1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Fransa'nın Başına Faşist Bir İktidar mı Geliyor?
Fransa'nın Başına Faşist Bir İktidar mı Geliyor?

Fransa'nın Başına Faşist Bir İktidar mı Geliyor?

Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerine üç aydan az bir süre kalırken, son dönemdeki gelişmeler tüm planları değiştirdi.

10 Şubat 2017 Cuma 01:10A+A-

Ömer Aydın / Anadolu Ajansı

Fransızlar nisan, mayıs ve haziran aylarında yeni yönetimi belirlemek için sandığa gidecek. 

Önce 2 turlu seçimle 23 Nisan ve 7 Mayıs’ta cumhurbaşkanı belirlenecek, ardından 11 ve 18 Haziran’da yapılacak genel seçimlerle milletvekilleri seçilecek.

Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Fransa’da böylelikle, yeni cumhurbaşkanının uyum içinde çalışabileceği meclis şekillenecek.

Siyasi partilerde seçim hazırlıkları yaklaşık bir yıl öncesinden başlatıldı fakat seçimlere 3 ay kala bu atmosfer daha çok hissediliyor. Partilerin aday belirleme işlemleri ocak ayı ile birlikte sona erdi.

Önce Fransa sağının adayının, kıyasıya ve sürprizlerle dolu bir yarışın ardından François Fillon olduğu ilan edildi. Eski Başbakan Fillon, iki turlu ön seçimde tüm anketlerde birinci çıkan Alain Juppe ve eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi sürpriz bir sonuçla yarış dışı bıraktı.

Fillon, kaybeden rakiplerinin de desteğini alarak sağda birlik ve “kaybeden sola karşı” sağın kolay iktidarını yakalamak üzere seçim çalışmalarına başladı.

5 yıllık iktidarı boyunca kan kaybeden ve tarihinin en düşük oy oranını yakalayacağı iddia edilen Fransız solunun adayı da yine ön seçimlerle belirlendi.

4d3fb0a4e474c7ee4378f854c7152d0c.jpg

Burada da Fransız sağına benzer bir sürpriz yaşandı ve Cumhurbaşkanı François Hollande ve Başbakan Manuel Valls’e 2014'te bayrak açıp eğitim bakanlığı görevinden istifa eden Benoit Hamon, solun adayı olmaya hak kazandı.

Hamon’un rakipleri arasında eski Başbakan Valls ve eski Ekonomi Bakanı Arnaud Montebourg’un da olduğunu ve bu güçlü rakiplere rağmen seçildiğini belirtmek gerekiyor.

Fransa’yı 5 yıl yönetecek ekibin belirleneceği seçimlerde sağ ve sol adına yarışacak adaylar böylece belirlenirken, yarışın yönünü değiştirecek iki adaydan daha bahsetmek gerekiyor: Fransa aşırı sağının tartışmasız ve tek adayı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen ve sol hükümetin bakanı iken istifa edip bağımsız aday olan Emmanuel Macron. Son kamuoyu yoklamaları, Le Pen ve Macron’un sırayla birinci ve ikinci geldiğini gösteriyor.

Le Pen ve Fillon: Sağda kavram kargaşası

Fransız aşırı sağının tartışmasız adayı Le Pen, Fransa’da düzenlenen son üç seçimi en çok oy alan parti olarak tamamladı.

“Fransa’nın birinci partisi” sloganıyla girdiği seçimlerden birincilikle çıkan Le Pen, partisinin kurucu başkanı babası Jean-Marie Le Pen ile yollarını ayırdıktan sonra sağın merkezini hedef alan değişikliklere gitti.

Aşırı sağ lider ayrıca cumhurbaşkanlığı seçimlerinde soyadı Le Pen’i değil, ilk adı olan Marine’i ön plana çıkararak “Halk adına” sloganını kullanmaya başladı: "Marine Başkan, Halk adına."

Aslında Le Pen ve aşırı sağın son yıllardaki yükselişi seçim sonuçlarıyla onaylansa da, son dönemde dünya siyasetinde çıkış gösteren muhafazakar ve aşırı sağ eğilimlerin bu dalgayı desteklediğine işaret ediliyor.

ABD’de Donald Trump’un seçilmesinin hemen ardından Le Pen’in Trump Tower’a giderek görüşme çabaları Fransız basınında günlerce yer aldı. Avusturya, Belçika, Hollanda, İtalya gibi ülkelerde yükselen aşırı sağ, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı gibi etkenler, Le Pen ve dolayısıyla da Frasız aşırı sağını besleyen gelişmeler olarak kayıtlara geçti.

Le Pen’in yükseliğinin ardındaki bir diğer etken de Rusya tarafından verilen gizli destek olarak gösteriliyor. Ulusal Cephe Partisi, son dönemde seçim kampanyası masraflarını karşılamak için Fransız bankalarından kredi alamamış ve bu kaynağı Rus bankalarının açtığı krediler ile sağladığı gündeme gelmişti.

Canard Enchaine gazetesi, “Fransa’da ABD seçimleri benzeri bir Rus müdahalesi riski olduğuna dair” Fransız gizli servisinin hazırladığı rapora son sayısında yer verdi.

Le Pen’in AB karşıtlığı ve ulusal egemenliğe dönüş temalı çıkışları seçim beyannamesinde önemli yer tutarken, avroya veda edip yeniden Fransız Frangının kullanılacağı vaatleri de büyük ses getirdi.

Le Pen'in son günlerde Avrupa Parlamentosu (AP) ile yaşadığı “danışman krizi” restleşmesinden de galibiyetle çıktığı söylenebilir.

Parlamentonun denetleme organının, parti çalışanları ve kendi koruma görevlisini AP’de danışmanı olarak gösterip haksız kazanç sağladığına dair kararını reddeden Le Pen, ödenen ücretin geri alınması yönündeki kararı yok saydığını ve ödemeyeceğini açıkladı.

AP, 300 bin avro civarındaki “haksız kazancı” Le Pen’in maaşından keserek tahsil edecek.

Fillon cephesinde ise gelişmeler her yeni gün kamuoyu yoklamalarına olumsuz yönde yansıyor.

Eşini ve çocuklarını Ulusal Mecliste danışman sıfatıyla çalıştırdığı, bunu kamuoyundan gizlediği ve son olarak da devletin eşine işten ayrılma tazminatı olarak yüklü bir miktar ödediği ortaya çıkan Fillon, merkez sağda fırtınaların kopmasına neden oldu.

Le Pen’in merkez sağa, Fillon’un ise güvenlik ve ekonomi politikaları üzerinden aşırı sağa yaklaştığı, birbirine benzediği bir dönemde Fransız sağı ve aşırı sağında taban kaymaları/kaynaşması yaşandığı ileri sürülüyor.

Le Pen ve Fillon’un Fransız dış politikası, AB ile ilişkiler ve mali politikalar konusunda yaklaşımları arasındaki fark gittikçe kapanıyor.

İki hafta önce Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşen Fillon'un, “Avrupa bir kriz içerisinde, ABD ve Rusya’nın uyguladığı politikaların tehdidi altında. Avrupa ülkeleri arasında savunma ittifakı kurarak toparlanması sağlanmalıdır” ifadeleriyle Le Pen’e yaklaştığı belirtiliyor.

Seçimlere 3 ay kala son durum

İlki 1848’de yüzde 74 oy oranıyla Napolyon Bonapart’ın zaferiyle sonuçlanan Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk defa bu düzeyde hızlı değişimlerin ve belirsizliğin olduğu konusunda uzmanlar hemfikir.

Yaklaşık bir yıl önce sağın en güçlü adayı olarak gösterilen Alain Juppe’nin yarışı kazanacağı konusunda pek şüphe yoktu.

Sol seçmenin ise Cumhurbaşkanı François Hollande’ın yeniden adaylığını koymadığı taktirde Başbakan Manuel Valls’in adaylığında birleşeceği ve Juppe veya Valls’in Le Pen’in rakibi olarak Cumhurbaşkanı seçileceği görüşü hakimdi.

Sağda Juppe ve Sarkozy’nin yarış dışı kalışı, solda ise anketlerin yüzde 4 şans verdiği Hamon’un aday olarak belirlenmesi tüm planları altüst etti. Eski Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron’un bağımsız olarak sahneye çıkışı da Fransa’da seçim meydanlarına yeni bir heyecan getirdi.

Bu hafta içerisinde yapılan değişik seçim tahminleri ve kamuoyu yoklamalarında Le Pen’in yüzde 26-27 bandında ve ilk turun galibi olduğu görünüyor.

İkinci sırada yer alan ve yüzde 22-23 oranında oy alacağı tahmin edilen Macron, Le Pen ile birlikte ikinci tura çıkarak cumhurbaşkanlığı için mücadele edecek. Hakkında ortaya atılan iddialar ve skandallar sonrası gittikçe güçsüzleşen Fillon’un yüzde 18, solun adayı Hamon’un ise yüzde 14 oranında oya sahip olduğu belirtiliyor.

Bu durumda, Fransız seçmen ya 2002’de yaşanan Chirac-Le Pen düellosunda olduğu gibi geleneksel tavırla, aşırı sağ adayın karşısında baraj oluşturacak, ya da küresel gelişmelerin de etkisiyle Le Pen’i bir ilk yaşatarak cumhurbaşkanı olarak Elysee Sarayı’na gönderecek.

Le Pen’in ikinci turda kazanma şansı zor görünse de, bu yönde bir sonucun sadece Fransa’da değil, tüm AB’de fırtınalı bir dönemin başlangıcının işaret fişeği olacağı kesin. “2017’nin kıta Avrupa’sı için uyanış yılı olacağını” ilan eden Le Pen, böylelikle AB’nin dağılacağını ve tüm ülkelerde aşırı sağın iktidarının başlayacağını açıkladı.

Siyaset Araştırmaları Merkezi (Cevipof) Uzmanı Bruno Cautres, Le Pen’in eskiye oranla daha güçlü olduğunu ve oy oranının aylardır arttığını” söyleyerek, sağda ve solda yaşanan fırtınaların da bu durumu sağlamlaştırdığına değiniyor.

Bu görüşü destekleyen açıklamalara bir yenisi Fransız sağının tecrübeli ismi, eski Başbakan Jean-Pierre Raffarin tarafından eklendi. Seçmenin nabzını ve kamuoyu araştırmalarını yakından takip eden Raffarin, “Son gelişmeler ışığında artık 2. turda en tehlikeli ve zorlu rakip Marine Le Pen’dir” diyor.

Le Pen ve Macron, el ele 2. tura

Fransız seçmenin Le Pen’e set çekmesi durumunda cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmaya en yakın isim liberal politikalarla Sosyalist Partiden dışlanan Macron.

Küresel finans aktörlerinin desteğiyle Fransız siyasetini değiştireceği iddia edilen Emmanuel Macron’un Le Pen karşısında kolay bir zafer kazanacağı kaydediliyor.

Macron’un 2016 Nisan’ında başlattığı “Yürüyüş” isimli siyasi hareketi, kısa sürede milyonlara ulaştı fakat teşkilatlanma ve genel seçimlerde aday belirleme konularında hayli zorlandığı belirtiliyor.

Bu durumda eski partisi, içinden çıktığı gelenek ve merkez sağ ile iyi ilişkilere sahip olmayan Macron’un, aşırı sağa yani Le Pen’e mecbur kalacağı, icraatı “Geleneksel Fransız bürokrasisi ve siyasetine” dolayısıyla da Le Pen’e teslim edeceği endişeleri artıyor.

Son günlerde Macron hakkında çıkan dedikodu türü haberlerin arkasında kimin olduğu merak edilirken, bu haberlerin arkasında Macron'u etkisizleştirmek isteyen Rus propagandası olduğu iddia edildi.

Ekonomist Jean Peyrelevade, "Fransa'da kişisel karizma ve sadece adayın popülaritesinin seçim kazanmaya yetmediğini, seçmenin proje ve programa bakarak ayrıca örgütlenme etkisine göre de oyunun rengini belirlediğine" dikkati çekiyor.

Sarkozy ve Juppe’nin siyaset sahnesinden silinmesi, Valls ve Hollande’ın kenara konulması operasyonlarında asıl hedefin, Le Pen’in karşısına “tecrübesiz ve yürütmenin hassas noktalarına nüfuz edememiş” bir adayı yani Macron’u çıkarmak olduğu, Sen Nehri’nin iki kıyısında da bir süredir güç kazanan iddia.

Bu amaca Trump Amerikası ve Putin Rusyasının da destek verdiği iddialarına siyaset kulislerinde sıkça yer verilmeye başlandı.

Fillon’un karıştığı skandallar sonrası istifa edeceği ve yerine Sarkozy veya Juppe’nin yarışı devam ettireceği beklentisi bu haftanın en çok konuşulan konuları arasındaydı.

Juppe, böyle bir durumda aday olmayacağını açıklarken, Sarkozy cephesinden bir tepki gelmedi fakat iki olasılığın da oldukça zayıf ihtimaller olduğu yönünde belirtiler var.

Merkez sağın kaybedeceği her oyun Le Pen hanesine yazılacağı gerçeği, öte yandan bu oyların bir kısmının Macron’a gidebileceği varsayımı Fransa seçimlerini heyecanlı fakat sonucunu tahmin etmenin zor olmadığı bir yarışa döndürüyor.

Seçimlerin ilk turunun yapılacağı 23 Nisan’a kadar, bu tahminleri boşa çıkaracak çok sayıda gelişme yaşanabilir. Anketlerde yüzde 14 ve yüzde 10 oranlarında oya sahip görülen sol ve aşırı solun birleşmesi bunlardan biri.

Benoit Hamon ve Jean-Luc Melenchon’un zor da olsa birleşme kararı almaları, bugün itibariyle sol adayı ikinci tura taşımaya yetiyor. Birleşme kararının, Macron’a kayan sol seçmeni geriye döndüreceği de üzerinde önemle durulan konulardan.

2017, Avrupa kıtasını derinden etkileyecek sonuçların alınacağı bir seçim yılı olacak. Mart ayında Hollanda, nisan ve mayısta Fransa ve sonbaharda Almanya sandığa gidecek.

Aşırı sağ ve AB’ye şüpheyle bakan partilerin yükselişte olduğu bu ülkelerdeki seçimlerin sadece Avrupa kıtasında değil, küresel çapta ekonomiden siyasete, kültürden teknolojiye hayatın her alanında yansımaları olacak. Son aylarda tüm dünyaya şaşkınlık yaşatan Fransa seçim maratonunun başka ne gibi sürprizler hazırladığını da kısa zamanda göreceğiz.

 

Etiketler :

HABERE YORUM KAT