1. HABERLER

  2. HABER

  3. Gülen Medyasının Amacı Sövmek Olunca…
Gülen Medyasının Amacı Sövmek Olunca…

Gülen Medyasının Amacı Sövmek Olunca…

Her fırsatta hükümeti İran’a hizmetle suçlayan Gülen medyasında yapılan bir yorum bu yapının söylemsel tutarsızlığını ortaya koyan yeni bir gösterge sayılabilir.

01 Nisan 2015 Çarşamba 19:24A+A-

HAKSÖZ-HABER

Gülen Cemaati mensuplarının AK Parti Hükümetinin ve bizzat Erdoğan’ın İran’a biatlı oldukları ve İran çıkarları için her türlü adımı atmaya hazır oldukları iddiasını ne kadar çok dillendirdikleri bilinir. Buna rağmen yer yer “Suriye savaşına neden bu kadar angaje olduk” türünden yakınmalarda bulunma çelişkisine de sıkça düştükleri görülmüştü. Bu yapının bırakın belli bir ilkeden hareket etmeyi, en basit anlamda tutarlı bir teze dahi sahip olmadığı aşikar.

Bugünkü Zaman’da Halil Göksan isimli akademisyenin Yemen üzerine yazdığı yazıda sarfettiği bir cümle bu tavra ışık tutuyor. Aslında Yemen müdahalesinin uluslararası hukuk açısından güzel ve doyurucu bir şekilde değerlendirildiği makalede iş Türkiye’ye gelince bir anda saçmalama tavrı devreye girmiş gibi görünüyor. Mantıklı giden yazının bir yerinde bir anda, her ne vesileyle olursa olsun AK Parti Hükümetine saldırma refleksi öne çıkıyor.      

Yazıdaki şu cümleyi beraber okuyalım:

…Koalisyona çeşitli şekillerde destek veren ülkeler verdikleri desteğe orantılı olarak aldıkları akçelerin belli bir süre sefasını sürecekler. İran ile sınır komşusu olması hasebiyle Pakistan’ın çekingen bir tavır takınması doğru bir hamle iken aynı hesabı Türkiye’nin yapmıyor ya da yapamıyor olması dış politikamızın iç politikaya feda edilişinin bir başka sıfır sorunlu örneği...

Pakistan’ın çekingen tavır takınması iddiası zaten boş bir iddia. Ama daha önemlisi Zaman gazetesindeki yazısında yazarın Türkiye’ye İran’dan çekinerek, Yemen meselesinde açık tavır almama tavsiyesinde bulunması, hatta tavsiyeden öte bu konuda yanlış yapıldığı iddiasıyla eleştiri getirmesi.

Yahu Allah aşkına, siz nasıl insanlarsınız! Hükümet İran’a hizmet ediyor diye bir yandan kıyameti kopartıp, öte yandan aman Yemen’den uzak durun, bizi İran’la ters düşürmeyin diye lakırdılar serdedilmesi nasıl bir ahlakın ürünü olabilir? 

Zaman Gazetesinin Haberinin Tam Metni:


Yemen müdahelesi ve uluslararası hukuk

HALIL GÖKSAN*

1 Nisan 2015, Çarşamba

1911’de Osmanlı İmam Yahya ile anlaştıktan sonra Kuzey Yemen’i İmam Yahya’ya bırakmış, 1918’de de Güney Yemen’i İngilizlere teslim etmek zorunda kalarak, on binden fazla şehit bıraktığı topraklardan kopmuştur.

Hakkında romanlar yazdığımız, türküler söylediğimiz bu topraklardan zamanla öyle uzaklaşmışız ki bugün birçoğumuz itibarı ile Yemen’in tam nerede olduğunu haritaya bakmadan kestirmemiz maalesef mümkün değil.   

Osmanlı’nın fiili olarak Yemen’i terk edişinden tam bir asır sonra bir garip “Arap Baharı” Yemen’i tekrar kavurmaya başlamıştı. Tekrar diyoruz çünkü Yemen’in son bir asırlık tarihine baktığımızda, bir iç savaşlar serüvenine maruz kaldığına şahit oluyoruz. İç savaşların da ötesinde, 60’lı yıllarda Mısır’ın müdahalesini de düşünürsek, ülkenin dış müdahalelere de yabancı olmadığını fark ediyoruz. Şartların Soğuk Savaş döneminden bu yana değiştiğini söyleyerek bugünkü durumun farklı olması gerektiğini belirtmek isterdim. Ancak ne kadar kendimizi “Soğuk Savaş dönemi bitti” söylemi ile ikna etmeye çalışsak dahi, maalesef dünyanın hal-i pürmelâlinde pek değişen bir şey yok. Bugün, evet Soğuk Savaş döneminde değiliz ama bir “soğuk barış” dönemi yaşıyoruz. Yani bardak hâlâ yarısına kadar dolu ve 1990 öncesinde yarısı boş dediğimiz bardağa 90 sonrası yarısı dolu demeye başlamaktan başka bir ilerleme kaydettiğimizi söylemek zor.  

YEMEN’DE TANIDIK BİR SURİYE TABLOSU

Yemen’e yapılan müdahalenin uluslararası anlamda ne ifade ettiğine baktığımızda, bu savaşın küçük bir ölçekte dahi olsa, bir yandan İran, Rusya ve Çin’in temsil ettiği kamp ile Amerika ve Avrupa liderliğindeki Batı kampı arasında ezilen Suriye gibi bir acı tarih olarak kayıtlara geçeceğinden şüphe yok. Bu “soğuk barış” kamplaşması Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK) Suriye konusunda elle tutulur bir karar almaktan nasıl aciz bırakıyorsa, Yemen için de aynı durum geçerli. Bu bağlamda BMGK kararlarına baktığımızda müdahalenin uluslararası hukuk ihlali olup olmamasının da açık bir şekilde farklı yorumlara ortam oluşturacak şekilde kaleme alındığını görebiliyoruz. BMGK’nın 15 Şubat 2015 tarihli 2201 sayılı kararına baktığımızda, Konsey, tüm BM üye ülkelerini, Hudsi’lerin yönetime el koyması ile ilgili Yemen’e yapılacak her türlü dış müdahaleden uzak durmaya davet ediyor. Bu davet, 22 Mart’ta BMGK Başkanlığı’nca yapılan açıklama da tekrarlandı ve Hudsi’lerin elinden kurtulan Abd Rabbuh Mansur Hadi’nin başkanlığının meşruiyetini vurguluyordu.  

DIŞ MÜDAHALE, ULUSLARARASI HUKUK İHLALİ Mİ?

BM Şartnamesi’ne göre bir devletin rızası olmadan o ülkeye yapılan müdahale net bir uluslararası hukuk ihlalidir ve bunun en bilindik istisnası müdahalenin o ülkenin davetiyle yapılıyor olmasıdır. İşte burada BMGK’nın net bir şekilde ne şiş yansın ne kebap mantığı ile bu kararları alabildiğini görüyoruz. Dış müdahale olmasın dedikten sonra bir dış müdahaleyi kolayca meşrulaştıracak olan, ülke üzerinde hiçbir kontrolü olmayan bir devlet başkanını meşru devlet başkanı olarak kabul etmenin aslında hiçbir mantığı yok. Sonuçta müdahale gerçekleşecek ve Rusya ve Çin’in “dış müdahale olmamalı” şeklinde yaptıkları baskıların Hadi’nin devlet başkanlığının tanınması ile ne kadar anlamsızlaştığı ortada. Ancak bu, Rusya açısından ileriye dönük çok net bir kazanım. Rusya bu şekilde, meşruiyeti neredeyse sıfıra inmiş bu gibi liderlerin daveti ile ileride yapacağı askeri müdahalelerin meşruiyetini de çok rahat bir şekilde savunabilecek. Kırım’da yaptıklarını, Kosova’da yaşananlardan bir farkı olmadığını ve meşru olduğunu savunduğu gibi… Bu açıdan ele aldığımız zaman Hadi’nin daveti ile Suudi Arabistan’ın Yemen’e yaptığı müdahalenin bir uluslararası hukuk ihlali olduğunu aslında söylemek zor. Durumun bir ihlal olduğu ile ilgili tek sağlam argüman, Hadi Hükümeti’nin sürgünde olması ve ülke üzerindeki tüm kontrolünü kaybetmiş olması. Ancak BMGK’nın bu hükümeti meşru ilan etmesinden sonra bu argümanın çok da bir etkisi olması beklenemez. Ayrıca şekillenen güçlü bir koalisyonun, BMGK’nın etkisiz kaldığı bir durumda, BMGK tarafından meşru kabul edilen bir hükümetin daveti üzerine yaptığı müdahalenin kolektif güvenlik prensiplerine de aykırı olduğunu iddia etmek zor. Sonuç olarak müdahalenin bir uluslararası hukuk ihlali olmadığı kanaatini taşıyoruz.  

KÜÇÜK, BÜYÜK HER FİLİN BU SAVAŞTAN BİR ÇIKARI VAR

Ülkelerin kazanımlarına gelirsek: Yeni Suudi Kralı, bu savaş ile kendi ülkesinde bir iç mesele şeklinde telâkki edilen Yemen meselesini çözerek krallığını tescil ettirecek ve bölgedeki liderlik konumunu güçlendirmiş olacak. Koalisyona çeşitli şekillerde destek veren ülkeler verdikleri desteğe orantılı olarak aldıkları akçelerin belli bir süre sefasını sürecekler. İran ile sınır komşusu olması hasebiyle Pakistan’ın çekingen bir tavır takınması doğru bir hamle iken aynı hesabı Türkiye’nin yapmıyor ya da yapamıyor olması dış politikamızın iç politikaya feda edilişinin bir başka sıfır sorunlu örneği. Ayrıca, bu müdahale ile bölgede çok iyi yapılanan El-Kaide teröristlerinin de güç kaybedecek olması, ABD’nin desteğinin izahı olarak görülebilir. Zira son 3-4 yıldır bölgedeki El-Kaide militanlarına insansız hava araçları ile yaptığı bombardımanlarda, ABD’nin yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesine sebep olduğu ve Yemen’deki çalkantılı duruma da katkı sağladığı herkesin bildiği bir gerçek. Bu durumda ABD’nin çıkarı bu riskli işi taşeron olarak Suudlara devretmiş olması ve Suudlara satacağı silahlardan yapacağı kâr. Rusya’nın çıkarının ise ileride yapacağı müdahaleleri daha kolay meşrulaştırabilecek olması olduğundan bahsetmiştik. Rusya’nın da silah ticareti hacminde elde edeceği artış da cabası. İran’a gelirsek, İran’ın Hudsi’leri desteklediği bir gerçek ancak Yemen, İran için Suriye ve Irak’ta olduğu gibi bir ölüm kalım meselesi değil ve Yemen’e çok yüklü bir İran desteğinden bahsetmek zor. İran’ın çıkarı, Yemen’de meşgul olan Suudlardan başka yerlerde daha az rahatsız olmak. Kısacası küçük, büyük her fil için bu savaşta bir çıkar var. Kaybeden mi kim?  

Allah Yemen halkına merhamet etsin.

*Cenevre Üniversitesi, Hukuk Fakültesi

HABERE YORUM KAT

1 Yorum