1. YAZARLAR

  2. Ekrem Kızıltaş

  3. Domuz eti, içki ve laiklik...
Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Domuz eti, içki ve laiklik...

13 Nisan 2009 Pazartesi 11:29A+A-

"...Obama'ya iyi ingilizceleriyle soru soran türbansız, mini etekli öğrenciler, modern Türkiye'de laiklerle dinciler arasındaki dengeye dair yanıltıcı bir izlenim veriyor. Gerçek şu ki, kırsal kesimde hatta İstanbul'da bile laiklik geriliyor. 20 yıl öncesiyle kıyasla artık sadece birkaç kasap domuz eti satıyor. Yüksek vergiler ve ruhsat harçları nedeniyle alkollü içki almak zorlaşıyor..."muş...

Bu satırlar İngiliz Independent gazetesi yazarlarından Patrick Cockburn'un, Obama'nın Türkiye ziyaretini değerlendirdiği, 8 Nisan 2009 tarihli yazısından alınma.

Laiklik, domuz eti ve içki...

'Ne alaka?' diyeceksiniz, doğrudur. Ne alaka sahiden?..

Mini etek ve alkollu içki meselesi bile yeterince sakat ama laikliğin gerilemesi ya da ilerlemesinin önemli bir kriteri olarak, domuz eti satılan kasap sayısının artması ya da azalmasının konu edinilmesi, nasıl bir akıldır?..

Bu türden akıl yürütmeler, sadece bizdeki laikçilere has bir özelliktir diye bilirdik biz...

Bizdeki laikçilerin 'bize özel' laiklik anlayışı, İngiltere'ye de mi sirayet etti acaba?..

Ya da Patrick Cockburn adlı Independent yazarının sözlerinin arkasında başka bir şeyler mi var?..

Tarihin derinliklerinden, Endülüs'te 1492'den sonra olup bitenlerden süzülüp gelen bir şeyler, mesela...

Malum, Gırnata'nın 1492'de düşmesinin ardından, orada bulunan Müslümanların büyük bir bölümü Endülüs'ü terketmiş, bir kısmı ise, 'dinlerini serbestçe yaşayabilecekleri ve eğer Hıristiyanlığa geçerlerse Engizisyon mahkemelerinde yargılanmayacakları' şeklindeki anlaşmaya güvenerek, kalmayı tercih etmişlerdi.

Endülüs'te kalmayı tercih eden Müslümanlar, yapılan anlaşmaya aykırı olarak, din değiştirmeye zorlanmış; kabul etmeyenler hakaret ve işkenceden başlayıp, kitle halinde öldürülmelere kadar varan davranışlarla karşılaşmışlardı.

Hıristiyanlığı kabul ya da öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kalınca, 'Hıristiyanlığı kabul etmiş gibi gözükebilirsiniz' fetvasına sarıldılar.

Hıristiyanlığı kabul ettiklerini söyleyen Müslümanları (Morisko) da zor günler, aylar ve hatta yıllar bekliyordu.

Sürekli olarak gözetim altında tutuldular ve tabir caizse, hep denendiler.

Bu deneme, yıllar ve yıllar boyu sürdü ve ağzından yanlışlıkla 'inşaallah, maşaallah' şeklinde, İslam'ı hatırlatan sözler çıkanlar bile Engizisyon mahkemelerinin karşısına çıkarıldılar...

Kadınlara 'tesettür yasağı', yeni Hıristiyan olanlara zorla içki içirmek, domuz eti yedirmek, özellikle Ramazan Ayı'nda gündüz yemek yemeye zorlamak, vukuatı adiyedendi...

Evlerin pencerelerine perde takılmasının ve sık sık yapılacak ani baskınlar için kapıların kilitlenmesinin yasaklanması da...

Temizlik, Müslümanların terkedemedikleri özelliklerindendi ve gizli Müslümanlar, sokakta kolayca teşhis edilip tutuklanabiliyorlardı.

Yeni geçtikleri dine yeterince uyum sağlayamadığı, dolayısıyla Müslümanlık konusunda ısrarlı olduğu düşünülenler ise, kazıklara bağlanıp diri diri yakılmak suretiyle cezalandırılıyorlardı...

Bu durum 1609 yılına kadar sürdü...

1609'da, belki bir gün Endülüs tekrar İslam toprağı olabilir ümidini de taşıyarak kalanların tamamı: 'İber Yarımadası'nda kalmanın artık haram olduğu' fetvasına uyarak, Afrika'ya geçtiler...

Ne diyordu Patrick Cockburn?..

Mini etekten, sadece birkaç kasabın domuz eti sattığından, alkollü içki almanın zorlaştığından bahsediyor ve bunların Türkiye'de laikliğin gerilemesinin işaretleri olduğunu söylüyordu...

Bizdeki laikçilerin de -kısmen- katıldığı bu tesbitler, aslında laiklikle alakalı olmaktan çok; batılı kafanın hala Endülüs'te 1492 sonrası yaşananlar gibi bir ortam arzu ettiği, o zaman öldürerek sağlanan neticenin; şimdi laiklik, modernlik ve çağdaşlık adı altında sağlanmaya çalışıldığı ile alakalı değil mi?..

Oysa yıl 2009, yer Türkiye ve bizler de 'Morisko' değiliz...

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT