1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Asıl Mes’ele, Kavmiyetçilikle, Ulusçulukla Mücadele
Asıl Mes’ele, Kavmiyetçilikle, Ulusçulukla Mücadele

Asıl Mes’ele, Kavmiyetçilikle, Ulusçulukla Mücadele

Tamam, halklar kızgınlıklarını çaresizlik içinde gelişi-güzel ortaya koyuyorlar da; müslümanların düşünen beyinleri, bu tepkilerin daha yüksek seviyeli, planlı olabilmesi için ne gibi bir çare düşünüyorlar?

18 Eylül 2012 Salı 20:24A+A-

Selahaddin E. Çakırgil

Evet, Asıl Mes’ele, Kavmiyetçilikle, Ulusçulukla Mücadele..

Dışişleri Bakanı Davudoğlunun, 17 Eylûl tarihli Hürr.’de yayınlanan röportajında, Kürd Mes’elesi’ne nasıl bir çözüm bulunması gerektiğine dair bir sorunun cevabını verirken dile getirdiği, ’19. yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bütünleştirdi. Bizde ise, tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici, sunî karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi. Herkesin kültürel kimliği, dili başlı başına insanlık birikimi açısından değerlidir. Ama, bu bölünme değil, birleşme vasıtası olarak değerlendirilmeli.’ şeklindeki sözlerine her dikkatli müslümanın imzasını atabileceği, çok iddialı bir tesbit olarak görülmemelidir herhalde..

Ve devam ediyor Davudoğlu:

‘Evet. Bununla hesaplaşma zamanı gelmiştir. Herkesin toplumsal kültürel kimliği, dili başlı başına insanlık birikimi açısından değerlidir. Ama bu bölünme değil birleşme vasıtası olarak değerlendirmeli ortak aidiyet bilincini güçlendirecek şekilde yorumlanmalıdır. İki yüzyıl önce şehirlerimizde mahallelerimizde iç içe yaşayan Türkler, Ermeniler, Arablar, Rumlar, Arnavutlar ve daha bir çok farklı etnik ve dinî kimlik bugün bu organik yapıdan koparılmış durumda. Yeni kopuşlara izin vermememiz gerek.

-Peki yeni kopuşlara izin vermeden bu mes’eleyi çözmenin formülü nedir?

Kürt sorunu iki temelde ele alınabilir. Tarihin derinliğine kadar giden kadîm birliktelik ve modern bir devletin eşit vatandaşları olma bilinci ve hakkı.

Bugün ortak aidiyetimizin temeli bu iki esastır. Yani, tarihdaşlık ve vatandaşlık. Birincisini PKK sarsmaya çalıştı. İkincisi ise 12 Eylül yönetimi ve sonrasında yapılan hatalar sebebiyle sarsıldı. Birincisinden kasdım, kadîm beraberlik PKK’nın ayrıştırıcılığıyla sarsılıyor. 12 Eylül dönemi başta olmak üzere geçmişte yapılan yanlış uygulamalar, eşit vatandaşlık temelinde olması gerekenlerin yapılmaması da bir travma yaşattı. Şimdi bizim siyaset anlayışımız bir yandan bu kadîm birlikteliği tahkim etmeyi, diğer yandan devletin eşit vatandaşları bilincini de özgüvenini de tüm vatandaşlarımıza vermeyi amaçlıyor. Bu iki unsur temel alınarak her türlü fikir tartışılabilir. Ben bu anlamda salt bir Kürt sorunu olmaktan çok yeni bir zihniyet oluşturma sorunu olduğu kanaatindeyim. Kürtlerin de Türklerin de Balkan, Kafkas ve Ortadoğu milletlerinin de bu yenilenmeye ihtiyacı var. Türkiye bu yenilenmenin merkezi olabilir. Onun için de dışlayıcı, mahkum edici bir dil yerine içselleştirici ve harmanlayıcı bir söylemi benimsememiz gerek. Ben tüm dillere olduğu gibi Kürtçe’ye de çok ilgi duyuyorum Vaktim olsa ilk yapacağım işlerden biri bu bölgedeki tüm dillere olan kulak aşinalığımızın üzerine Kürtçe öğrenmek olurdu. Bu dillerin Arapça’nın, Farsça’nın Türkçe ile iç içe geçmişliği bile aslında toplumlar olarak ne kadar iç içe olduğumuzu ortaya koyuyor. Türkiye’nin zaafı gibi görünen şey aslında onun üstünlüğü.. Türkiye hâlâ bütün bu parçalanmış kimlikleri birleştirebilecek yegane merkezdir. (…)’

Davudoğlu’nun diğer görüşleri de üzerinde durulmayı gerektiriyor..

Muhabirin, ’Beşşar Esed, bütün bunları Osmanlıcı bir motivasyonla yaptığınızı ileri sürüyor.’ şeklindeki soruya Davudoğlu’nun verdiği karşılık da ilginç:

‘Boşnakları katlederken Miloseviç’in kullandığı argümanların hepsini bugün Beşşar Esed kullanıyor. Bakın burada 1 Mart 1993 tarihli bir röportaj sizin gazetenizde. Başlığa bakın, ‘Osmanlı ruhu bizi tehdit ediyor..’ diyor Miloseviç.

Bugün Beşşar Esed ve bazı çevreler de Yeni Osmanlıcılık diye bizi suçluyor.

Aliya İzzetbegoviç’i sorumlu tutuyor ve Özal’a fundamentalist diyordu Miloseviç o gün. Özal’a fundamentalist denmesiyle bugün bize, Sayın Başbakana İslamcı, Sünni politika takip ediyor denmesi paralel bir zihniyet. Esed’inki de bugün aynı taktik. Hak arayan halk terörist (...) Sıkışan bu argümanlara sarılıyor.

(…) Tarih bugün Miloseviç’i nasıl yargılıyor, Aliya İzzetbegoviç’i nasıl yargılıyor? Geçmişte Miloseviç’in yanında duranlar sonra özür dilemek zorunda kaldılar. Şimdi de Esed’in yanında duranlar, tarihin önünde de Suriye halkının önünde de utanacaklardır. Ortadoğu’da hiçbir yerde sokağa çıkamazlar. (…)
-Rejim değişen ülkelerde Müslüman Kardeşler ekolünü desteklediğiniz yönünde bir kanaat var. Sünnîcilik yapıyor musunuz?

Söz konusu bile değil. Kuzey Afrika’da Mısır, Tunus, Libya, Fas zaten hemen hemen tümüyle Sünnî ülkeler. (…) Mübarek’e,. Bin Ali’ye, Kaddafi’ye Sünnî oldukları için sahip mi çıktık? Beşşar Esed, 2004’te Lübnanlı Sünnî bir lider olan Refik Harirî’ye suikasd ile suçlandığı dönemde biz niye Suriye ile ilişkileri geliştirdik? Sünnîcilik yapacak olsak, İhvan’ı destekleyecek olsak, o zaman yapardık. Beşşar Esed geçmişte Sünnî idi de, şimdi mi Nusayrî oldu? Biz Nusayri olduğunu bile bile iyi komşuluk ilişkileri geliştirdik.

-Peki ya İran? Tahran yönetimi bugün Şii kartını kullanarak sizi ikili ilişkileri savunamayacağınız bir noktaya itmiyor mu?

Türkiye İran ilişkilerine de geliriz. Ama bu mezhep meselesinde bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Bu iddiayı ortaya atan kim? Beşşar Esed.. (…)’

-900 kilometrelik sınırın Türkiye tarafı sıkıntılı. Başta Suriye’den kaçanlara son derece merhametli yaklaşan bölge insanının ruh hali tepkiye dönüştü gibi duruyor?

Bu ‘dönüştü’ ifadesine katılmıyorum. Hatay ve sınır illerimiz sınırın öte tarafındaki insanlarla tarih boyu birlikte yaşamış. Bir kader birlikteliği var, orada bir duvar yok. Büyük çoğunluğu kadın, çocuk ve eli silah tutmayan yaşlı erkeklerden oluşan bu insanlar sınırımıza doğru geldiklerinde ne yapmamız beklenirdi? Olabilecek muhtemel riskler dolayısıyla ‘kardeşim siz bulunduğunuz yerlerde öldürülün, tecavüze uğrayın ama ben risk alamayacağım’ mı diyecektiniz.

Tabiî ki 80 bin insanı bir bölgeden bir diğerine, aynı vilayet içinde bile bir ilçeden bir diğerine götürseniz, bir takım uyum problemleri çıkar.’

*

Evet, Davudoğlu’nun bu görüşlerinin üzerinde düşünülmesi, tartışılması, noksan kalan kısımlarının tamamlanması gerekiyor.. Ama, temelde, gerçekten de resm3i söylemlerin alışılmış kalıbları dışında, ezber bozan sözler..

*

Bu vesileyle belirtilmeli ki, Hatay’da azımsanmıyacak bir kitle oluşturan ve ‘Baba-Oğul Esed’lerin 43 yıllık iktidarlarından en büyük faydayı sağlayanlar, onlarla aynı inanç grubuna aid belli bir kitle olup, onların, Esed’in kanlı diktatörlüğünü desteklemesine şaşmamak gerekir..

Yazının Devamı…

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum