1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. SURİYE

  4. El Bab Sonrası Suriye Senaryoları
El Bab Sonrası Suriye Senaryoları

El Bab Sonrası Suriye Senaryoları

Türkiye, sahada kendisini  ne tamamıyla anti-IŞİD ne de tamamıyla anti-PYD bir güce dönüştürmelidir. Türkiye, bu iki başlığı öncelikle kendisinin genel Suriye politikası ve siyasal hedefleri içerisine oturtup, o şekilde anlamlandırıp şekillendirmelidir.

27 Şubat 2017 Pazartesi 22:14A+A-

Galip Dalay / Karar Gazetesi

El Bab’ın alınmasıyla Fırat Kalkanı operasyonu başlangıçtaki hedeflerini elde etmiş bulunuyor. IŞİD sınırdan temizlendi ve PYD’nin toprak bütünlüğü sağlanmış bir bölge oluşturma hedefi şimdilik engellenmiş oldu. İlki Fırat Kalkanı’nın operasyonel, ikincisiyse stratejik hedefini oluşturuyordu. Bu aşamada Türkiye bu operasyonun geleceğini düşünmeli, opsiyonlarını değerlendirmeli ve bu opsiyonlarla Suriye’de sahip olduğu siyasal hedeflerin ne ölçüde uyum içerisinde olduğunun muhasebesini yapmalı. Her şeyden önce mevcut durumda Türkiye’nin Suriye’de maliyetsiz veya iyi bir opsiyonu bulunmadığının tespitini yapmamız gerekir. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun asıl başarı ölçütünü bu operasyondan elde edilen askerî başarının konsolide edilmesi, bunun siyasal bir başarıya dönüştürülmesi ve Türkiye’nin Suriye’deki siyasal hedeflerine katkı sunması oluşturuyor. Fırat Kalkanı’nın başlatılması siyasi bir irade ve kararlılığa işaret ederken bu operasyonun asıl mirasını, nasıl bir çıkış stratejisi üzerine inşa edileceği tayin edecektir. Yani bu operasyonda elde edilen kazanımların sürdürülmesi ve çıkış stratejisi en az başlatılma kararı kadar önemli.

***

Fırat Kalkanı’nın bundan sonra başlıca üç operasyonel opsiyonu bulunuyor.

Birincisi, El Bab’dan sonra Türkiye coğrafik genişlemeden ziyade IŞİD’den temizlediği alanlarda konsolidasyonu önceleyen bir strateji izleyebilir. Böylesi bir hedef başlı başına önemlidir. Suriye’de toprak ele geçirmek kadar onu elde tutmak, orada işleyen bir yönetim mekanizması tesis etmek ehemmiyet arz ediyor. İşleyen yönetim hadisesi muhalefetin meşruiyet açığını gidermek veya meşruiyetini arttırmak için hayati bir öneme sahip. Çünkü iç savaş koşullarında veya kaotik ortamlarda meşruiyetin asıl kaynağını, temsil veya demokrasiden ziyade işleyen bir yönetim modeli oluşturur. Türkiye, IŞİD’den temizlediği alanlarda müttefiği Suriyeli grupların kendisine olan ihtiyacını veya bağımlılığını azaltacak bir şekilde bir yönetim modeli inşa etmesine yardımcı olmalıdır.

İkincisi, Türkiye, Rakka’nın IŞİD’den temizlenmesi sürecinde aktif ve fiili bir rol üstlenme stratejisi izleyebilir. Bunu iki şekilde yapabilir. İlki, El Bab’dan sonra Rakka hedefli askerî operasyonlarını sürdürebilir. El Bab ile Rakka arasında 200 km’nin üzerinde bir mesafenin bulunması, Suriye rejiminin Doğu Halep’ten El Bab’ı aşağıdan çevreleyip Münbiç’e ulaşma stratejisinde mesafe kaydetmesi (10 km kaldı) bu opsiyonun olabilirliğini ciddi manada azaltmış bulunuyor. Bu senaryoda Türkiye, mevcudun çok üzerinde Suriye’ye asker ve askerî mühimmat sokmak zorunda kalacaktır. Buna alternatif olarak Türkiye, ABD, ÖSO bileşenleri ile SDG’nin Arap bileşenleriyle Tel Abyad üzerinden Rakka’yı IŞİD’den temizlenmesi opsiyonunu ABD’ye teklif ettiği anlaşılıyor. Temel hedefi PYD’yi bu süreçte saf dışı bırakmak ve Cezire ile Kobani kantonlarının bağını koparmak olan bu opsiyonun Türkiye’nin istediği şekilde ABD’den destek görmesi düşük ihtimalli gözüküyor. Bunun yanı sıra böylesi bir stratejide IŞİD’in dışında Türkiye, PKK ve PYD ile de çok cepheli sert bir mücadeleye girecektir. ABD, hala Türkiye’nin desteğini alan veya en azından aktif muhalefetine maruz kalmayan buna karşın YPG/SDG’yi (tahkim ederek) sahada kullanabileceği bir modeli tercih ediyor.

Üçüncüsü, Türkiye, bundan sonra Suriye’deki asıl hedefi olan PYD’yi doğrudan hedef alabilir. Bunun için Münbiç ve(ya)Tel Rıfat/Afrin ilk akla gelen ve hükümet yetkilileri tarafından da sıkça dile getirilen hedeflerdir. Böylesi bir durumda Türkiye, Fırat Kalkanı için sahip olduğu Rus veya ABD desteğine benzer bir desteğe mazhar olmayacaktır. Hatta, muhtemelen bu güçler böylesi bir operasyonun altını oymaya çalışacaktır. Türkiye, sadece askeri veya siyasal olarak bu operasyonları tek başına yapmak durumunda kalmanın ötesinde bugüne kadar temizlediği alanlardaki iktidar konsolidasyonunu sağlamak durumunda kalacaktır.

***

Yukarıda mevzubahis senaryolar operasyonel bir niteliğe sahip olup, Türkiye’nin Suriye’de sahip olduğu siyasal hedefleriyle ne kadar uyum içinde oldukları muammalıdır. Veyahut bu operasyonel opsiyonlar ancak siyasal bir okumayla beraber değerlendirildiğinde anlam kazanır. Bu noktada, Türkiye’nin Suriye’de siyasal hedefleri nelerdir sorusu anlam kazanıyor.

Birincisi, Türkiye üniter ve gücün merkezde yoğunlaştığı Suriye modelini hedefleyebilir. Aslında bu bugüne kadar tercih edilen siyasal hedefi oluştuyor. Tabii ki merkezdeki hükümran gücü muhalefet lehine değiştirerek... Suriye’de siyasal geçişin artık her geçen gün daha az konuşulması, rejimin zemin kazanması, Suriye’de bölgesel ve uluslararası güçler tarafından icra edilen nüfuz siyaseti, güvenlik sektörünün büyük oranda milisleşip çok parçalı bir yapı arz etmesi, belirgin iç sınır hatlarının ortaya çıkması, bu hedefin gerçekleşebilme olasılığını büyük oranda ortadan kaldırmış durumda. En azından öngörülebilir gelecek için bu böyle görünüyor. Hatta, Fırat Kalkanı’nın kendisi bir nüfuz alanı oluşturup, alternatif bir yönetim modeli ortaya koyarak üniter ve gücün merkezde yoğunlaştığı Suriye hedefini daha az gerçekleşebilir kılıyor.

İkincisi, Türkiye, bu ilk modelin artık gerçekleşebilir bir opsiyon olmaktan çıktığı anlayışıyla yeni bir siyasal hedef formüle edebilir. Bu yeni hedef, Suriye’de yeni dönemin daha az üniter, daha fazla güç paylaşımı ve adem-i merkeziyetçi temelde gelişeceği öngörüsüyle hareket etmek durumundadır. Bu, Türkiye’nin Suriye’de işleyebilir bir PYD ve Kürt politikası geliştirmesini gerektirir. Suriye’de şu anda sahada etkin olan Suriyeli, bölgesel ve uluslararası güçlerin hepsi Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinde değişik oranlarda etki sahibi olacaklar. Bu aktörlerden hiçbirinin tamamıyla devre dışı kalması pek olası gözükmüyor. Türkiye bu durumu göz önüne alarak hareket etmelidir. PKK-istan veya PYD-istan’ın alternatifi bunların yok olması değildir. Bunun yerine, PYD veya PKK ile Türkiye, ancak daha iyi bir Suriye Kürt politikasıyla daha etkin mücadele edebilir. Tabiri caizse, Kuzey Suriye’de PKK-istan/PYD-istanın alternatifi Kürdistan’dır. Türkiye, Barzani’nin de desteğiyle Kuzey Suriye’de PYD’nin kontrolü altındaki yerlerin güvenlik ve idari mimarisinin daha çoğulculaşması (diğer Kürt gruplarını içermesi) için sistematik bir siyaset izlemelidir.

Ortaya çıkan resimde Fırat Kalkanı’nın operasyonel opsiyonlarıyla Türkiye’nin Suriye’deki siyasal hedefleri arasındaki makas açılıyor. Türkiye, sahada kendisini  ne tamamıyla anti-IŞİD ne de tamamıyla anti-PYD bir güce dönüştürmelidir. Türkiye, bu iki başlığı öncelikle kendisinin genel Suriye politikası ve siyasal hedefleri içerisine oturtup, o şekilde anlamlandırıp şekillendirmelidir. Fakat bu taktikler, refleksler ve operasyonel detayların ötesinde çerçevesi iyi çizilmiş ve iyi düşünülmüş bir Suriye politikası gerekiyor.

HABERE YORUM KAT