1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Gülen Darbeye Otoriteden İzinsiz Kalkışmış Olabilir mi?
Gülen Darbeye Otoriteden İzinsiz Kalkışmış Olabilir mi?

Gülen Darbeye Otoriteden İzinsiz Kalkışmış Olabilir mi?

FETÖ’nün darbesini sadece ‘çılgın bir hamle’, bir ‘kamikaze dalışı’ndan ibaret görebilir miyiz? Hem Gazze’ye giden bir yardım gemisi için bile ‘otoriteden izin alınmalıydı’ diyen bu örgüt, kimseden izin/emir almadan bu çapta bir darbeye kalkışabilir mi?

24 Temmuz 2016 Pazar 13:10A+A-

FETÖ Darbeye Kendi Başına mı Kalkıştı?

Cengiz Alğan / Serbestiyet

 

Soğuk Savaş yıllarında bir espri vardı:

- ABD’de neden hiç darbe olmaz?

- Çünkü orada ABD elçiliği yoktur.

Dünyadaki bütün darbeleri ABD yaptırmamışsa bile çoğunda parmağının olduğu, Ortadoğu ve Latin Amerika’yı dizayn etmek için çok kanlı darbeler yaptırdığı sır değil. En son, binlerce insanın öldürüldüğü Mısır darbesine (Avrupa ile birlikte) darbe bile diyemediler ama silah ve para yardımı yağdırdılar.

Halkımızın (benim ‘makarnacı devrimi’ değdiğim) devrime çevirdiği başarısız 15 Temmuz darbe girişiminde Amerikan parmağı olmadığını söylemenin tamamen yersiz, hatta kimilerince yapılan bilinçli bir çarpıtma olduğunu düşünüyorum. Ama böyle bir çabaya girişenler var. Kimine göre FETÖ yolun sonuna geldiğini anlayınca çıldırdı ve bir ‘intihar saldırısı’na girişti. Zaten YAŞ toplantılarına çok az zaman kalmıştı, tamamen tasfiye olmamak için son saldırıya giriştiler.

İlk bakışta belli bir mantığı var bu yaklaşımın. Fakat argümanı sadece bunun üzerine kurmak bu örgütü dış güçlerden bağımsız, Türkiye’de devlete sızmış, liderinin gözü dönmüş bir dini cemaatten ibaret görmek olur. Her şeyden önce FETÖ’nün lideri ABD’de, ABD devletinin yakın koruması altında yaşıyor. 1999’da Öcalan’ı verip bir ay sonra da Gülen’i oraya aldılar. Gülen’i 28 Ekim 2015’te kırmızı bültenle aranan terörist, örgütünü de Fethullahçı Terör Örgütü ve Paralel Devlet Yapılanması olarak ilan etmesine rağmen, stratejik ortak dedikleri Türkiye’ye vermiyorlar. Çünkü dünyanın çeşitli yerlerindeki okulları aracılığıyla bunları bir istihbarat şebekesi gibi örgütlediler ve feda etmek istemiyorlar.

İkinci olarak, yukarıda söz ettiğim ‘eksik’ bakış, 15 Temmuz darbesini belli bir süre hazırlığı yapılmış ve düğmeye basılmış, ‘bildiğimiz’ askeri darbeler kategorisinde değerlendirmeye götürüyor. Oysa bu darbe amaç, hedef ve yöntemler bakımından ‘bildiğimiz’ askeri darbelerden ayrılıyor. Henüz yeterli veri ortaya çıkmadı ama son 4-5 yılın gelişmelerine baktığımızda, 15 Temmuz darbesinin, 1960, 71, 80 darbelerindeki gibi istenmeyen bir yönetimi devirip askeri bir süre iktidarda tuttuktan sonra, aynı düzene dönmekten çok daha geniş hedefleri olduğunu tahmin edebiliriz.

Kanaatimce temel hedef, Ortadoğu’da ülkeleri bölüp daha küçük devletçikler halinde yönetme stratejisine Türkiye’yi de dâhil etmek (Henüz bu hedeften vazgeçildiğini de sanmıyorum). FETÖ darbesi başarılı olsa sadece hoşnut olunmayan yönetimi devirip kenara çekilmeyecekti. Bir tür Scientology tarikatı gibi örgütlenmiş bu istihbarat şebekesi iktidara kalıcı olarak yerleşecek ve Türkiye haritası değişecekti.

Bu noktada PKK’nın da projenin parçası olduğunu düşünüyorum. Hendek savaşlarıyla kurulmak istenen alan hâkimiyetinin anlamı buydu ve PKK, en azından 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde, şimdi FETÖ örgütünden aranan firari Ekrem Dumanlı’nın Diyarbakır Belediyesi’nde görüntülendiği günlerden beri FETÖ ile işbirliğine girdi. Evveliyatı da olabilir, o kadarını bilemiyoruz. Buna ABD’nin Suriye’de PYD’yi müttefiki gördüğünü ısrarla vurgulamasını da ekleyelim.

Bu bakımdan, 15 Temmuz darbesini sadece bir askeri darbe değil, Arap Baharı’yla başlayan Ortadoğu’da yeni dizaynın bir parçası, bir momenti olarak ele almanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. ABD’nin başı çektiği bu dizaynda Türkiye, güya stratejik ortağının partnerlerinden PKK’ya son bir yılda sekiz bin kişilik kayıp verdirdi ve FETÖ’ye karşı da savaş açtı. Her ikisine de ihtiyacı olan ABD, ipin ucunu elinden tamamen kaçırmamak için 15 Temmuz’un düğmesine bastı.

Bunun işaretleri de uzun zamandır veriliyordu. Uludere ve 7 Şubat MİT krizinden başlayarak, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık operasyonları, 6-8 Ekim katliamları, 7 Haziran seçimlerinde “%60’lık blok”, olmazsa “Grand Coalition’, ardından PKK’nın ‘devrimci halk savaşı’ ile her türlü yöntem denendi. Bir yandan da seküler ve sol kesimin, Batı basını ve kurumları eşliğinde “Türkiye IŞİD’i destekliyor” propagandası işledi.

Hiçbiri tutmayınca 15 Temmuz hamlesi geldi. Bunun da işaretlerini Batı basınında açıktan vermeye başlamışlardı. Foreign Policy’de son dönemde çıkan bazı yazılar örnek gösterilebilir. Dick Cheney’in güvenlik danışmanlarından John HannahErdoğan gibi bir sorunu nasıl çözebilirsiniz? başlıklı yazısında “kaçınılmaz hesaplaşma”dan söz ediyor ve işi askeri darbe beklentisine vardırıyordu (http://foreignpolicy.com/2016/06/15/how-do-you-solve-a-problem-like-erdogan/). Serbestiyet’te daha önceki yazılarımda alıntı yaptığım, Türkiye’de Harp Akademileri’ne de davet edilen meşhur neoconlardan Michael Rubin “Türkiye’de darbe olursa ABD karşı çıkmaz” diyordu. Foreign Affairs’de Gönül Tol’un Türkiye’de bir sonraki askeri darbe yazısı da örneklerden biri (https://www.foreignaffairs.com/articles/2016-05-30/turkeys-next-military-coup).

Bu yazarların bizdeki muadillerinin de benzer argümanları sık sık dile getirdiğini basını takip eden herkes bilir. Oradan aldıkları bu işaretlerle Türkiye’de özellikle Erdoğan’a ve AK Parti çevresine dair üretilen “Yargılanacaksınız” kampanyaları sürüyordu. Daha düne kadar Kılıçdaroğlu’nun ağzından kan damlıyor, liselerden devrim beklentisi yayılıyordu.

Son olarak zamanlamaya ve açıklamalara da değinmek gerek. Darbe girişimi NATO toplantısından bir hafta sonra oldu. Koskoca NATO, kendisine bağlı ikinci büyük ordudaki bu hareketlilikten hiç haberdar olmamış olamaz. Ama herhangi bir uyarıda bulunmadılar.

Türkiye Rusya ile ilişkileri tam rayına sokmaya başlamıştı. ABD Dışişleri Bakanı Kerry darbeden bir gün önce Lavrov ile Moskova’da el sıkıştı. Sonradan Rusya’nın MİT’i ‘askeri hareketlilik’ konusunda bilgilendirdiği haberi geldi. Kerry darbeyle ilgili açıklamasını iki gün sonra Brüksel’den yaptı. ABD’nin ilk açıklaması ‘darbeye karşıyız’ değil, ‘barış ve istikrardan yanayız’ oldu. Darbe başarısız olduktan sonra ise ‘seçilmiş hükümeti destekliyoruz’a çevirdiler. Putin geçmiş olsun demek ve desteğini belirtmek için ilk gün ararken, Obama dört gün sonra, darbenin tamamen savuşturulduğu anlaşıldıktan sonra Erdoğan’ı aradı.

Bu zaviyeden baktığımızda FETÖ’nün darbesini sadece ‘çılgın bir hamle’, bir ‘kamikaze dalışı’ndan ibaret görebilir miyiz? Hem Gazze’ye giden bir yardım gemisi için bile ‘otoriteden izin alınmalıydı’ diyen bu örgüt, kimseden izin/emir almadan bu çapta bir darbeye kalkışabilir mi?

 

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum