1. YAZARLAR

  2. Ceyda Karan

  3. Gazze'yi 'kendi haline' bırakmak
Ceyda Karan

Ceyda Karan

Yazarın Tüm Yazıları >

Gazze'yi 'kendi haline' bırakmak

19 Temmuz 2010 Pazartesi 00:58A+A-

İsrail'in aşırı sağcı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Gazze'yi AB'nin gözetimi altında 'kendi haline' bırakacak bir plan hazırlamış. Doğrusu 'dâhice' bir plan, ama pek yeni sayılmaz. Olsa olsa, daha önce tasarlanmışın, Gazze'ye Özgürlük Filosu'na kanlı baskın sonrasında allanıp pullanıp sunulması.

İsrail’in aşırı sağcı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Gazze’yi AB’nin gözetimi altında ‘kendi haline’ bırakacak bir plan hazırlamış. Doğrusu ‘dâhice’ bir plan, ama pek yeni sayılmaz. Olsa olsa, daha önce tasarlanmışın, Gazze’ye Özgürlük Filosu’na kanlı baskın sonrasında allanıp pullanıp sunulması.

Yediot Aharanot gazetesine bakılırsa, Lieberman’ın ‘İlerletme Sırası’ adlı planı uygulanırsa, İsrail 2005’te çekilip 2006’da Hamas’ın iktidara gelmesiyle tam abluka altına aldığı Gazze’ye kuşatmayı kaldıracak. Elbette İsrail’le kara sınırı kapatılacak ve silah denetimleri AB’ye devredilecek. Gazze’ye yardım gemileri de bölgeye denetimle ulaşabilecek. Gazze’nin tamamı İsrail’den bağımsız ve özerk bir yönetime dönüştürülecek. Hesap o ki, bir parça ekonomik yatırımla, Filistinli ahali, kutsal topraklarda inatla işgale direnişi sürdüren Hamas’tan vazgeçip devanın ‘ılımlı’ Fetih’te olduğunu ‘görecek’. 

Meseleyi izleyenler hatırlayacak. Hamas, Ocak 2006’da seçimle işbaşına gelir gelmez ağır bir tecritle cezalandırılıp iş yapamaz hale getirilmişti. 1.5 yıl sonra da, Haziran 2007’de Fetih, İsrail’le işbirliği halinde Gazze’de Hamas’ı devirmeye kalkışmış, ancak Hamas, Fetihlileri bölgeden atıvermişti. İsrail’in Batı Şeria’daki milletvekillerini içeri tıkması eşliğinde Hamas hükümeti Gazze’ye sıkışıp kaldı. Bölgede öncekilerden çok daha ağır ve dramatik sonuçları olan bir abluka başladı.

O vakitler Fetihlilerin Gazze’den atılmasını İsrail’in ‘başarısızlık’ hanesine yazanlar çıkmıştı. Oysa Gazze’de bir ‘Hamasistan’, yani Filistin’in siyasi bölünmüşlüğünün coğrafi bölünmüşlükle tamamlanması İsrail için ‘Bundan iyisi Şam’da kayısı’ misaliydi.

Bu yüzden bugün ortaya ‘yeni’ diye atılıveren teklif hiç de ‘yeni’ değil. Teklifin Lieberman’dan gelmesi de şaşırtıcı değil. Zira ‘aşırı sağcı’ Lieberman’ın derdi, Yahudiler için asıl kutsal görülen Batı Şeria. Hem bu plan İsrail’i ‘Gazze belasından’ kurtarıp zaten yüzde 42’si Yahudi yerleşimleriyle ele geçirilmiş Batı Şeria’daki ‘nihai çözüme’ odaklayabilir.

Filo vakası sonrası pek çok bahaneyle evirip çevirmeye kalkışsa da Gazze, İsrail için giderek ‘meşruiyetinin’ altını oyan bir fenomene dönüşüyor. Dolayısıyla insanlık dışı ablukanın hafifletilmesi teranesinin kafi gelmeyeceğini idrak etmişlerdir. İsrail için yapılacak en akıllıca iş, BM’ye ve uluslararası hukuka göre ‘işgalci’ olmanın sorumluluklarını dahi üstlenmeden, Gazze’yi açıkhava hapishanesi olarak tutmaktansa böylesi bir öneri ortaya atmaktı. Lieberman da bunu yapmış.

Hamas tabii derhal planı reddetmiş. “İşgalcinin abluka sorumluluğundan yakayı kurtarmasını kabul etmeyiz. Gazze Filistin vatanının ayrılmaz bir parçasıdır” demişler.

Lakin unutmamak lazım; İsrail, Filistinlileri coğrafi olarak böleli çok oldu. 2007’de dünyaya ‘Hamas darbesi’ diye sunulan, aslında ‘Fetih’in başarısız darbesini’ yazdığımda, ‘Filistinlileri ‘devlet, devlet’ diye kandırıp, nihayetinde Gazze’yi Mısır’a, Batı Şeria’yı da işgali filan tam bitirmeden Arap nüfusun yoğun kaldığı yerler itibarıyla Ürdün’e pazarlama planı mı devreye sokuldu’ diye sormuştum. Son öneri sokulmuş olduğunun tezahürü...

‘Filistinliler, zaman içinde Mısır ve Ürdün arasında paylaştırılarak yahut birisi Gazze’de diğeri Batı Şeria’da iki mini devletçikle barış içinde yaşayacaklarsa, niye itiraz ederler’ diyen çıkabilir. Cevabı İsrail lideri Ben Gurion 1956’da vermiş: “Arap lideri olsaydım, İsrail ile asla barış yapmazdım. Bu doğal. Buraya gelip topraklarını çaldık. Bunu niye kabul etsinler.” Filistinliler itiraz etmezlerse, vatanlarından zorla sökülüp atılmaya, kutsal toprakların kolonizasyonuna ‘Evet’ demiş olurlar.

Larry Dargner’in 15 Temmuz’da Jerusalem Post’ta çıkan yazısı doğrusu çok ilginçti. Özetle Yahudilerin Filistinliler ve tüm komşularıyla barışmadan işinin çok zor olduğunu anlatan Darfner’in en çarpıcı sözleri ise şunlardı: “Birileri kıyılarımızı yahut hava sahamızı ablukaya almak isteseydi, üzerimizde casus uçakları uçursalardı (Lübnan), birileri nükleer tesislerimizden birisini havaya uçursaydı (Suriye), topraklarımız üzerinde yabancı koloniler inşa ederek hayatlarımıza silahla hükmetseydi, bunu durdurmak için kimi olursa olsun öldürürdük.”

Demek ki, Lieberman’ın önerisi icabı Filistinlilerin susup kaderlerine boyun eğmesi gerekiyor. Peki bu mümkün mü ve kutsal topraklara barış getirir mi? İşte orası pek şüpheli.

***

Kutsal toprakların kaderiyle yakından alakalı zevata mühim not: Sevgili dostum ve meslektaşım Ayşe Karabat’ın ‘Kudüs’ün Gönüllü Sürgünleri’ adlı kitabının ilk baskısı tükendi ve ikinci baskısı Everest yayınlarından çıktı. Uzun yıllar bölgede yaşayıp gazetecilik yapan Ayşe, kutsal toprakların ruhuna nüfuz etmiş birisi olarak, gören herkeste tuhaf bir tutku yaratan Kudüs’e dair ‘lezzetli’ bir öykü anlatıyor. Aşka, nefrete, tutkuya ve her şeyden önemlisi insanlığa dair...

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT