1. YAZARLAR

  2. AHMET MARUF DEMİR

  3. Diyarbekir İçinden: Selahaddin/ Şark'ın Kartalı
AHMET MARUF DEMİR

AHMET MARUF DEMİR

Yazarın Tüm Yazıları >

Diyarbekir İçinden: Selahaddin/ Şark'ın Kartalı

25 Kasım 2018 Pazar 13:50A+A-

Kitap odur ki okunduğu zaman insanı kendine getirsin. Yüreğini kıpraştırsın. Gözünü yorsun. Ama gönlüne de aydınlık koysun. O bitimsiz muştuyu hatırlatsın. Düştüğün an ellerinden tutsun. Oturduğun an kaldırsın. Kaltığın an yürütsün. Yürüdüğün an koştursun. Koştuğun an yormasın. Yıldırmasın, bıktırmasın, küstürmesin, darıltmasın, korkutmasın.

Mahzun ve namersus binayı yeniden onarsın. Coşkun ırmakları birbirine kavuştursun. Deli tayların eyerlerinde dağları, bozkırları dolaştırsın. Ebabilleri beklemeye değil; ebabil olmaya çağırsın.

Yaptığın her ne iyilik varsa onları başa kakmandan utandırsın. Yüzünü kızartsın. Utandırsın. Af diletsin. Tevbe ettirsin. Secdelerini uzatsın. Ağlatsın. Yakartsın. Yalvartsın. Fakat umudu da sürekli daim kılsın. Yorgunluk halinde sekinetin inmesine vesile olsun. Bütün kitapların sadece bir kitabı, "O" kitabı okumak, anlamak, yaşamak, yaşatmak için olduğunu öğretsin.

Bu tür kitaplardan biri olmaya aday da Ali Emre'nin "Selahaddin/Şarkın Kartalı" kitabı... Yayın dünyasına hızlı bir giriş yapan Ketebe Yayınlarının 93. Kitabı olarak raflardaki yerini aldı. Dumanı hala üzerinde tütüyor. Fırından yeni çıktı.

Kitabı raflardan alıp okuyan er kişi de paylaşmaktan, başkasına anlatmaktan kendini alamadı. Kadim medeniyetin kahramanlarından Selahhadin'i/Şarkın Kartalı'nı herkes tanısın istedi. Yazarın ahirette kendisine mazaret kılacağından şüphe etmediği kitabı yaymayı, okuyucu da üzerine vazife bildi. Çünkü okudukça ne ağır bir yükün altına girildiğini fark etti. Bu üç günlük dünya hayatından kimlerin; nice bahadırların, nice yiğitlerin, nice leşkerlerin, nice lökerlerin, nice mücahidlerin ne imtihanlardan geçtiğini bildi de başını eğdi. Aziz hatıralarına sahip çıkılmasını istedi. Belki böyle bağışlanacaklarını umdu. Kitabı okumaya her ara verdiğinde gözlerini yumdu. "Biz ne ettik ve biz neler etmedik Allah'ım" dedi.

Kitap tastamam 470 sayfa. Roman ama şiir tadında. Sözcükler haznesi. Betimleme deryası. Bu konularda da yazarın kendisi zaten rüşdünü ispat etmiş biri.

Ali Emre'nin şiir, inceleme, eleştiri, biyografi kitapları dışında ikinci Roman kitabı Selahaddin/Şark'ın Kartalı. İlk romanı ise 2017 yılının romanı ödülünü alan Nureddin Zengi/Şark'ın Kandili. Selahaddi/Şarkın Kartalı kitabına, Nureddin Zengi/Şark'ın Kandili kitabının bir devamı da denilebilir aslında. Hatta tavsiyem Nureddin Zengi/Şarkın Kandil'i kitabını okuduktan sonra, Selahaddin/Şarkın Kartal'ını okumanız. Daha fazla lezzet alacağınızdan şüphem olmayacaktır. Öyle ki ilk romanda kaybettiğiniz karakterlerinin ikinci romanda karşınıza çıkması hem duygulanıp hem de gülümsemenizi sağlayacaktır. Yine bu köşede Nureddin Zengi kitabıyla alakalı da yazmıştım. Tabi bu şekilde değil. "Üç Kitap, Bir Albüm ve Karpuz" başlığıyla bir öykü içinde kullanmıştım Nureddin Zengi/Şark'ın Kandili kitabını. Kitapla alakalı duygu ve düşüncelerimi o şekilde bir yazıyla ancak ifade edebilmiştim.

Selahaddin/Şarkın Kartalı kitabı, 21 bölümden oluşuyor. Her bölümde ayrı ayrı açılan alt başlıklarla da okuyucuyu sıkmıyor. İlk bölümlerin ağırlığı yazarı tanıyanları hafiften tedirgin etmiyor değil. Lakin kalem sahibi, ilerleyen bölümlerde mürekkebinin ırmağına küreğini çekmeye başlıyor. Derdin gemisi, cümlelerin akışkanlığı sayesinde limanına varmak için can atıyor. "Kalk ve bir şeyler yap!" rüzgârının sedası kulakları yalıyor.

Kitap'ın roman türü olması okuyucuda bilinç silsilesi oluşturulmak istendiği gerçeğini değiştirmiyor. Yer yer işlenen konular içerisine serpiştirilen anlatılarla okuyucuda tarih bilinci, ümmet bilinci, coğrafya bilinci, cihad bilinci, takva bilinci oluşturulmak istendiği aşikar. Yazar oluşturmak istediği bu bilinçliği de okuyucuyu ürkütmeden yapıyor. Dönemin devletlerinden, Avrupasından, kilisenin gücünden, bugünün AB'si gibi Haçlı birliğinden, İslam dünyasındaki dağınıklıktan kaynaklı değişmeyen makus talihinden naif ve ibretamiz bir şekilde bahsediyor. O döneme ait kapsamlı bir okuma yaptığını, Selahaddin'in/Şarkın Kartalı'nın merhametine halel getirmeyecek bir tarzda salık veriyor.

"Selahaddin/Şark'ın Kartalı..." Kudüs muhafızı... Müslüman Kürt önder.... Cihad'ın öğretmeni... Haçlı komutanlara, krallara boyun eğdiren sultan... Zalime, zulme karşı şedid kılıcını hiçbir vakit kınına sokmayan cesur kişilik... Müslim'e, gayr-i müslim'e her daim merhamet yumağını saran cömert karakter... Cihad meydanını ömrü boyunca terk etmeyen pehlivan... Atının terkini ömrü boyunca bırakmayan şahbaz... Hastalığını sadece namazda ve at sırtında unutan örnek şahsiyet... Ümmetin derdiyle dertlenmekten ailesine vakit ayıramayan, hanımının taziyesine katılamayan, kızının düğününde olamayan mahzun kartal... Ahirette kendisiyle beraber yürüdüğünü görmek için dostlarının kendisini kılıcıyla gömdüğü sevgili... Bu kitapta bütün bu özelliklere sahip "Selahaddin/Şark'ın Kartalı'nı" anlatıyor bizlere Ali Emre.

Kitapta Haçlılar ibaresi yerine Frenkler tabirinin kullanılması ilk etapta göze çarpıyor. "Haçlı saldırıları" yerine "Frenk saldırıları" deniliyor mesela. Selahaddin'in düşmanlarına karşı tutumu da oldukça cesurca. Adil olmak için kılı kırk yardığı anlaşılıyor. Düşman Frenk komutanlara karşı -hoşumuza gitmese de- övgü cümleleri romanı romantizme bulaştırmıyor. Yaşanmışlıkları hakikatin güneşiyle ısındırıyor. Açıkçası yazarın bu ifadelerde bulunması, "Cennetin Krallığı" filmine bir gönderme olarak algılamama neden oluyor. Selahaddin'i şuana kadar ve en azından, en iyi anlatan filmine karşı bir ders verme göstergesi olabilir mi? Bu sorunun cevabını en iyi yazar bilir, diyerek buraya bırakıyorum.

Bir Diyarbekirli olarak, "Diyarbekir İçinde" bölümü beni en fazla heyecanlandıran bölüm oldu. O günün Diyarbekirli kadınlarının Ümmet-i Muhammed için canhıraş çırpınışları kanımı kaynattı. İslam ordusunu karşılama halleri gururumu okşadı. Kudüs'ün fethini, Selahaddin'e daha şehre girdiği o gün uzattıkları gül sularıyla müjdelemeleri kalbimi coşturdu. Şerefyab olmama vesile kıldı. Diyarbekir halkının ahlaka, adalete, birlik ve beraberliğe muğayir tavır sergileyen şehrin ileri gelenlerine karşı tutumları ruhumu sevindirdi. Haliyle şehrimin o gününü ve bugünü düşündürttü. Haya, iffet ve edepleriyle gelinlik kızlarımıza/bacılarımıza; nasır tutmuş elleriyle beyaz tülbentleri altında umut dağıtan kadınlarımıza/analarımıza; bıyıkları yeni terlemiş, Diclenin suyunda elleriyle balık avlamış, şehrinin surları kadar beli, bileği ve yüreğini kavi kılmış gençlerimize/kardaşlarımıza; bitimsiz sohbetleriyle, her sözü/kîlamı bir ders niteliği taşımalarıyla, takvadan bir libas olan yaşantılarıyla örnek atalarımıza/babalarımıza ne oldu, nereye gitti onlar, kimler aldı onları bizden, kimler çaldı dedirtti?!

Selahaddin/Şarkın Kartalı kitabı, Selahaddin'in hayat hikayesini barındırmakla beraber; Kudüs'ün fethi öncesi ve sonrası yaşananları hikayeleştirmesi açısından da önemli bir vesika niteliği taşıyor.

Sonlara doğru yaklaşıldığındaysa duygu seli debisini artırıyor. "Kartal'ın Kanatları Altında" bölümünde gözlere yağmur yüklü bulutların karartısı konuyor. O günün mücahidlerinin yaşadıkları her cümlede birer şimşek olarak gelip çarpıyor. Gögü deliyor. Göğsü dağlıyor. Uğradıkları hakaretler, karşılaştıkları manzaralar bugünün mücahidlerine söz edenlerin zehirli dillerini ayan eyliyor. İnsanı mahvediyor, kahrediyor. Vicdan evinin, rahatından bir türlü vazgeçmeyenler eliyle nasıl da viraneye döndüğünü resmediyor. İki hayır işi yapıp, her yıl umreye gidip, trafik ışıklarında fakirlere sadaka verip, yılda bir kurban kesip kurtulacağını sanan bizlere/bana haddimi bildiriyor. Kitap şiirle bittiğinde ise dilin pervazlarına şu cümleler gelip konuyor: Affedin bizi ey yiğitler. Affedin bizi ey cengaverler. Affedin bizi ey Selahaddinler. Sizlerle aynı duayı edip ve utanmadan da aynı cenneti arzulayan bizleri affedin. Ne olur affedin.

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum