1. YAZARLAR

  2. Tony Karon

  3. Esad Rejimini Ayakta Tutan Ne?
Tony Karon

Tony Karon

Yazarın Tüm Yazıları >

Esad Rejimini Ayakta Tutan Ne?

14 Şubat 2012 Salı 23:34A+A-

Çatışmalar sona ermeden önce daha binlerce Suriyeli ölebilir çünkü Esad rejimi, karşıtları tarafından tahayyül edilenden farklı bir savaş yürütüyor. Araplar’a, NATO kuvvetlerine ve birçok Suriyeli’ye göre Başkan Esad, Baas rejimi tarafından tanınmayan haklarını ve onurlarını arayan vatandaşlarının isyanını çaresizce ezmeye çalışan sonu gelmiş bir despot. Fakat Esad ve rejiminin dayandığı Alevi azınlık için bu, acımasız efendileri Saddam Hüseyin devrildikten sonra Iraklı Sünniler’in kaderini paylaşmamak için verilen bir varoluş mücadelesi.

Acı içindeki Humus kentinden bir anekdot, mezhep ayrımının önemini vurguluyor: Rejime bağlı güçler Bab Amr’a ve isyancıların kontrol ettiği diğer Sünni mahallelerine ölüm ve dehşet yağdırırken, komşu Alevi toplulukların sakinleri, isyancıların kendilerine havan ateşi açarak misillemede bulundukları iddiasıyla Esad’dan daha da sert davranmasını talep ediyorlar.

Bunlardaki doğruluk payı ne olursa olsun bu tür hikayeler rejimin temelini teşkil eden azınlığın mezhepsel intikamdan duyduğu derin korkuyu yansıtıyor. Esad hakkındaki görüşleri ne olursa olsun, her aileden en az bir kişinin güvenlik güçleri üyesi olduğu ve hükümete de hakim olan bir topluluk olan Aleviler’in çoğu diğer alternatifin gerçekleşmesi haline yaşayabileceklerinden korkarak, onun yönettiği azınlık sisteminin devamını sağlamak için savaşmaya istekliler.

Suriye nüfusunun en az üçte ikisi Sünni Araplar’dan oluşmakla birlikte ülke, Aleviler’in üstün olduğu otoriter bir rejimle yönetiliyor. Nüfusun yaklaşık %12’sini oluşturan Aleviler, Şiiliğin bağdaştırıcı bir kolu. Fakat Esad kendini, mezhepçi intikamcı Sünni Müslüman Kardeşler hayaletine karşı Suriyeli Hıristiyanların (%10), Kürtler’in (%10) ve daha ufak topluluklar olan Dürziler’in, Yezidiler’in, İsmailiyeler’in ve Çerkezler’in de koruyucusu olarak sunuyor. Böylelikle azınlıklara ya kendi rejimini destekleyecekleri ya da kenarda kalıp korku duyacakları bir alternatif yaratarak, Slobodan Miloseviç’in 1991’de yaptığı gibi mezhepsel bir iç savaş yolunu tercih etmiş oluyor.

Suriye bir yandan da Irak’tan gelen ve üçte ikisini Sünni Araplar’ın %10’unu ise Hıristiyanlar’ın oluşturduğu 1.2 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor. Suriyeli azınlıklar için ders iç açıcı değil: ABD işgali öncesi Irak’ta yaşayan her yedi Hıristiyan’dan biri bugün Suriye’de mülteci konumunda. Geride kalanlarsa savaşa hazırlanıyorlar. Yeni demokratik Mısır’da yaşayan Hıristiyan azınlık ise, bugün ülkede hakim konumda olan Sünni İslamcılar tarafından gittikçe daha çok istismar edildiğini hissediyor. Aleviler, Saddam Hüseyin rejiminin temelini oluşturan ve rejimden en fazla faydayı sağlayan Iraklı Sünniler’in kaderlerinde kendilerini bekleyen bir geleceğin işaretlerini görüyorlar. En iyi ihtimalle, demokratik bir Suriye’de bile sonuç Alevi elitin güvenlik güçleri ve devletteki hakim pozisyonlardan temizlenmesi olacak. Ancak gerçekleşmesi daha muhtemel olan ve akıllarından geçen şey, daha önce uzun süre acı çekmiş Şiiler tarafından Iraklı Sünniler’in maruz bırakıldığı gibi vahşi bir intikamın hedefi olmak.

Güvenlik güçlerinin çekirdeğini oluşturan birimlerin Esad iktidarını koruma projesine sadakatleri bundan. İsyancı Özgür Suriye Ordusu’na katılımlar ise genellikle, rejimin bir iç isyanda kendini korumak için güvenemeyeceği ve sonradan silah altına alınan Sünni güçler arasından oluyor.

Ne Esad ne de çoğu Alevi, Arap Birliği’nin demokratik bir dönüşüm için Esad’ın görevi bırakmasını öneren planını benimsemek için neden bulamadılar. Bunun yerine, kendi çıkarlarını düşünen Körfez monarşilerinden gelen böyle bir reçeteyi aslında bölgesel baş düşmanları İran’a bir darbe vurmak için bir fırsat olarak görürlerdi.

Suudiler (açıkça sorunlu) müttefik Saddam Hüseyin’in Bağdat’taki yerini İran yanlısı Şii bir hükümetin aldığını gördüler; şimdi Şam’daki İran yanlısı gizli-Şii rejimi kendi müttefikleriyle değiştirme şansları var.

Rejim ve onun temel unsurları sessizce gitmek yerine savaşmayı seçtiler. Tahminen, kazanamasalar da -isyan neredeyse bir yılı bulan vahşi mücadeleden sonra her zamankinden daha dayanıklı- Arap Birliği’nin planlarında olduğu gibi bir kenara atılmaktansa, bir siyasi çözüm görüşülürken ellerindeki birkaç önemli kartla masada yer alabileceklerine inandılar.

Plan çoktan, Mısır, Yemen veya Libya’daki isyanlarda yaşananlardan çok eski Yugoslavya’yı parçalayan savaşın ilk günlerindeki benzeyen olayların gölgesinde kaldı. Tabii ki Miloseviç’in acımasız savaşı sınırlı bir NATO müdahalesine yol açmıştı, fakat bu dört yılın sonunda onu ancak barış konuşmak için masaya oturmaya zorlayabildi. Esad da en azından herhangi bir barış denklemindeki yerini alana dek Miloseviç’i taklit edebileceğini umabilir. Miloseviç sonunda kendini Lahey’de buldu. Ancak neredeyse on yıl boyunca kan döktükten sonra.

STAR Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT