1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Erdoğan-Trump Zirvesinde Duruşlar Netleşir mi?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Erdoğan-Trump Zirvesinde Duruşlar Netleşir mi?

16 Mayıs 2017 Salı 05:47A+A-

Türkiye’nin Amerika’dan talep ve beklentileri öteden beri son derece açık zaten. Sıkıntı Trump yönetimindeki Amerika’nın bu beklenti ve talepler karşısında Obama yönetiminin politikalarını değiştirip değiştirmeyeceğiyle alakalı alanda seyrediyor. Her ne kadar göstergeler Obama ve Trump’ın birbirlerine son derece ters politik misyonlar taşıdıklarını teyid ediyor olsa da Türkiye’ye karşı sürdürülen tavrın başkanların taktik hamlelerini aşan ve bir devlet olarak Amerikan stratejisini işaretliyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Washington’da ABD Başkanı Donald Trump’la gerçekleştireceği zirve iki temel husus etrafında şekillenecek. Birincisi Fethullah Gülen’in iadesi ikincisiyse yeni bir müttefik olarak PKK-PYD’nin silahlandırılıp Irak ama hassaten Suriye’de Türkiye’yi kuşatacak bir güç olarak tahkim edilme siyasetinden vaz geçilmesi. Buraya üçüncü bir meseleyi daha ilave etmek gerekirse Rıza Sarraf’ın akabinde yine aynı gerekçeyle tutuklanan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın serbest bırakılmasıdır. Türkiye önceki iki meseleye ilaveten bu bağlamda Halkbank merkezli olmak üzere uluslararası çapta adım adım mali bir kuşatmayla karşı karşıya kalabilir. Amerika’nın emperyal ve oportünist siyasetini az çok bilenler Türkiye’nin doğrudan güvenlik ve bekasını ilgilendiren meselelerde izleyeceği yolu da az çok tahmin edeceklerdir.

Belirsizlik Stratejisi

Geçen hafta gerçekleşen bir dizi olaya rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika ziyaretini iptal etmemesi, Trump’ın aldığı kararlara rağmen zirveye kimi şerhler düşerek talep ve umutlarını koruyarak gidiyor oluşu önemlidir. Çünkü Cumhurbaşkanı’ndan önce Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan oluşan üst düzey heyetin gerçekleştirdiği temaslar ABD yönetimi nezdinde olumlu sonuçlar vermemişti. Aksine tam da mezkûr temaslar sürerken Trump’ın Rakka operasyonu sürecinde PKK-PYD’nin ağır silahlarla teçhiz edilmesine ilişkin imzaladığı kararname dünyaya ilan ediliyordu. Zaten sahada fiilen hâkim olan Türkiye karşıtı gelişmeler artık bizzat Trump onayıyla resmiyet ve aleniyet kazanıyordu.

Kuşak ve Yol Forumu’ için bulunduğu Çin’in başkenti Pekin’de konuyu değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan önden giden heyetin Trump’ın altındaki kişilerle temas ettiğini, bir ön bilgilendirme ve belge sunumu yaptıklarını vurguladı. Bu vurgunun arkasına eklediği cümleler şöyleydi: “Nihai görüşmeyi biz yapacağız. Ondan sonra da nihai kararımızı vereceğiz. Eğer stratejik müttefiksek ittifak içinde karar almamız lazım. İttifaka gölge düşecekse başımızın çaresine bakmamız lazım.” Ancak bu konuyu izah ederken Türkiye karşıtı pratiklerin “Obama’nın alttaki ekipleri tarafından Trump’ın kucağına bırakıldığı” ifade edildi. İlaveten “bazı haddini bilmezlerin oyunuyla Türkiye’ye iftiralar atıldığı fakat bunlara karşı verilen cevaplara itibar edilmediği”de vurgulandı aynı konuşmada.

Gerçekten de sorun Obama yönetiminden kalan mesela Pentagon’daki bürokratların veya medya kuruluşları marifetiyle piyasaya sürülen iftiraların Trump yönetimini etki altına alması olabilir mi? Yoksa gerek Fethullahçı cunta gerekse PKK-PYD üzerinden Türkiye’ye yönelik icra edilecek çok boyutlu operasyonlar için istisnasız tüm Amerikan yönetimlerinin fırsatı ganimete çevirme hususunda pek gayretkeş oldukları mıdır belirleyici olan? Esasen bu durum Amerika, Avrupa veya Rusya, İran için de geçerli ulus devletler mantığının tezahürüdür.

Gülerek Dinle Ama Bildiği Oku!

Mesele hiç de bilgilendirmede yaşanan eksiklikler, belge sunumunda yaşanan gecikmeler veya medya üzerinden geliştirilen imajların siyasi iradeyi ipotek altına alması gibi durmuyor. Bu perspektif eminim ki Türkiye açısından da böyledir. Ne var ki diplomatik teamüller ve güç dengeleri çoğu zaman taktik üstünlükler elde etmek üzere bu türden izahlarla zaman kazanmayı mecbur kılıyor.

Suriye krizinde Türkiye Amerika’yla yaşadığı gerilim benzerini Rusya’yla da yaşıyorken bu mecburiyetler daha bir artıyor. Trump’la gerçekleşecek zirvenin hemen önünde Putin’in çıkışı hiç kimsenin PKK-PYD kartını elden bırakmaya niyetli olmadığını teyid ediyordu: "Biz diğer ülkelere kıyasla Kürt birliklerine silah göndereceğimizi ilan etmiyoruz, zaten onların bizim bunu yapmamıza ihtiyaçları yok. Onların bu silahları almak için kendi kaynakları var." PYD lideri Salih Müslim’in süreci izah sadedinde kurduğu cümleler kendilerine yüklenen anlam ve misyonu çok iyi gördüklerini, bunu da sonuna kadar kullanacaklarını gösteriyordu: “Suriye’de bizim yokluğumuzda siyasi çözüm olmayacağını bilen ABD ve Rusya, Türkiye’yi devre dışı bırakmadan bizi de bu sürece dâhil etmek istiyor.

Erdoğan-Trump zirvesinde Amerika’nın duruşunu netleştirmesi, Türkiye’ye yönelik tehdit unsurlarını kullanmaktan vaz geçmesi, Suriye ve Irak için adil bir çözüme ikna olması çok çok zayıf bir ihtimaldir. Taleplerde ısrarcı olmakta bir beis yok. Ancak taleplerin karşılık bulabilmesinin yolu sahada daha etkin ve ağırlıklı bir güç elde etmekle paralel ilerleyebilir. Diplomatik temaslarda vurgulanan dostluk, müttefiklik mesajlarını gülerek dinlerken sahanın etkin ve otantik direniş unsurlarıyla geliştirilen kuşatmayı etkisiz kılacak hızlı adımlar atmak icap ediyor.

Ne Amerika ve Rusya’nın cevaz verdiği müttefikler aramanın ne de laik-modern direnişçiler ihdas etmenin manası var. Suriye ve Irak başta olmak üzere İslam coğrafyasının hakiki ve belirleyici direniş unsurlarını teçhiz ve koordine etmekten imtina eden Türkiye PKK-PYD tehdidinden çok daha fazlasıyla kuşatılacaktır. Amerika’nın duruşunu Washington’daki görüşmede netleştirmenin yolu Suriye ve Irak sahasında elde edilecek stratejik ve askeri çözümler üretmekten geçmektedir. Türkiye’nin kendisine ve bölgesine yönelik kuşatma ve çökertme pratiklerini başka türlü bloke etme imkânı görünmemektedir.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum