1. YAZARLAR

  2. Selçuk Gültaşlı

  3. Gül'ü tebrik, dikenlerini tekzip
Selçuk Gültaşlı

Selçuk Gültaşlı

Yazarın Tüm Yazıları >

Gül'ü tebrik, dikenlerini tekzip

22 Aralık 2008 Pazartesi 03:02A+A-
"Kürtlere ayrımcılık yaptık" diyerek kalın bir perdeyi yırtan Gül, Ermenistan'a da giden ilk devlet başkanı oldu.

Bir cumhurun başı hakikaten reis ise o topluluğun vicdanı, namusu, haysiyeti olmak mecburiyetindedir, oligarşik azınlıkların değil. Mandela'nın 90. yaşgünü neden bütün dünyada haber oluyor diye düşünüyor muyuz hiç?

Gül özür tartışmasında meseleyi demokratik bir tartışma olarak nitelendirip çok doğru bir yerde mevzilenmiş ve Türkiye'ye tartışmada ikinci bir üstünlük sağlamışken (ve hepimize pek muhtaç olduğumuz muazzam bir ders vermişken), şiir okudu diye belediye başkanlığı elinden alınan, hapislerde yatan Başbakan'ın hâlâ ifade hürriyeti konusunda kafasını netleştirememiş olması hazin. İlk gün Gül'ün çizgisini takip eden ve doğru yapan, ardından hızlıca 'hizaya gelen' Dışişleri'ne ne demeli?

Ben şöyle düşünüyorum:

-Aydınların özrü Türkiye'nin elini zayıflatmaz, aksine kuvvetlendirir. Gül'ün sağduyulu duruşu Ermenistan ziyareti ile büyük bir üstünlük sağlayan Türkiye'ye daha büyük bir avantaj sağlayacakken, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı bu hamleyi büyük oranda heba etmiştir. Zira neredeyse 100 yıldır aynı şeyleri söyleyen Türkiye'nin resmi söylemlerini Batı'da artık kimse dinlememektedir. Yeni bir terminoloji üretmeden Müslüman ülkeleri bile bu tartışmada kaybedecektir Türkiye. Zamanlamanın kötü olduğu söyleniyor. Hadisenin üzerinden 93 sene geçmiş, doğru zamanlama ne zaman gelecektir? Doğru zamanlamaya kim karar verecektir? Türkiye ortak tarih komisyonundan çok mu şey beklemektedir? Mesela Komisyon sonuçta "Ermeniler Türklere soykırım yaptı, Osmanlı'nın beraatına" gibi bir karar mı alacaktır? Çıkabilecek en mükemmel karar, "soykırım değildi ama büyük bir katliam" şeklinde olacaktır. Bu vicdanlarımızı rahatlatacak mıdır? Ayrıca, Ermeni "soykırımı"nın inkarının suç sayılması ve Avrupa Türklüğünün susturulma ihtimali gece uykularımızı kaçıracak kadar ciddi bir mesele olarak ele alınmalıdır.

Fransa Cezayir'den, Belçika Kongo'dan, Hollanda Endonezya'dan özür dilemedi (bu da onların ayıbı), doğru ama bu ülkelerin sayısız aydını ülkelerini yerin dibine geçiriyor. Kimse de çıkıp bu aydınlara vatan haini demiyor. Peki bu ülkeler günün birinde çıkıp -Avustralya'nın yaptığı gibi- özür dilerse o zaman hangi bahaneye sığınacağız? Ki, Fransa Cezayir'deki büyükelçileri vasıtasıyla "8 Mayıs 1945 katliamları affedilemeyecek bir trajedidir" demeye başladı bile.

Metinle ilgili iki çekincem var. Birincisi oldukça yüklü "Büyük Felaket" ifadesi yerine başka bir nitelendirme seçilse ve "özür" yerine de "üzüldüğümüz" ifade edilseydi, hem katılım sayısı çok artardı hem de eleştirilere daha rahat cevap verilebilirdi. Amma velakin, bu metni soykırımı kabul etmiyor diye Türklerle tanışmayı reddeden ırkçı Taşnak örgütlerinin bir kumpası olarak değerlendirmek biraz ağır değil mi? Bu ülke insanı kendiliğinden, kendi aklıyla bir şey yapamayacak mı?

Benim de içinde bulunduğum muhafazakâr kesim Ergenekon davasının üzerine çok haklı olarak gidiyor. Bir taraftan Ergenekon'un bütün pislikleri ortaya çıksın diye didinirken, Ergenekoncuların dedelerini aklamaya çalışmak izahı mümkün bir pozisyon alış mıdır? Hem Abdülhamid'e Ulu Hakan diyeceğiz hem de onu tahttan indirip, imparatorluğu yıkanların, yıkarken de bin türlü rezalete bulananların kusurlarını örtmeye çalışacağız.

Bir sorun yok mu burada?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT