1. YAZARLAR

  2. Robert Fisk

  3. Entelektüel terör Batı'yı da vurdu
Robert Fisk

Robert Fisk

Yazarın Tüm Yazıları >

Entelektüel terör Batı'yı da vurdu

24 Temmuz 2010 Cumartesi 12:20A+A-

CNN’den Octavia Nasır ve Britanya’nın Beyrut büyükelçisi Frances Guy’ın Lübnanlı Seyyid Hasan Fadlallah’ın Amerikalıların her daim iddia ettiği gibi bir süper-terörist değil, hoş bir ihtiyar dost olduğunu söylemeye cesaret etmesinden sadece bir hafta sonra yaltaklanma başladı. Önce, Fadlallah’ın bir ‘dev’ olduğunu söyleme küstahlığında bulunduğu için yaltakçı CNN tarafından zaten işten atılmış olan Nasır, yaltaklanan bir açıklama yaptı: “Benimki basit bir yorumdu ve üzgünüm, çünkü Fadlallah’ın hayatı boyunca yaptıklarını destekliyormuşum anlamı çıktı. Kesinlikle böyle değil.”

Engizisyon kurbanı gibi...
Bu zırvalık da ne? Nasır, ‘Fadlallah’ın hayatı boyunca yaptıklarını’ desteklediği izlenimini asla vermemişti ki. Sadece ihtiyar delikanlının ölümünden üzüntü duyduğunu ifade etmiş, (isabetsiz bir şekilde) Hizbullah’ın bir parçası olduğunu eklemişti. Kendini beğenmiş (ve elbette aynı raddede yaltakçı) ‘kıdemli müdür yardımcısı’, ‘marş marş’ emrini verirken ona ne söyledi bilmiyorum. Fakat Nasır, İspanyol Engisizyonu’nun kurbanları gibi, en nihayetinde, itham bile edilmediği günahlarından dolayı özür diledi. Sadece saatler sonra Britanya büyükelçisi kendini kırbaçlamaya başladı: ‘Tartışmalı da olsa, Lübnan tarihinde epey önemli etkisi bulunan ve ihtiyaç duyan birçok Müslüman’a ruhani rehberlik yapan bir şahısa dair bazı düşünceler ortaya koymaya yönelik şahsi çabası’ nedeniyle birilerini incitmiş olabileceğini (bunun ne anlama geldiğini hepimiz biliriz), bu nedenle üzüntü duyduğunu söyledi.
‘Tartışmalı’ lafını pek sevdim; birilerinin (kim olduğunu gayet iyi biliyorsunuz) gazabına uğramadan övmek istediğiniz biri için o bildik ‘lanet olsun’ ifadesi. Bizzat Britanya Dışişleri Bakanlığı, Guy’ın ihtiyar Fadlallah hakkındaki blog yazısını kaldırdı. Böylece Arap gazetecilerin bu hafta dikkat çekmek için yarıştığı üzere, Britanya yaltakçı gazete sahiplerine ve Ortadoğu’nun berbat emirlerine demokrasi ve özgür basının faziletlerini telkin ederken, birilerini (kim olduğunu biliyorsunuz) rahatsız edebilecek herhangi bir şey yaşandığında yaltaklanmak konusunda başı çektiğini kanıtladı.

‘Haftanın yaltaklanması’
Nasır ve Guy’ın ortak günahı işte buydu. Söyledikleri, İsrail’in destekçilerini kızdırmış olabilirdi. Ve bu asla mümkün olamazdı. Gerçek şu ki, CNN İsrail lobicilerine ortadan kaybolmalarını söylemeli, İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından gerçekten de azarlanan Britanya Dışişleri Bakanlığı İsrail hükümetine Arap topraklarını çalmayı ne zaman bırakacağını sormalıydı. Fakat eski dostum Rami Huri’nin bu hafta Ürdün basınında söylediği gibi: “Biz Ortadoğu’dakiler bu tür ırkçı entelektüel terörizme alıştık. Ara sıra Ortadoğu ve halkları hakkında doğruları söylemeye cüret eden Amerika ve Britanya vatandaşları, İsrail çıkarları işin içine girdiğinde, hakikatin bedelinin ne olduğunu hâlâ öğrenmekteler.”
Bu da bizi elbette ‘Haftanın Yaltaklanması’na getiriyor: Beyaz Saray bahçesinde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yla dolaşırken Barack ‘Değişim’ Obama’nın yapmacık, zayıf iradeli, dalkavukça görüntüsü. Zira ezilenlerin savunucusu, Ortadoğu’yu tamir edebilecek olan (ki sözcüsüne göre bu işin ‘düşündüğünden zor olduğunu’ görmüştü) ‘kavrayışlı’ başkan, ara dönem seçimlerinin Ortadoğu’daki onca adaletsizlikten daha önemli olduğunu kanıtlıyordu. Netanyahu’nun Obama’nın ilk eleştirilerine, “Bu herif meseleyi anlamıyor, öyle değil mi?” (alıntı epey güvenilir bir İsrailli kaynağımdan) sözleriyle cevap vermesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. O zamandan beri Netanyahu Obama’ya neredeyse her hafta çatıyordu ve Obama da buna karşılık homurdanıp mırıldanıyor, onunla fotoğraf vermiyordu, fakat derken (seçimler yaklaşınca) Obama Netanyahu’yla gezinir, onun ne kadar cesur olduğundan ve ‘barış için riskler’ aldığından (ki hükümeti daha geçenlerde Doğu Kudüs’te biraz daha Arap evini yıktı) dem vurur oldu.
Söylemeye gerek bile yok: Bu hikâyedeki yegane iyi adamlar, Netanyahu’nun hükümetindeki hırsızlara ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’dan farksız olan Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın ırkçılığına karşı çıkan cesur Amerikalı Yahudiler. Ve Kudüs’teki ev yıkımlarının ‘uluslararası toplumca kınanan bu tür yıkımların gayrıresmi olarak dondurulmasını sona erdirdiğine’ işaret edecek kadar cesur davranan Batı gazetesi hangisiydi? New York Times mı? Washington Post mu? Hayır, elbette ki İsrail gazetesi Haaretz’di.
Ve Haaretz’in İsraillilerin yasadışı eylemlerini kınamak konusunda yalnız olduğunu düşünenler, ABD’deki şahane Yahudi dergisi Tikun’u okumalı. Tikun İsrail’in Likud lobicilerinin üzerine kaplan gibi atılıyor. Derginin en son hedefi, vaktiyle ABD Adalet Bakanlığı’nda çalışan, şu an bir Amerikan üniversitesinde profesörlük yapan ve Hillary Clinton’ı İsrail’i Gazze’de savaş suçları işlemekle itham eden Yargıç Goldstone’un Amerika’ya girmesini yasaklamaya ikna etmeye çalışan Likudçu Neal Şer’di. Ve Goldstone’un raporunu İsrail dışında kınayan kimin hükümetiydi? Obama’nınki elbette.

İsrail bir gecede mi doğdu?
Geriye dönüp baktığımızda Obama’nın yaltaklanması Kahire’deki o meşhur ‘Müslüman dünyaya elini uzatma’ konuşmasında başladı; o konuşmada Filistinlilerin 1948’de ‘yeniden yerleştirilmesinden’ dem vurmuştu; sanki Filistinliler bir sabah kalktıklarında İsrail’in doğduğunu gördüler ve hep beraber Lübnan’a tatile gitmeye karar verdiler. Fakat dünyanın aklını başına toplaması gereken an, Obama’nın Nobel Ödülü’nü kabul etmesiydi. Daha dürüst bir adam böyle bir ödülün onurunu kabul eder ama ödülü almayı hak etmediğini söylerdi. Fakat Obama ödülü aldı. Nobel Ödülü’nü istedi. Hak etmemiş olsa
bile, ödülü kabul etmek daha önemliydi. Ya şimdi? Hepimiz bu hafta küçük yaltakçıyı seyrettik.
Ortadoğu barışı mı? Arap topraklarının adım adım sömürgeleştirilmesi mi? Güney Lübnan’daki kriz mi?
Gazze ablukasının devamı mı? Unutun gitsin. Ara seçimleri düşünün. Nasır ve Guy’ın akıbetini hatırlayın, ve yaltaklanın. (17 Temmuz 2010)

ÇEVİRİ: RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT