1. YAZARLAR

  2. Avni Özgürel

  3. Erdoğan ve Kürt sorunu
Avni Özgürel

Avni Özgürel

Yazarın Tüm Yazıları >

Erdoğan ve Kürt sorunu

12 Ağustos 2009 Çarşamba 21:50A+A-

Soruna hangi pencereden bakarsak bakalım; Başbakan Erdoğan ve Ak Parti’nin Türkiye Cumhuriyeti açısından ‘ihanet’ niteliği taşıyacak bir taahhüdün altına gireceğine, öylesi bir belgeyi benimseyip imza atacağına ihtimal veren var mı?

Kürt meselesinin TBMM’nin ve toplumun bilgi ve iradesi dışında şu ya da bu şekilde oldubittiye getirilerek çözülmek istendiğine dair işaret var mı?Siyaset ölçülerini bir yana bırakın, iz’an ölçüleriye bakıldığında dahi bu sorulara ‘Evet var’ cevabı vermek için marazi ruh hali gerekir.

Siyaset yolculuğunun başlangıcında Erdoğan’ı duyarlılıkları konusunda eleştiren biriyim. Ama aradan geçen yedi sene zarfında yaşanan pek çok hadise ve bunların ortaya çıkardığı olumlu/olumsuz tablolar dolayısıyla Erdoğan siyasi aklın yanına devlet aklını koyduğunu gösterdi.

Bugün pek çok kişinin fark ettiği gerçek şu ki; gündemin öncelikli meselesi Kürt sorunu başta olmak üzere pek çok konuda çözüm yolunda Başbakan’ın avantajı da dezavantajı da kendisidir.

Avantajı kendisidir; zira ona inanmaya, verdiği teminata güvenmeye hazır büyük bir halk kitlesi mevcut. Üstelik bu kadar da değil. Uzunca bir zamandan beri ilk kez hükümetin silahlı kuvvetlerle ilişkileri olması gereken mecrada ve Erdoğan’ın binbir güçlükle sağladığı dengeyi bozacak bir şey yapacağını düşünmek akla ziyan.

Başbakan’ın dezavantajı da kendisidir dedim; öyledir. Zira diliyle kalbi arasında mesafe bırakmayan mizacı dolayısıyla Erdoğan çoğu zaman çıktığı yolda ayağına takılacak taşları kendi döşeyen biri. CHP ve MHP’yi dışlayarak ‘Kürt meselesi’ gibi netameli bir sorunu çözmenin siyasi açıdan elini prize sokmaktan farksız olduğunun herhalde farkında olan Erdoğan’ın kendi ifadesiyle ‘herkesin başbakanı’ olarak Ak Parti’yi aşan bir tavır ve dil benimsemek suretiyle engeli aşması kolaydı. Söylediklerinin bir tür tutanak halinde en kısa yoldan İmralı’ya taşınacağını bilerek DTP yönetimiyle bir araya gelen ve bu nedenle görüşmede hasbıhal dışında genelde dinlemeyi tercih ettiğini sandığım Erdoğan’ın CHP ve MHP’den gelen tepkileri itidalle karşılaması gerekirdi. Bir zeminde Ak Parti’nin iknası meselesi gündeme gelse ve birilerinin ‘Onu bize bırakın biz hallederiz’ dediğini duysa tepkisi nasıl olurdu Başbakan’ın?

Kürt meselesinin çözümü, soruna nasıl yaklaşıldığına bağlı olarak çok basit ya da çok karmaşık. Basit, çünkü Türkiye’nin iç hukukunu taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun hale getirmesi, bakanlıkların taşra teşkilatıyla il genel meclislerinin ve il özel idarelerinin mevcut yetkilerini etkin kullanmalarını sağlayacak valilik anlayışının öne çıkarılması zor değil. Keza halkın çoğunluğunun Kürt olduğu yerlerde sıkıntının temelinde hukuki imkânsızlıktan ziyade vilayet, belediye ve il jandarma komutanlıkları arasındaki psikolojik gerginliğin yattığı da sır değil.

Ama meseleye Türk/Kürt meselesi olarak yaklaşıldığında sorunun çözümü imkânsız denecek derecede zor.

IRA konusu gündeme geldiğinde İngiltere Başbakanı Tony Blair’in sözünü hatırlıyorum: “Çözüm getirecekse Şeytan’la bile görüşürüm!” Blair bunu söylediğinde istihbaratçıların yürüttüğü müzakere süreci sonunda anlaşmanın genel çerçevesi belirlenmiş; hükümet, başlangıçtan itibaren düzenli olarak bilgilendirdiği Muhazafakâr Parti’yle mutabakat sağlamıştı. Nitekim bunun işareti muhafazakâr siyasetin efsane ismi Margaret Teatcher’dan geldi. Başbakanlığı döneminde “Suç suçtur, siyaset değil” diyen Teatcher’ın sözüdür: “Hükümet onlara bir seçenek sunuyor. Onlar katlettikleri insanlara bu şansı vermemişlerdi.”

Tayyip Erdoğan’ın Kürt meselesi dosyasını açma kararını verirken bunun muhalefet tarafından ‘PKK’yla pazarlığa oturmak’ olarak yorumlanmayacağını düşündüğünü sanmak onun aklına hakaret. Ancak Başbakan’ın bu süreçte izlenecek yol, yöntem ve benimsenecek üslup konusunu birilerinin sağduyusuna havale etmekle hata ettiğini fark ettiği anlaşılıyor.

‘Söz ola baş kese...’ demek suretiyle Meclis grubunu kontrol altına alan Erdoğan’ın, kirişte bekleyen kulaklara ‘İşin gerisinde ben varım’ demeye meraklı ağızların sağda solda fısıldamaları neticesi doğan sıkıntıları görüp müdahale ettiğinin göstergesi kendisine yakın kişilerin malumatfuruş tavırlarını terk etmeleri.

Dilerim önümüzdeki bir hafta siyasete sağduyu, basiret ve itidal hâkim olur. Aksi halde sorun bir şekilde yine çözülür çözülmesine; ama onarılmayacak derecede yara alırız. Meşhur Arap ata sözüdür: Ba’de harab-il Basra!..

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT