1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Ereğli'de “Hz. Musa Örnekliği” Semineri
Ereğli'de “Hz. Musa Örnekliği” Semineri

Ereğli'de “Hz. Musa Örnekliği” Semineri

Özgür-Der Ereğli Temsilciliği, yeni dönem seminerlerine “Kur’an Kıssalarından Hayata Okumalar” üst başlığı ile başladı.

12 Ekim 2015 Pazartesi 00:54A+A-

Bu hafta yapılan seminerin konusu “Hz. Musa Örnekliği” oldu. Sunumu yapan Davut Çevik özetle şu konulara değindi:

“Kur’an kıssaları, tarih içerisinde yaşamış peygamberler ve gönderildikleri toplulukların hayatlarından anlatılan kesitlerden, Hz. Muhammed başta olmak üzere sonraki dönemlerde yaşayan Müslümanlara birer öğüt ve rahmettir. İnsanlık tarihi boyunca hakkı temsil eden peygamberlerle batılı temsil eden topluluklar arasında yaşanan olaylardan çıkarılacak dersler, her dönemde yol aydınlığı olmaya devam edecektir. Kıssalar pasif bir hikaye okuyucusu gözüyle değil, hayata müdahale arzusu ile ıslah bilinci ile okunup içselleştirilmelidir. Kıssalarda anlatılanların kendisi bir amaç değil, amaca götüren birer araçtır. Zira asıl amaç; Kur’an’ın amacıdır. Hikmet ve öğüt ile insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve uğurda mücadele eden adil şahitler olmak. Bu anlamda kıssalar, ihya ve ıslah tohumları ekmek, en olumsuz koşullarda bile bir şeyler yapılabileceğini görmek bilinci ile okunmalıdır.

“Kitapta Musayı’da an. Çünkü o, ihlas sahibi idi ve İsrailoğullarına gönderilmiş bir peygamber idi. (19/51)

“Şüphesiz ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Yalnızca bana kulluk et. Adımın, şanımın yücelmesi için tüm çabanı seferber et.”

Verilen ayetlerde de ifade edildiği gibi Hz. Musa mücadelesine tevhid ile başlıyor. Allah’tan başka ilah olmadığı bilinci ile mücadelesini sürdürmeye ve bu konuda ihlas ve samimiyetiyle tüm gücünü seferber etmeye çalışıyor. Allah’ı ve biricik mesajı olan tevhidi hayatının ilk önceliği kılamaya davet ediliyor. Çünkü ayetin devamında yapılan “Son saat” vurgusu, hesap vurgusu bunu gerektiriyor. İslami mücadelenin tesadüflere bırakılamayacağını, hayatımızın asli unsuru olması gerektiğini ifade etmesi açısından bu ayetlerin derinlemesine tefekkür edilmesi çok önemli.

“Firavun’a git. Çünkü o iyice azgınlaştı. (20/24)

İnsanların zihinlerine, kalplerine bile müdahale edebileceğini zannetti. ‘Demek ben izin vermeden ona inandınız ha (7/124)’ diyerek insanlar üzerindeki tahakkümünün sarsılmasından korkan Firavun. Öyle bir algı ki, çevresindeki köleleştirdiği, kastlara ayırdığı insanların inanacakları varlığı bile kendisi seçen bir kibir. ‘Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz (7/127) diyen, ‘Benden başka ilahta ısrar edersen seni zindanlıklardan ederim (26/29) diyen, ‘Ben sizin Rabbinizim, en büyük benim (79/24) diyen, ‘Mısır’ın hakimiyeti bana ait değil mi? Bütün bu akarsular altından akmıyor mu? Bunu da mı görmüyorsunuz? (43/51) diyen tam bir istikbar abidesi.

Ne kadar da tanıdık bir iddia bu Rablik iddiası. İnsanların hayatlarına, kalplerine müdahale etme hakkını kendinde gören muhtelif dönemlerde yaşayan yoldaşları hiç de aratmıyor Firavun’u ve sistemini. Tahtlarını üzerine oturttukları korku salma politikalarıyla binbir türlü eziyet ve işkenceleriyle Firavun’u da aşan yoldaşları. Gelen hakikatler, zihinlerde kıvılcım üretecek hak mesajlar insanları etkiler korkusuyla her türlü bilgi kirliliğini, kara propagandaları üreten manipülasyoncular, engelleyebileceklerini mi sanıyorlar uzaktan koşarak gelen adamın aydınlık mesajını. Tüm bu kibir cümlelerini yutacak asalarımız yok mu sanıyorlar. Her dönemde Firavunlar çıkar da Musa’lar çıkmaz mı sanılıyor acaba?

Mücadelesine başlamadan önce, ‘Ya Rab göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimdeki düğümü çöz ki sözümü kavrasınlar (20/25-28)’ diyerek Rabbine adanan, sadece ondan yardım dileyen tevhid ehli Müslümanlar yok mu?

‘Ya Allah Menna Ğayrak Ya Allah’ diye Sisi’lere, Esed’lere, Netenyahu’lara haykıran muvahhidler, modern Firavunlara haykırmış olmuyorlar mı? İnsanın en temel hakları olan özgürlük haklarını ellerinden alan bu zalimlere karşı onurlarıyla var olma mücadelesi yapan bu direniş ehli, üstelikte her türlü kara propagandaya karşı, arkadan vurulmaya karşı, mücadelelerini sürdürüyorsa Hz. Musa’nın yanındaki bir avuç İman eden insandan ne farkları var? Allah’a adanan her iş, onunla başlayan her mücadele zaten başarılı olmuş demektir. ‘Hasbunallah’ diyerek çıkılan her yol zaten başarıya erişmiştir.

Her dönemde kurulu düzenlere çomak sokan, vahyin şahitliğini yapan insanlar olmuştur. Hz. Musa gibi bürokrasisi ile sermayesi ile siyaseti ile her açıdan insanlara tahakküm kuran sistemlere karşı ayetin ifadesi ile hep birlikte karşı durma sorumluluğu hepimizin boynundadır. Allah aynen Musa’nın kavmine ifade ettiği gibi bizleri yani iman edenleri varis kılacaktır yaşadığımız mekânlara ancak bununla da iş bitmemektedir. Hz. Musa’nın kavmine dediği gibi varis kıldıktan sonra da yaptıklarımıza bakacaktır. Sürekli, kesintisiz bir kulluktur asıl olan. Yoksa Samirice ayartmalar kaydırıverir ayaklarımızı. Nefsimize hoş gelen bireyselcilik, konformizm, neme lazımcılık ve dünyevileşme gibi hastalıklar modern Samirilerin put imal etmeleri için elverişli imkanlara dönüşebilir. Elde ettiklerimiz ilelebet elimizde kalacak diye bir garanti yoktur. İslami yaşantı belirli bir dönem ortaya konduğunda sorumluluk ortadan kalkmamaktadır. Yeryüzünün halifeleri olmak arza varisçi olmak sürekli bir ıslah projesinin neferleri olmayı gerekli kılmaktadır. Müdahene yapmayan, kavl-i Leyyin ile hakka davet eden, dünyevi tehditlere papuç bırakmayan, sadece ve sadece Rabbine adanmış, sadece O’ndan yardım uman bir ıslah hattı…

Musa’nın asasıyla titresin sehpalar

Ne kıyamlar biter, ne Kutup’lar ne Esma’lar…

HABERE YORUM KAT