. Öncelikle malından vermeyi öğrenemeyen, yeri geldiğinde canını hiç veremez. Şu anda bizim için öncelikli olan budur. Cihadın sadece savaş değil, Allah'ın dininin hâkim olması için bulunduğu şartlarda ne gerekiyorsa onun heyecanı, cehdi ve gayretinde olma demek olduğunu söylemiştik.

Haleb-i Şehbâ'mızla bir kez daha öğrendik ki, küfür tek millettir, hiç birisine yaslanılamaz, Akif'in dediği gibi, Allah'a güvenip sa'ye sarılmaktan başka çaremiz yok. Ne ABD, ne Rusya ne AB bizim için hayır rüya görür. Ne yazık ki, İran'ı da bu kategoriye katmak zorundayız. Hadi Şiilere biz yine kardeş diyelim, ulemamız onların gulât/aşırı olmayanlarını tekfir etmemiş, ama İran'ın hiçbir zaman İslam'ı, emperyalist Pers ırkçılığına öncelemediğini, Müslümanlardan başka hiçbir milletle savaşmadığını artık görmemiz ve bilmemiz gerekir. Ne yazık ki şu anda da Irak'da Haşd-i Şa'bi ile, Yemen'de Husîlerle, Suriye'de bizzat ve Hizbullah'la verdikleri savaş, Sünniliğe değil, İslam'a karşı verdikleri savaştır.

Dünyanın bütün müstekbirlerinin, kendi yemyeşil ülkeleri varken, bir kupkuru Ortadoğu çölünde ne işleri var. Bunu sadece petrolle izah edebilir miyiz? Petrol yokken de bu topraklar dünyanın hep ilgi odağı idi. Peygamberler ve dinler hep bu topraklarda doğup gelişmiş. Dolayısıyla mesele aynı zamanda bir dinler savaşı meselesidir.

Müslümanıyla gayrimüslimiyle dünyanın huzuru ancak İslam ümmetinin yeniden canlanmasına bağlıdır. Rabbimizin şu uyarısını kaçımız düşünüp gereğini yapmanın yollarını arıyoruz.

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ey Rabbimiz, bizi bu halkı zalim beldeden kurtar, bize kendi katından bir sahip ver, bize kendi katından bir yardımcı ver diye yakaran mazlum erkek, kadın, çoluk çocuk uğrunda savaşmıyorsunuz” (Nisa 4/75). Bugün o belde Halep'tir, yarın İstanbul olabilir.

Bu gösteriyor ki, İslam ülkesi hepsinden daha güçlü olmak zorundadır ve dünyanın neresinde olursa olsun, hangi dine mensup bulunursa bulunsun, zulme uğrayanları kurtarmak, zulmü ortadan kaldırmak için savaşmak, insanlığın sahibi ve yardımcısı olmak zorundadır.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT