1. YAZARLAR

  2. Markar Esayan

  3. Failleri Doğru Tanımlama Basireti...
Markar Esayan

Markar Esayan

Yazarın Tüm Yazıları >

Failleri Doğru Tanımlama Basireti...

16 Nisan 2016 Cumartesi 13:20A+A-

 

1969’da doğmuşum. Babam nüfusumu çıkartmak için müdürlüğe gitmiş. Memur dosyamın üzerine kırmızı kalemle “Ermenidir!” diye yazmış. Evet, ünlemli bir şekilde.

Babam bunu bana yıllar sonra anlatmıştı. “Doğumum olay olmuş.” diye gırgır geçmiştik.

Latife edilecek bir konu değil tabii. Ama o zamanlar başka çaresi de yoktu.

Ermeni konusunun Türkiye’de netameli bir meseleye denk geldiğini kabul etmeliyiz. Sadece Tehcir bağlamında değil; “Kurucu öteki/düşman” şeklindeki Ermeni algısı, öyle bir günde değişecek gibi de değil. Ama üzerinde yeri geldikçe konuşmak, süreci daha da hızlandıracaktır. Çünkü son 15 yılda bu konuda pozitif manada ciddi mesafe alınmıştır.

Karabağ’da son yaşanan çatışmalarda, dil geçmişteki kadar olmasa da, bu olumsuz/milliyetçi algının içinde işlevselleşti ve yine görünür oldu. Özellikle, zırhından soyulmuş bir elektrik kablosuna benzettiğim sosyal medyada durum daha da vahim seyretti. Tabii bunun gerçek hayata yüzde yüz denk gelmediğini, paralel hesapların bu fırsatları toplumsal gerginliği, önyargıyı körüklemek için kullandıklarını da hesaba katmalı.

Bunun yanında, dün böyle dönemlerde olmayan pozitif bir durumu gözden kaçırmamak lazım. Ermeni sözcüğünü, sözün nereye gittiğini, olaylarla ilgisiz insanları ne kadar kırdığını, ürküttüğü hiç düşünmeden, sinkaflı, hamasi ve ırkçı cümlelerde kullananlara karşı, anlamlı bir tepki de vardı. Tabii, PKK katliamlarıyla gerginleşen ortamın sıkıntılı yapısını da bu tahlile eklemek lazım.

Türkiye terörün yeniden başladığı son süreçte, PKK ve Kürt vatandaşları birbirinden ayırmayı fevkalade başardı. Bu, milletimizin feraseti ve AK Parti’nin sorumlu/medeni siyasetiyle aşılan büyük bir eşik oldu.

Aynı özeni “Biz”i oluşturan tüm halklara da göstermeliyiz. Irkı, dini, mezhebi ne olursa olsun.

Türkler ve Kürtlerin kardeşliğini sağlamlaştırmak için ortak bir “şeytan” yaratmaya gerek yok mesela. Bu eski Türkiye’nin çok kötü bir alışkanlığı.

Belki işin dibacesinden başlamak lazım. Hiçbir suç bir milletin tümüne atfedilemez. Hocalı katliamını yapanların eşkâli, ismi bellidir. O sıfat “Ermeni” değildir. Veya kırka yakın masum dışişleri mensubunu katledenler de Ermeni değildir; işte ASALA’dır. Papa’ya suikast düzenleyen Türkler değil, Mehmet Ali Ağca’dır. Tehcir emrini verenler, Türkler değil, İttihatçı paşalardır. Suriye’de kafa kesenler, Paris’i, İstanbul’u kana bulayanlar Müslümanlar değil, DAEŞ örgütüdür vb.

Ermeni (veya başka bir grup) sözcüğü genellendiğinde, o millete mensup herkes o uğursuz sıfata/eyleme eşitleniyor; bu durumda, toplumsal barışı yok etmek isteyenlere alan açılıyor.

Bu aslında, ondan kurtulma adına, “böl/yönet” ateşine odun taşımak olacaktır.

ASALA cinayetleri günlerini hatırlarım. Ertesi gün Hürriyet gazetesi ve diğer tümü, “Ermeni köpekler” manşetlerinde ortaklaşırdı. Bizler de sokağa çıkarken, komşularımızın yüzüne nasıl bakacağımızı, olur da kötü bir söze nasıl cevap vereceğimizi düşünürdük.

Allah’a şükür abartılacak bir taciz yaşamadık. Halkımızın sağduyusu gerçekten müthiştir. Ben her zaman bu ferasete güvendim ve yanılmadım.

Ama bilirsiniz işte, şeytan çoğunluk ayrıntıda saklıdır.

Akşam

YAZIYA YORUM KAT